Şefik Dursun

Şefik Dursun

Sağlıkta sorunlar gündemden düşmüyor

Sağlıkta sorunlar gündemden düşmüyor

Sağlık Bakanı Sayın Akdağ kendi alanında oldukça hareketli, hızlı ve inatçı bir kişilik sergiliyor. Şunu kabul etmek gerekir ki, işini önemsiyor ve koşturuyor... Bu bakımdan tebrik etmek gerekir. Başlangıçta çıkardığı Tam Gün Kanunu’ndan sonra ardından gelen Kanun Hükmündeki Kararnamelerle seri uygulamalara imza atıyor. Bir uygulama devam ederken, onunla ilgili tartışmalar sürerken yeni bir uygulama ile sanki “kimseye düşünme fırsatı vermeden” planlarını hayata geçiriyor...

Ben bunları hayretle izliyordum. Bu kadar seri, arka arkaya planlanmış çalışmaları nasıl beceriyor diye!.. Geçenlerde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Yazıcı, sağlık alanındaki malum uygulamalar üzerine yaptığı değerlendirmesinde; Sağlık Bakanlığı’na danışmanlık hizmetinin İngiliz uzmanlar tarafından verildiğini söyledi.

İngiltere’de de devletin “akademik tıbba” müdahale etmek için bir plan uyguladığını, ancak bunda başarılı olamadığını ve büyük zarar ettiğini ifade etti. Demek ki sağlık alanındaki bu uygulamalar İngiliz uzmanların önerileri doğrultusunda sürdürülüyor... Unutmamak gerekir ki, dışarıdan taşınan bir çok uygulama bizim bedenimize göre olmamıştır... Sağlık Bakanı da, üniversite hastaneleri üzerindeki düşüncelerini geçmişte bir çok kez dile getirmişti; üniversite hastaneleri “zarar eden kurumlar, işletmesini iyi yapamıyorlar bize devretsinler” şeklinde.

Bu konuda bilhassa İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet, hem Rektör hem de Üniversite Hastaneleri Birliği Başkanı olarak anlamlı şekilde direnme gösterdi; “hastane bizim uygulama alanımızdır, buralardan daha farklı eğitim kurumlarımız da yararlanır” diyerek... Halen de direnme devam ediyor. Bu güne kadar Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa) Hastanelerine Sağlık Bakanlığı el koyamadıysa bu sayın Söylet’in duruşundan kaynaklanmaktadır. Bu iki üniversite hastanesinin de alınan tedbirler sonucu artık zarar etmediği ifade edilmektedir. Ancak bu durum “el koyma” hadisesinin gerçekleşmeyeceği hususunda bir garanti değildir...

Sağlık Bakanı da inatçı; bazı üniversite hastanelerini işletmeye başladığı için “artık yol açıldı” gözüyle bakıyor. Aslında yeni kurulan üniversitelerin tıp fakültelerine uygulama alanı olarak Sağlık Bakanlığı’na bağlı eğitim ve araştırma hastaneleri gösteriliyor. Bakarsanız bu hastanelerinin altyapıları üniversite hastanelerine göre oldukça iyi durumda. Buralardaki cihaz ve ameliyat imkanları bazı üniversite hastanelerinde bulunmuyor. Aslında üniversite hastanelerine de bu imkanları sunan gene devlet... Demek ki bu konuda ayrımcılık yapılmış ya da üniversite yönetimlerinin hataları sonucu bu duruma gelinmiş...

Bugün sağlık sorununu çözmeye “siyaseten” yaklaşanların nasıl sorunun çözümüne olumlu katkıları olmuyorsa, bu ülkede 28 Şubat’la başlayan süreç içinde YÖK, üniversite yönetimleri bir siyasi parti gibi davrandıkları için iyileşmeye-gelişmeye faydaları olmamıştır... “Her şeyden daha önemlisi başörtüsü ile mücadele etmek” diyen zihniyet iyi, mutlu bir çalışma ortamı kurabilir mi?

Tıp Fakülteleri, sağlıktaki kalitenin güvencesidir

Ancak devlet hastanelerinin belirttiğim imkanlarına rağmen üniversite hastanelerine gönderdikleri hastaların sayısı da kabarık. Bir hastanın önemli bir hastalığı nedeniyle ameliyatı ve sonra “uzun süre” hastanede kalması, yeni uygulanan “performans” sistemiyle hastanelerin ve tabi ki ameliyatı yapan doktorun performansını olumsuz etkilemekte; geliri düşmekte hatta zarar etmektedir.

Böyle vakaların üniversite hastanelerine yönlendirildiği ile ilgili bilgiler basına da yansıyor. Ayrıca gerçekten devlet hastanelerinde yapılamayan ameliyatlar da üniversite hastanelerine yönlendiriliyor. Burada şöyle bir sorun ortaya çıkıyor; eğer tam gün uygulamaları (dışarıda çalışıyorsan hasta bakamazsın –ameliyat yapamazsın dayatması) devam ederse asgari bu özellikteki hastalarımız ve diğerleri yetenekli öğretim üyelerinin yardımlarını alamayacaklar.

Dışarıda onun çalıştığı muayenehaneye-özel sağlık kurumuna gitme durumunda kalacaklar. Bunu da yapabileceklerin sayısı sınırlıdır. Büyük kesim maddi imkansızlık nedeniyle bu yolu tercih edemeyecek.

Şimdi garip bir görünüm var; hastaya-ülkeye önemli hizmetleri olabilecek üniversite hastanelerindeki akademik kadronun bir kısmı Sağlık Bakanlığı’nca karşıya alınmış vaziyette... Bu durumdan bir grup hastaların ve hem tıp fakültesi hem de uzmanlık öğrencilerinin zarar göreceği açıktır.

Bu potansiyel aslında Sağlık Bakanlığı’nın gücü... Bunları karşısına alacağına “hepsini kucaklayıcı bir tavır sergilenmesi ve huzurlu bir çalışma ortamının sağlanmasıyla daha kaliteli sonuçlar alınabilir” diye düşünüyorum. Sayın Bakan da bir öğretim üyesi, bakış açısını değiştirse belki bir orta yol bulunabilecek... Yanlış yapan istismar eden bulunup cezası verilmeli, ama birileri yanlış yapıyor diye “toptan yasaklama” daha kötü sonuçlara neden olabilir; geleceğin sağlık potansiyelinin korunmasına-güçlenmesine yararı olmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şefik Dursun Arşivi