Faruk Köse

Faruk Köse

Karayılan-marayılan, hukuk-mukuk...

Karayılan-marayılan, hukuk-mukuk...

Haberin başlığını görünce koptum. “Karayılan’a yakalama emri çıkartıldı!” PKK’nın bugünkü fiili lideri, Apo’nun halefi Murat Karayılan hakkında yakalama kararı çıkartılmış.

“Ne var bunda?” diyeceksiniz, ama demeyin. Demeyin, çünkü Karayılan hakkında yakalama kararının daha yeni çıkartılmış olması sizce de manidar değil mi? Evet, yanlış duymadınız; meğer Karayılan hakkında bugüne kadar hiçbir kesinleşmiş mahkûmiyet kararı verilmemiş, adli anlamda sicili tertemiz bir TC vatandaşı imiş. Bu sicille en son seçimlerde aday olsaydı, Meclis’e bile girebilirmiş de, Kandil dağlarından değil, Meclis kürsüsünden yönetebilirmiş örgütü. Baksanıza, Apo da İmralı’dan yönetmedi mi yıllardır?

Makul olan nedir? Karayılan’ın terör örgütünün lideri olarak bütün PKK eylemlerinden sorumlu tutulması, bu sebeple de ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle hakkında dava açılması ve yakalanması için kolluk güçlerinin ve istihbaratçıların uluslararası düzeyde harekete geçmesi... Öyle değil mi? Ama hayır, öyle değil. Bakınız Karayılan hakkında çıkartılan yakalama kararı ne içinmiş:

“1991 yılında yaşanan ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ile kuvvet komutanlarının zehirlenme girişimi davasında...”

Haberin devamını okumaya gerek var mı sizce? Yani, ülkenin başına bela olmuş bir “kanlı terör örgütü”nün, ülkeyi bölmeye çalışan bir “ayrılıkçı hareket”in başı olduğundan falan değil de, Doğan Güreş ve Kuvvet Komutanlarının zehirlenme girişimlerinden dolayı Karayılan hakkında yakalama kararı çıkartılıyor. Yani adam, bu olayla bir ilgisinin olmadığını ispatlarsa yırtacak ve mahkeme kararıyla da aklanmış olacak. Olur mu, olur.

Peki, ya öldürülen binlerce askerin, polisin, vatandaşın kanı ne olacak? Ya da milyarlarca dolar ekonomik kayıp, sosyal ayrışma... Hukuk marifetiyle heba mı olacak? Bunu biri açıklamalı. Hem de hemen...

Terör örgütü PKK’nın ve KCK’sıyla, DTK’sıyla, BDP’siyle veya daha başka legal ya da illegal kuruluşlarıyla “Ayrılıkçı Kürt Hareketi”nin lideri Öcalan, 15 Şubat 1999’da, asılmayıp beslenmesi şartıyla Türkiye’ye teslim edildi. O tarihten sonra da PKK’nın liderliğini, Apo adına Murat Karayılan yürütüyor. “Apo adına” diyorum, çünkü o gündür bugündür, Ayrılıkçı Kürt Hareketi hiçbir zaman, Apo’nun liderliğinden vazgeçmedi. Karayılan, Apo’nun halefi olarak, ama onun adına örgüte liderlik ediyor.

Peki, bu liderliğin resmettiği manzara nedir dersiniz? İşte size, Karayılan’ın liderliği devraldığı 1999’dan sonraki bilanço: Rütbeli-rütbesiz 305 asker, 15 polis, 28 köy korucusu, 80 sivil öldürüldü; rütbeli-rütbesiz 225 asker, 4 polis, 254 sivil, 20 köy korucusu yaralandı.

Karayılan’ın başında olduğu terör örgütü, bütün bu eylemleri 1999’dan bu yana, başta Güneydoğu Anadolu olmak üzere Türkiye’nin hemen hemen her yerinde, sivil-asker ayrımı yapmadan, sistemli ve sürekli bir şekilde yapıyor. Üstelik yol kesme, kaçakçılık, gasp, bölücü propaganda ve gösteri, paralel devlet yapılanması, adam kaçırma, ülke aleyhine yabancı güçlerle işbirliği gibi daha pek çok eylemleri de sürdürüyor. Şimdi böyle bir örgütün liderinin sicilinin tertemiz olmasına, hakkında en küçük bir mahkeme kararının olmamasına ya da aleyhinde herhangi bir işlemde bulunulmamasına, acaba hangi hukukun hangi hükümleri çerçevesinden bakmamız icab ediyor?

Binlerce ölü ve yaralıya, milyarlarca dolar ekonomik kayba, iki halkın birbirine düşman edilerek “ülkenin bölünmesine varacak derin yaralar”a sebep olan bir örgütün lideri hakkında, bütün bunlardan değil de manasız bir gerekçeden yakalama kararının çıkarılması karşısında, insanın, mer’i hukukun ne kadar da sabırlı, hoşgörülü-toleranslı(!) olduğunu düşünesi geliyor. Ancak kazın ayağının öyle olmadığını da görüyoruz. Zira paralelde yaşananlara bakılınca, ya biz şu “hukuk-mukuk” olayından anlamıyoruz, ya da terör elebaşısı Karayılan işlerini kitabına uydurmasını çok iyi biliyor. Niye mi böyle düşünüyorum? Sadece örnek kabilinden arz edeyim.

El’an cezaevlerinde ağırlaştırılmış müebbetle yatanlar var. Mesela Salih Mirzabeyoğlu, mesela Metin Kaplan. Bunlar hiçbir insanı öldürmemişler. Gasp yapmamışlar. Ülkeyi bölmek için hiçbir eylemleri yok. Herhangi bir terör eylemine katılmamışlar ya da tertip etmemişler. Ya ne yapmışlar? Sadece haklarında, küçük birer “eyleme teşebbüsü azmettirdiklerine dair” iddia var, o kadar. Ama bunlar İslamcıymışlar ve İslam Devleti kurulmasını istiyorlarmış. Bunu da söz ve yazıyla ifade etmişler. Ancak onların söz ve yazıları, PKK’nın teröründen ve bugün gelinen “paralel devlet” gerçeğinden daha tehlikeliymiş ki, Karayılan’ın sicili tertemizken, bunlar müebbetle yatıyorlar.

Bunları geçiyoruz. Öyle ya, İslamcı olma gibi ciddi bir suçları(!) var onların. Peki, ya içeri alınan ordu mensuplarına ne demeli? Tamam, andıç-mandıç, darbe-marbe gibi şeylere dair plânlar yapmışlar da, buna teşebbüs bile etmemişler. Elbette darbeyi-marbeyi tasvip edemeyiz; elbette askerin ülke yönetimine müdahalesine hoş bakamayız. İşte 28 Şubat sürecini yaşadık ve gördük ne kadar acı olduğunu. Ancak, işte o 28 Şubat sürecindeki fiili darbeciler bile ellerini kollarını sallayarak dışarıda dolaşırken, teşebbüs bile etmediği, sadece plan aşamasında kaldığı halde, andıç ve darbe planlarının sahiplerinin içeride tutulmasını; Karayılan’ın tertemiz siciliyle mukayese ettiğimizde anlamakta güçlük çekiyorum. Yani “hukuk, eylem yapana değil de plân yapana mı işliyor?” diye sorulsa, ne cevap vermek iktiza eder?

Dedim ya, hukuk-mukuk işlerinden anlamam. Ancak lütfen biri bize doğruyu söylesin. Yoksa PKK bir terör örgütü, Karayılan da o terör örgütünün lideri değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi