Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Hrant Dink için yürüyenlerin derin çelişkileri!

Hrant Dink için yürüyenlerin derin çelişkileri!

Bilirsiniz, Türkiye tarihi, “faili meçhul cinayetler”le doludur... Bir cinayetin “tetikçi”sinin belli olması, o cinayetin “faili meçhul” olmasını ortadan kaldırmaz... Aynı şekilde, bir cinayetin “örgüt işi” olduğunun ortaya çıkması da, o cinayetin “faili meçhul”lükten çıkarmaz.

Çünkü, birincisinde, evet “tetikçi” bellidir ama, arkasındaki “örgüt” ortaya çıkarılamamıştır...

İkincisinde ise, “örgüt” ortaya çıkarılmıştır ama “tetikçi” ortada yoktur!..

Bu pencereden bakarsak;

“Sivas/Madımak” veya “Başbağlar Katliamı” da, birer “faili meçhul”dür!..

Birincisinde “organizatörler” bulunamamış, ikincisinde de “katiller” yakalanmış ama daha sonra “serbest” bırakılıp, “kaçmaları” sağlanmıştır!..

Aynı şekilde, “Hrant Dink cinayeti” ve “Danıştay cinayeti” de, birer “faili meçhul cinayet” olarak karşımızda durmaktadır!..

Evet, Ogün Samast ve Alparslan Arslan, birer “tetikçi” olarak yakalanmışlar, yargılanmışlar, “ceza” almışlardır ama onları “azmettirenler” hâlâ ortaya çıkarılamamıştır!..

İşin tuhaf tarafı;

Bayram Ali Öztürk ve Hızır Ali hocaefendi cinayetleri de, tam anlamıyla “faili meçhul cinayet” olarak geçmiştir kayıtlara... Çünkü, “cami içinde katledilen” bu hocaefendilerin “katilleri” de yoktur, “azmettirenleri” de!.. Dahası, onlara “sahip çıkan” da olmadığı için, cinayetlerin üzerine gidenleri de yoktur.

HRANT DİNK İÇİN YÜRÜYÜŞ!

Bunları ortaya koyduğumuza göre; gelelim, dünkü “Hrant Dink’i anma yürüyüşü”ne...

Malûm, Hrant Dink, “öldürülüşünün 5. yılı”nda, dün Agos gazetesi önünde düzenlenen bir törenle anıldı... STK’lar, siyasiler ve çok sayıda vatandaşın katıldığı anma töreninde “pankart”lar açıldı, “slogan”lar atıldı.

Meşhur slogan şuydu:

“Hepimiz Hrant’ız,

Hepimiz Ermeni’yiz!”

Bu slogana, son günlerde bir yenisi eklendi: “Bu dâvâ, biz bitti deyinceye kadar bitmeyecek!”

Bu arkadaşların “acı”larını ve “isyan”larını elbette anlıyorum... Ama, sergiledikleri “çifte standardı” ve içine düştükleri “derin çelişki”yi de görmezden gelemem!..

Nedir olay?..

Malûm, Hrant Dink’le ilgili dâv⠓5 yıldır” sürüyordu... Dâvâ süresince, başta Hrant Dink’in avukatı Fethiye Çetin olmak üzere, Hrant’ın arkadaşları; mahkemeye “mahalle baskısı” uygulayıp, hep şunu diyorlardı:

“Dâvâ neden uzatılıyor?..

Bir an önce karar verilsin!”

Mahkeme de, bu “mahalle baskısı”na boyun eğip, geçtiğimiz Salı günü verdi kararını:

“Yasin Hayal’e ağırlaştırılmış müebbet, Erhan Tuncel’e beraat!”

Hrant’ın avukatları ve arkadaşları, bu karar karşısında şoke oldular ve başladılar kararı protesto etmeye;

“Alelacele karar mı verilir?.. Niye delilleri incelemediniz, niye arkasındaki örgütü araştırmadınız?.. Niye, cinayetin bağlantılarını dikkate almadınız?..”

Buyur, burdan yak!..

Yahu, “dâvâ bir an önce karara bağlansın” diyerek “mahalle baskısı” uygulayan siz değil miydiniz?.. Bugün kalkmış, kararın “yangından mal kaçırırcasına” verildiğini söylüyorsunuz!..

Bu ne perhiz, bu ne turşu?..

DANIŞTAY’DA NİYE SESSİZDİNİZ?

Tabiî, burada “mahkeme hakimi”nin tavrını da mercek altına almak gerekir.

Hem diyor ki;

“Ben de tatmin olmadım!”

Hem de diyor ki;

“Örgüt bağlantısı tesbit edemedim!”

Bu tavır; merhum Nasreddin Hoca’nın; “Kar’dan bir aş yaptım ama tadını ben de beğenmedim” demesinden farksızdır!

Madem “tatmin olmadın”, o halde hem “kendini”, hem de “kitleleri” tatmin edecek bir kararı niye vermedin?..

Gelelim, bir başka “çelişki”ye:

“Hrant Dink cinayeti”nin arkasında “örgüt” arayan arkadaşlar, bir “Ergenekon organizasyonu” olduğu gün gibi aşikâr olan “Danıştay Cinayeti” konusunda acaba niye “sessiz” kaldılar?..

O zaman nerelerdeydiniz?

Çokoprens almaya mı gitmiştiniz?..

Tamam, Dink cinayetinin bir “örgüt işi” olduğuna, bütün yüreğimle ben de inanıyorum... Bu cinayet; evet, “derin devlet işi”dir!.. Cinayetin tetikçisi Ogün Samast, kesinlikle “yalnız” değildir!..

Ogün Samast’ın arkasında, “cinayet ortamını hazırlayan yazarlar” vardır, “Samast’a gaz verenler” vardır, “azmettirenler” vardır ve cinayetten sonra, “Afferin aslanım” diyerek ona “koruma-kollama” uygulayanlar vardır!..

Ahmet Kaya’nın Türkiye’yi terk etmesine, Ahmet Türk’e “yumruk” atıldığında “Mayın demokrasi ise, yumruk niye faşizm?” diye kim yazmışsa, Hrant Dink’i öldürten “zihniyet” de odur!..

Evet, Samast “yalnız değil”dir!..

Peki, “Danıştay cinayeti”ni gerçekleştiren Alparslan Arslan yalnız mıydı?.. Onun arkasında da “örgüt” yok muydu?..

Alparslan Arslan’la ilgili karar verilirken de bu “örgüt” araştırıldı mı?..

Elbette hayır!..

Tam aksine, “Ergenekon’u gizlemek” isteyen çevreler, bu eyleme “dinci bir cinayet” süsü vererek, hatta Alparslan Arslan’ın “Allahüekber” diyerek tetiğe bastığını iddia ettiler ki, herkes bu “palavra”ya inandırıldı!..

Öyle ya; nasıl olsa;

“Hedef manşetten, kurşun avukattan”dı!!!.. Böylece kapattılar dosyayı!..

Ne zaman ki;

Yargıtay, bu dâvânın “Ergenekon’la birleştirilmesine” karar verdi, işte o zaman “gerçekler” ve “bağlantılar” çıktı ortaya!..

Hiç şüpheniz olmasın ki;

Hrant Dink kararı da Yargıtay’dan dönecek ve belki bu dâvâ da “Ergenekon”la birleştirilecektir.

Zaten, Hrant Dink’in avukatları ve arkadaşları da bunu istemektedir...

Ve tabiî, “gazeteci arkadaşlar” da...

HANİ ERGENEKON YOKTU?

Peki, o zaman sormak gerekmez mi;

Hani, ortada “Ergenekon” diye bir örgüt yoktu?.. Hani, Kemal Kılıçdaroğlu gibiler; “Ergenekon’u bulsam, gidip üye olacağım” diyordu?..

Ne oldu da;

Ergenekon’u hatırladılar?..

Daha düne kadar, bu arkadaşlar değil miydi; “Ergenekon soruşturmaları”na karşı çıkan?..

Bu arkadaşlar değil miydi;

“Önünüze geleni içeri atıyorsunuz?.. Bulmuşsunuz bir Ergenekon, hepsini aynı sepete atıyorsunuz!” diyen!..

Şurası bir gerçek ki;

“Türkiye’de faili meçhulleri yöneten bir yapı vardır ve onun adı da Ergenekon’dur!.. Adına ister JİTEM deyin, ister Kontrgerilla!.. İster PKK deyin, ister KCK!.. Sonuç fark etmez!.. Ortada Kemalist derin bir yapı vardır ve onun bugünkü adı Ergenekon’dur!”

“Ergenekon’un varlığını ret ve inkâr eden” arkadaşlara, şunu sormak istiyorum: Farkında mısınız; Alparslan Arslan da, Ogün Samast da konuşmuyor!.. Kendilerine “ağır ceza”lar verilmesine rağmen susuyorlar!..

Acaba niye?..

Bunun tek sebebi olabilir...

Demek ki, hâl⠓birileri”nden “ümitli”dirler ve hâlâ, “birilerinin, bir gün kendilerini kurtaracağını” düşünmektedirler!..

Sadece bu bile;

“Faili meçhulleri yöneten yapı”nın hâlâ devam ettiğini ve onların hâl⠓güçlü” olduğunu görmeye ve göstermeye herhalde yeterlidir!..

Söyleyin Allah aşkına;


“Hrant Dink’in, ölümünden önce Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi kapsamında yargılanması sırasında bazı Ergenekon sanıklarının adliye önündeki gösterileri, büyük fotoğrafın gözden kaçırıldığı izlenimi” vermekte değil midir?..

“Dink’i öldürenlere örgüt suçundan ceza verilmemesine isyan eden bazı aydın ve yazarlara sivil toplum kuruluşlarının, onun katiline giden yolun taşlarını adım adım yerleştirenlerin ve arkasındaki iradenin yargılandığı Ergenekon davası sanıklarının serbest bırakılması için kampanya yürütmesi, yaman bir çelişki olarak bütün çıplaklığıyla açığa çıkmış” değil midir?..

“Bu davada örgüt bağlantısını bulamayan yargıya karşı gösterilen tepki, yer altından çıkan silahlarla darbe planları ve andıçlarla dolu Balyoz, Sarıkız ve Kafes eylem planları gibi isimlerle anılan Ergenekon davalarının ülkemiz demokrasisi için önemini bir defa daha ortaya çıkarmış” değil midir?..

Bu, “ne yaman bir çelişki”dir ki;

Dün “Ergenekon sanıklarının serbest bırakılması” için yürüyen arkadaşlar, bugün Hrant Dink’in katillerinin “Ergenekon kapsamına” alınması için yürüyüş yapıyor!..

ZEKERİYA ÖZ’E SALDIRANLAR!

Bir hatırlatma daha:

Kim, ne derse desin, Savcı Zekeriya Öz, Ergenekon soruşturmalarının “sembol isimleri”nden biriydi...

Belki “abartı” gibi gelebilir ama Zekeriya Öz, “Ergenekon’u çözen” adamdı...

Birçok “darbeci”yi, birçok “yardımcı ve yatakçı”yı yakalatıp, içeri attırdı!..

İşte bu adam, öyle bir “saldırı”ya uğradı, öyle bir “yargısız infaz”a maruz kaldı, öyle bir “itibarsızlaştırma kampanyası”na uğradı ki; “medya baskısı”na boyun eğen HSYK, onu görevden aldı!..

Oysa, Zekeriya Öz; adım adım “derin yapının merkezi”ne doğru ilerliyordu...

Tam, “Zirve Yayınevi Cinayeti”ne el atmıştı ki, “medya baskısı” dolayısıyla görevden alındı...

Şimdi, Hrant Dink’in eski avukatı Erdal Doğan diyor ki;

“Zirve Cinayeti ve Hrant Dink cinayeti arasında bir bağlantı olabilir.

Zirve Yayınevi cinayetinde somut bir ilerleme sonraki aşama için de Hrant Dink davası için de çok önemli bir dayanak oluşturacaktır... Danıştay saldırısı da Ergenekon soruşturması içinde yürütülüyor. Bu dönemde işlenen dört cinayet birbirleri ile bağlantılı... Zekeriya Öz bu konuyla mücadele edebilmiş cesur bir savcıdır. Zirve Yayınevi cinayetine el attıktan sonra bu yapının operasyonel merkezine doğru gittiği bir yapıdan bahsediyoruz. Kendisinin de beklemediği bir şekilde görevden alındı. Görevden alınmasının nedeni, bu yapının merkezine doğru ilerlemesidir. Hrant Dink cinayetine doğru gidiyordu. Zirve Yayınevi cinayetine geldi. Operasyonel merkez vardı. Baştan savunduğumuz şey, darbe yapmak için kaos yaratmak, kaos için eylemler yapmak ve onun için de cinayetler işlendi, katliamlar yapıldı. Bu davada bu katliamların ortaya çıkarılması, çok önemliydi. Bunun için en somut adımları atmıştı. Zirve Yayınevi’nde bu büyük bir etki yarattı. Alınmasının tek sebebi özellikle budur. Cinayetle ilgili operasyonel merkeze doğru gidiyordu.”

Av. Erdal Doğan’ın bu sözlerinden sonra benim diyeceğim şudur:

Dün Zekeriya Öz’e karşı “itibarsızlaştırma kampanyası” yürütenler, bugün “keşke görevde kalsaydı” demeye başlamışlardır!..

Dün “Ergenekon diye bir örgüt yok” deyip, “Ergenekon tutuklularının serbest kalması” için yürüyüş yapanlar, bugün “Hrant Dink dâvâsı da Ergenekon’a alınsın” diye yürüyüş yapıyorlar iyi mi!?..

Bu, elbette “iyi bir gelişme”dir!..

KÖKÜ ÇOOOK DERİNLERDE!

Ne var ki;

“Benim canım can, diğerleri patlıcan” diyenler, bir an önce bu “çifte standart”tan, bu “ikiyüzlülük”ten vazgeçmelidir!..

Eğer “dürüst”lerse, eğer “samimi”lerse ve gerçekten “faili meçhullerin aydınlatılmasını” istiyorlarsa, gelsinler bu işe “Maraş”tan, “Sivas”tan, “Başbağlar”dan, “Hızır ve Bayram Ali Hocalar”dan, “Danıştay”dan başlayalım!..

O “faili meçhul”leri, “faili malûm” hâle getirdiğimiz gün, “Hrant Dink cinayeti” de aydınlanır, cinayeti işleten “karanlık yapı”lar da!..

Aksi halde;

Ergenekon, “zafer”ini kutlar, bizler de hep “protesto” ile yetiniriz!..

Bilmem, anlatabildim mi?!?





Ergenekoncular yürüyüşe sızdı!

“Haddinden fazla şiddet, gayedeki hikmeti yok eder” demiş eskiler... Böylece, demek istemişlerdir ki; her ne yaparsanız yapın, ama “had”di aşmayın, “ölçülü” olun!.. Aksi halde, işi “şiddet” boyutuna vardırırsanız, “amacınıza hizmet etmiş” değil, “topuğunuza kurşun sıkmış” olursunuz!..

“Hrant Dink cinayeti”ne ve “mahkeme kararı”na tepki gösteren vatandaşlar da, “ipin ucunu kaçırmaya” başlamışlardır... Tamam, “yürüyüş” yap, “slogan” at da; mağazalara “molotof” atmak, dükkânlara “taş” yağdırmak da neyin nesi?.. “Demokratik eylem” midir bu?..

Bir de; “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” sloganına hiç içim ısınmadı!.. Evet, Hrant, bir “Ermeni”dir ve bir “Türk” tarafından öldürülmüştür... Peki ama, “ASALA’nın Ermeni militanları” tarafından “Türk diplomatlar” öldürüldüğünde, Erivan’daki Ermeniler; “Hepimiz diplomatız, hepimiz Türk’üz” diye yürümüşler midir?.. Değilse, bu “slogan” niye?..

Tamam, “derin yapı”yı protesto ediyorsunuz... Peki, bir “anma yürüyüşü”nde aranıza “sızan” PKK’lılar veya KCK’lıların attıkları “molotof ve taşlar” neyin ifadesidir?.. Belli ki; onlar da, “Hrant” üzerinden “rant” devşirmenin peşindedir!.. Kim bilir, belki de, yürüyüşü “sabote” edip, “Hrant’ı gölgelemek” gibi bir gayeleri vardı!.. Bunun da, bir “Ergenekon taktiği” olduğu, acaba hiç düşünüldü mü?..

Yürüyüşçü arkadaşlar, bunları da bir etüd etmelidir!.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi