Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Herkes bir yolunu bulmuş... Kimi din pazarlıyor, kimi kadın!

Herkes bir yolunu bulmuş... Kimi din pazarlıyor, kimi kadın!

Günde “iki defa” televizyon izlerim... Birincisi, “gazete”ye gelmeden önce; “Yayın Kurulu’na hazırlık” için...
“Neler olduğunu” öğrenmek maksadıyla; özellikle “haber kanalları”nı dolaşır, “15-20 dakika” izlerim...
İkincisi de, “gece”leri!..
Akşama kadar “haber”lerin içinde adeta boğuluruz ve artık “beyni dinlendirmek” isteriz ya, ben de eve gider, mümkün olduğunca “polisiye” veya “bilim kurgu” filmlerini seyrederim...
Tabiî, o anda “film” varsa!..
Eğer “film” yoksa, “tartışma programları”nı veya “haber takrarları”nı izlerim... O da, “bir-iki” saat!..
Geçenlerde; baktım “film” yok, kanalları dolaşmaya başladım... Belki, “ipe-sapa gelir” bir program bulurum...
ÇELAKIL’IN ŞARLATANLIKLARI!
Derken, TNT’de Ömer Çelakıl’a takıldı gözüm... Bu delikanlıyı, ekrana çıktığı ilk günlerde “araştırmacı” tavrından dolayı sevmiş ve “oturdukça” daha iyi şeyler yapacağını sanmıştım...
Ne var ki;
“Şöhret, afettir” sözünü doğrularcasına; “şöhret” olduktan sonra “şımarmaya”, şımardıkça da “sapıtmaya” başladı.
“Bilgilendirmek”ten ziyade, artık “reyting”e oynuyor ve “soytarıca” programlar yapıyordu... “Din”den bahsediyor havalarında, resmen ve alenen “şov” yapıyordu!.. Hasılı kelâm, yaptığı işin; “maskaralık”tan, “soytarılık”tan, “şarlatanlık”tan ve “din tüccarlığı”ndan farkı yoktu!..
Sürekli “mucize” satarak köşeyi dönüyor, bunu da “Kur’an mucizesi” diye yutturuyordu... Demek ki, “şöhret” işte böyle bir “afet”ti!..
O ZAMAN “CÜZ” MÜ VARDI?
Dedim ya;
Geçenlerde “Ömer Çelakıl ve saz arkadaşları”nı görünce, “belki akıllanmıştır” diyerek, başladım izlemeye...
Ama, o da ne?..
Resmen zırvalıyor!..
“Savaş”lar olayına “Kur’an’dan mucize” gösterecek ya; “Birinci Dünya Savaşı”nın, hem de asırlar önce “Kur’an-ı Kerim’de haber verildiği”ni iddia edip, bu iddiasını ispatlamak(!) için de, “savaş âyetleri”nin en çok “11. cüz”de geçtiğini söyleyip, “11” rakamını “yan yana” değil de, “alt alta” yazıyor!..
Sonra da ekliyor; “savaş kavramı en çok 9. sûrede geçer.”
Onu da 1’in yanına ekliyor!..
Etti mi 19...
Devam ediyor:
“Bu sûrenin âyet numarası da 14’tür... Şimdi 19’un yanına 14’ü de yazalım... Ne etti?.. 1914... İşte bu, Birinci Dünya Savaşı’nın tarihidir... Kur’an bunu asırlar önce haber vermiştir!”
Aynı metodu “1944”teki “İkinci Dünya Savaşı”na da uyguluyor ve “Kur’an bunu da haber vermiştir” diyor!..
Kusura bakmasın ama;
Bu yaptığı “şaklabanlık”tır, “şarlatanlık”tır ve hatta, “cambazlık”tır!..
Siz, buna “abra-kadabra” numaralarının çekildiği “sihirbazlık” da diyebilirsiniz.
Evet: bu, bir “şarlatanlık”tır!..
Çünkü, sormak gerekir kendisine;
“Kur’an-ı Kerim’in indirildiği 23 yılda cüz mü vardı?”
Kur’an-ı Kerim, “cüz, cüz” indirilmedi ki, “âyet âyet” indirildi!..
Senin “cüz” dediğin, “okuma kolaylığı” olsun diye, “sonradan icat edilen” bir uygulamadır!..
O halde;
“11. cüz”ü kaynak göstermek, “cehaletin zirvesi” ya da “Çelakıl’ın zırvası”ndan başka bir şey değildir!..
Gelelim, Çelakıl’ın uyanıklığına!..
“11. cüz” deyip, “11” rakamını “yan yana” değil de, “alt alta” yazarken, “14” rakamını “yan yana” yazıyor ki, numarası alkışlansın!..
Zaten, etrafına topladığı “ilâhiyatçı” kisveli “hık deyici”ler de bol bol alkışladı kendisini!..
Hiç sormadılar ki;
“11’i alt alta yazarken, 14’ü niye yan yana yazdın?..”
Demek ki;
Onlar da, “Çelakıl’ın şakşakçıları”dır!.
Vay uyanıklar vay!..
BU DA ATATÜRK TÜCCARLIĞI!
Haa, sahi;
Aynı Çelakıl, herhalde “Atatürkçülere yaranmak” için olsa gerek, bir de Atatürk’ün “son nefesini vermeden önce” ne dediğini açıkladı!!!..
“Sanki yanındaymış gibi”, dedi ki;
“Aleykümselâm dedi ve son nefesini ondan sonra verdi!”
Oysa, aynı dakikalarda Beyaz TV’de Erol Mütercimler, Atatürk’ün şöyle dediğini açıklıyordu:
“Bu vatan, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla yönetilemez!.. Biz ilhamlarımızı gökten veya gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan alırız!”
Sormak lâzım Çelakıl’a;
“Sağlığında” böyle diyen bir insan, son nefeslerinde nasıl “Aleykümselâm” der?.. Bu da, “Atatürk tüccarlığı”nın son numarası mıdır?..
Hele şu, “Michael Jackson’un ruhu evinde gezinirken ki”(!) görüntü saçmalığına ne demeli?..
Ya da; bazı “aktör” ve “artist”lerin 120 yıldır yaşadığı soytarılığını nasıl izah etmeli?.
Yapma Ömer Çelakıl!..
Ya bu “şarlatanlık”tan vazgeç, ya da çekil o ekrandan!..
Çünkü sen, “Kur’an-ı Kerim’e iftira” atmaya ve sırf “reyting” uğruna, işi “şiraze”sinden çıkarmaya başladın!..
Bırak “Kur’an tüccarlığı”nı!..
Aksi halde, bu işi bir yazıyla bırakmaz, ellerim hep iki yakanda olur!..
“Şarlatanlık” yapacaksan,
Git, başka alanda yap!..
BU DA DUA TÜCCARI!
Tabiî, ekranlarda “şarlatanlık” yapan tek adam Ömer Çelakıl değil!..
Geçenlerde de yazdığım gibi;
“Tatlıses TV” adlı televizyon kanalında da, her gece 23.00’ten sonra bir “hoca müsveddesi” çıkıyor ekrana...
“Salak, ahmak, keriz ve cahil” insanlar da ona telefon açıp, “dua” istiyorlar!..
“Annem hasta... Dayım ameliyat olacak!.. Oğlum sakat!.. Kayınvalidem yatalak!.. Ne olur hocam, bir dua edin de şifa bulsunlar!”
Amaaa, hoca veya televizyon, “keriz yolma”nın yolunu bulmuş!..
Yok öyle, “bedavaya dua!”
Çünkü, “şifa duası”(!) istemenin bedeli, “5 Türk Lirası” imiş!.. Yani, “5 lira”yı bastırmazsan, dua-mua yok!..
Haa; “hoca müsveddesi”nin, kelimeleri doğru-dürüst telâffuz ettiği de söylenemez ya, orası ayrı mesele!..
Adam, resmen ve alenen ekranda “üfürükçülük” yapıyor ama, maalesef RTÜK de bunu seyrediyor!..
Dedim ya;
Uyanıklar yolunu bulmuş!..
Peki ama; onlara telefon açıp, “tüy”lerini yolduran “kaz”ların, “ahmak”ların, “aptal” ve “cahil”lerin bu işlerin “sektör” haline gelmesinde hiç mi suçu yok?..
Bu kadar “keriz” olmasaydı, bu “keriz tacirleri” doldurur muydu ekranları?..
Şu hâle bakın;
“5 liraya dua!..”
Tüü... Tüü... Tüü...
Mazallah!..
İşte bu adamın adı da Tuncer Çiftçi’dir!.. Ömer Çelakıl “mucize pazarlamacılığı” yaparken, Tuncer Çiftçi adlı uyanık da “5 liraya dua pazarlamak”la meşgul!..
Ekranda görüyorsunuz ya;
Kimi “bal” pazarlıyor, kimi “ilaç” ve kimi de “kadın” pazarlıyor!..
Kimine “mini etek”,
Kimine “türban” veya “çarşaf!”
Al “makyaj güzelleri”ni karşına; “dinî tebliğ” kılıfı altında, bol bol “geyik muhabbeti” yap!..
Ohh, ne alâ memleket!..
YAŞAR NURİ, CUMA KILMAZ MI?
Dedim ya; sabahları da, “haberlerden haberdar” olmak için, “haber kanalları”na bakarım... Zaman zaman da Yaşar Nuri Öztürk’ün, ekranların “Bayan Kahkaha”sı Saba Tümer’le yaptığı “sohbet”lere takılır, ama “Cuma Namazı”na yetişmek için erken çıkarım evden!..
Meğer, “evleri camiye yakın” olan okurlarım, son dakikalara kadar izlerlermiş programı... Geçenlerde birkaç okurum telefon açıp; “İlâhiyat Profesörü olan ve bazen namazın öneminden söz eden Yaşar Nuri Öztürk’ün kendisi Cuma Namazı’na gitmez mi ki; Cuma Namazı saatinde hâlâ ekranda!”
Ne yalan söyleyeyim;
Afallamıştım!..
“Bant yayınıdır” dedim ama, “hayır” dediler, ekranın köşesinde “canlı” yazıyordu!..
“O halde” dedim:
“Cuma’ya gitmiyordur!”
“Ama dinden bahsediyor!”
Bahsedebilir!..
“Bahsetmek” başka, “yaşamak” başka!
Ne yani, “Cuma Namazı kılmıyor” diye Yaşar Nuri Öztürk’ün gırtlağına mı sarılayım?..
Nasıl olsa;
Hesabını kendisi verecek!..
Kim bilir, belki de; “çekirge” diye hitap ettiği Saba Tümer’le sohbet etmek, “daha tatlı” geliyordur!..
Zaten “aradığı kadını bulamadığından” dolayı “bunalım” yaşıyor ya; “Çekirge”nin zıplamaları belki hoşuna gidiyordur!.
Her neyse, boşverelim bu mevzuyu da, biz kendimize bakalım...
Ekranların bağrına bağdaş kuran “din baronları”na telefon açıp, “5 liraya dua” isteyen “aptal”lar bizler değil miyiz?..
“Kur’an mucizeleri”ni(!) anlatıyor diye, “git-gel” akıllı adamları “şımartan” bizler değil miyiz?..
“Din baronları”ndan şikayet eden Yaşar Nuri de bir “din baronu” olduysa, kabahat onda mı?..
Kabahat onlarda değil, bizde!..
Onları şımartan bizleriz!..



Uçakta alkol!
Herhalde farkındasınızdır... Zaman zaman bu köşede “okuyucu şikâyetleri”ne yer veriyorum...
Ki, “yetkili”ler ilgilensin de, “çözüm” bulsunlar!..
İşte, bugün de “özel uçak firmaları”ndan şikâyet eden bir okurumun yakınmalarına yer vereceğim... Okurumuz demiş ki;
“Özel uçak firmaları, en kısa uçuşlarda bile alkol satıyorlar ve bunu bazı kendini bilmezler alıp içiyor... Ailemizle yolculuk yapamaz hale geldik... Sanki uçak değil, bar veya meyhane!..
Çoluk çocuğumuzla beraber iken hemen yanı başımızda içki içilmesinin ne kadar sıkıntılı ve insana eziyet veren bir durum olduğunu tasavvur edebiliyorsunuzdur...
Bir de alkolün etkisiyle kendini kaybetme ihtimali var.
Biz inancını yaşayanlara laf atma ihtimalleri çok yüksek...
Uçak içerisinde kavga çıkartacaklar...
Bunu bir türlü uçak firmasına anlatamadık...
Sizden çok rica ediyorum; bunu bir gündeme taşısanız da uçuşlarda içki yasaklanması için bir çaba sarf edilsin!..”
Okurumun şikâyeti bu... “Sağlığa zararlı” ve “etrafı rahatsız ediyor” diye, “sigara” nasıl yasaklandıysa, “uçakta içki içmeye” de yasak getirilmelidir!..
Öyle ya; insanların huzurunu bozmaya hiç kimsenin hakkı yok!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi