Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

“Keriz”i bol bir ülkede “kriz”ler eksik olmaz!

“Keriz”i bol bir ülkede “kriz”ler eksik olmaz!

Dün, Zaman gazetesinin Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal aradı... Karşılıklı “hal-hatır” sormanın ardından; “Düşünebiliyor musun Hasan Abi” dedi;

“Bugün Ocak ayının 26’sı... Bu 26 günde neler konuştu Türkiye?... İlk önce, Evren ve arkadaşlarının 4 Nisan’da hakim huzuruna çıkacağını konuştuk... Onun tartışmaları bitmeden İlker Başbuğ’un tutuklanmasını tartışmaya başladık... Başbuğ’u Silivri’den kurtarma operasyonu tutmayınca, Hrant Dink Dâvâsı geldi gündeme... Yok Ermeni’ydik, yok Türk’tük şeklindeki tartışmalar devam ederken, Fransa senatosunun kararı geldi gündeme... Şimdi de onu tartışıyor, onu yorumluyoruz.”

Ve ekledi:

“Sence de bu kadar gerilim, bu kadar kriz biraz fazla değil mi?.. 26 günde bu kadar gerilim yaşayan bir toplumun ruh sağlığı acaba ne durumdadır?..”

Ben de dedim ki;

“Keriz”i bol olan bir ülkede,

“Kriz”ler de hiç eksik olmaz!..

OKUMUYOR, SEYREDİYORUZ!

Doğru değil mi?..

“Kerizi bol bir ülke” değil miyiz?..

İçimizde o kadar “keriz”, o kadar “aptal” ve o kadar “cahil” var ki; “ekran”lara bakmak yeterli!..

Meselâ, soruyor programcı;

“Şubat ayı kaç yılda bir 29 çeker?”

Cevaplar, “saç-baş yoldurucu” cinsten!..

“Aaa, çok zor bir soru sordunuz!.. Valla bilemiycem!”

Bir başkası; “6 ayda bir” diyor!..

Diğeri, “Yılda bir” cevabı veriyor!..

İnanır mısınız;

“Dört yılda bir” diyenlerin sayısı, parmakla gösterilecek kadar az!..

Bu “cahillik” niye?..

Çünkü, “okumuyoruz!”

Ya, televizyonlardaki “dizi seli”ne kapılıp, “dizi manyağı” oluyoruz, ya da “evlilik programları”nda kimin kiminle “başgöz” olacağına mıhlanıp kalıyoruz.

Tabiî, bir de “Bugün ne giysem?” programlarına kilitlenip, kimin “birinci” olacağını merak ediyoruz...

“Tartışma programları” ise bir başka âlem... Evvelden, bu programlardan “bilgi” edinir, “ufuk”larımız açılırdı!..

Son yıllarda ise;

Bu programlar “bilgilendirme” ve “aydınlatma” amacından uzaklaşıp “Ne kadar kavga, o kadar reyting” hedefine yöneldi!..

Çoğunluğu “herbokolog” olan tartışmacılar, o kadar “pazarcı esnafı”na döndüler ki, sürekli bağırıyorlar!..

Pazarcı esnafı öyle bağırıyor ya;

“Gel abla gel, portakalın sulusu bizde!.. Gel, gel, gel!.. Her bedene elbise burda!..”

“Televizyon esnafı” da bağırıyor:

“Gel millet gel!..

Kavganın hası bizde!..

Kavga çıkmazsa para yok!”

Millet, işte bunları seyrediyor!..

Sonra da;

“Şubat ayı kaç yılda bir 29 çeker?” sorusuyla karşılaşınca; “Valla bilemiycem” diyor; “cahil kalmışız!”

Elbette cahil kalırsın!..

Sen televizyonun karşısına geçip, “yemek programları”nı kovalayıp, sonra da “kilo almak”tan şikâyet eder ve zamanını “spor salonlarında kilo vermeye” harcarsan, elbette “cahil” kalırsın!..

Otur, bir “kitap” oku!..

Her gün bir “gazete” oku!..

Ama, okumuyorsun!..

Sen okumayınca, birileri “canına okuyor” ama ondan da haberin olmuyor!..

ATATÜRKÇÜLER VE DİNDARLAR!

Cehalet, sadece “29 Şubat”la kalsa, yine iyi... Öyle ya; biz bu ülkede; “okul” görmüş, “mürekkep” yalamış nice “manken” gördük ki; hepsi de “Atatürkçü” olduklarını söylemesine rağmen, Atatürk’ün “doğum tarihi”ni de, “ölüm tarihi”ni de bilememişlerdi...

Hani şimdi herkes “19 Mayıs Bayramı”nı tartışıyor ya, herkes başımıza “Atatürkçü” kesildi ya; Atatürk’ün, 19 Mayıs’ta “Samsun’a nasıl gittiğini” bile bilememişlerdi, iyi mi?..

Atatürk’ü; kimi “trenle” göndermişti Samsun’a, kimi “otobüs”, kimi de “uçakla” iyi mi?..

“Vapurla” diyenlerin sayısı, bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı!..

Peki, “Atatürk’ün kızları” olmakla övünenler böyle de, “Bazı Müslüman kadınlar” çok mu farklı?..

Şu hâle bakın;

Hemen hepsi “Elhamdülillah Müslümanım” diyor ama, bazılarının “İslâm’ın emir ve yasakları”ndan haberi yok!..

Aslında, bir “ilmihal” kitabı alsalar, yapmaları gereken her şeyi öğrenecekler.

Ama, okumuyorlar!..

Sonra da, gidip; Bursa’da olduğu gibi “şeyh bozuntuları”nın “sapık cinsel emelleri”ne alet oluyorlar!..

YOGA!.. ÇAKRA!.. REİKİ!..

Ya da; şu günlerde İstanbul’da olduğunu öğrendiğim Tevfik Akmuslu denilen bir “şarlatan”ın büyüsüne kapılıp, onun “hipnoz”larıyla uyutulup, vücutlarını ona teslim ediyorlar!..

Bu, ne “cahil”liktir,

Bu, ne “aptallık”tır ki;

Adam, Bozdağ’daki “dağ evi”nde, Ankara’da, Konya’da ve İstanbul’da, gözüne kestirdiği birçok kadınla beraber olmuş!.. Şimdi, çoğu bin pişman!..

Kimi, “kocasına ve çocuklarının yüzüne bakamayacak” derecede “travma” yaşıyor, “kriz”ler geçiriyor, kimi de “8 yıllık” ve “24 yıllık” yuvalarını dağıtmış!..

Tevfik Akmuslu denilen bu adam; hâlâ “kadın avlama” peşindeymiş!..

Duydum ki;

“Yoga”cılığı ve “çakra”cılığı, “subay eşleri”ne kadar yaymış!.. Allah bilir, kaç subayı boynuzladı?..

Şimdi, “telefonlar” yağıyor bana!..

“Ne olur yaz” diyorlar; “Yaz da bu adamın ipliği pazara çıksın!”

Yazıyorum, yazmasına da,

“Okuyan” yok ki!..

Hem; tamam ben yazayım da, bu “iğrenç emel”lere hizmet ederken, sizin aklınız neredeydi?..

“Cahillik” olur da, bu kadar da olmaz ki!..

Açıp, bir “ilmihal” okusana!..

Ne istersen “Allah”tan istesene!.. İçinde bir “sıkıntı” varsa; ellerini açıp Allah’a “dua” etsene!..

Sen ki, “Müslüman”sın!..

Allah’ın emrine uyup, bir güzel de “tesettür”e bürünmüşsün!..

İyi de;

Allah; “Harama yaklaşmayın” demiyor mu?.. Ama sen ne yapıyorsun; “çakranı açtırmak”(!) için, Tevfik Akmuslu denilen “şarlatan”ın, bir “ırz düşmanı”nın seanslarına koşa koşa gidiyor ve onun “ırzına geçmesine” izin veriyorsun!..

Üstelik de;

Seans başına, bu sapığa “350-500-1000 lira” para ödüyorsun!.. Tamam, “cahillik” olur da, bu kadar da olmaz ki!..

Şu hâle bakın;

“İlmihal” ne diyor,

Sen ne “hâl”lerdesin?..

Oku be kadın!..

“İlmihal” oku, “gazete” oku!..

Eğer okumazsan; işte böyle “namusuna dokunurlar” da, ağlamaya başlarsın!..

CİNCİ-YÜZBAŞI İŞBİRLİĞİ!

Dedim ya, “Keriz”i bol olan bir ülkede,

“Kriz”ler hiç eksik olmaz!..

Bazen “bireysel krizler” yaşarız, bazen de “ülke çapında kriz”ler!..

Ama maalesef, “kerizlik bâki”dir!..

Bizde bu “kerizlik” varken, “şarlatan”lar da olacaktır, “soytarı”lar da...

Bizde bu “kerizlik” varken, “üçkâğıtçı”lar da olacaktır, “uyanık”lar da!..

Size, fırından yeni çıkmış, dumanı üstünde, “sımsıcak bir uyanıklık örneği” vereyim mi?..

Efendim, bundan 24 gün önce, yani 3 Ocak’ta Antalya’da, adına “Fırtına” denilen bir operasyon düzenlenmiş ve bu operasyonda gözaltına alınan kişilerin “bazı Ergenekon sanıkları ile bağlantılı” olduğu tespit edilmiş, içlerinden 17’si tutuklanmıştı!..

Antalya polisi, önceki gün de bir operasyon yapıp, aralarında “uzman çavuş”ların da bulunduğu bazı kişileri gözaltına almış!..

Bunlar, “kazı çetesi”ymiş!..

Finike Jandarma Komutanı Yüzbaşı M.P. adlı komutanın komutasında, “tarihi alanlarda kazı” yapıyorlarmış!.. Anlayacağınız; bunlar “mezar soyguncusu” imiş!..

Yüzbaşı M.P., şebeke üyelerine kazı yaptırdığı günlerde; “kazı yapıldığını görmesinler” diye, askerlere talimat veriyormuş: “Terör saldırısı olabilir!.. Benden izinsiz karakoldan çıkmayın!”

Buraya kadar normal!..

Bu kadar “uyanıklık” olur.

Ama, bundan sonrası enteresan!..

Bu “kazı çetesi” var ya, nasıl çalışıyormuş biliyor musunuz?..

“Kazı alanlarını belirlemek” için; Ankara’dan, “cinci hoca”(!) olarak tanınan A.K. adlı bir kadını getirmişler... Kadın, “cin”lere soruyor, sonra da “burası” deyip, vurduruyormuş kazmayı!..

Kazı yerlerini tesbit etmek için “cinci hoca”yı kullanan şebeke, “lahit”leri açtırmak için de “papaz”ları kullanıyormuş iyi mi?.

Daha da enteresanı;

Polis, “çete üyeleri”nden şüphelenince, onları “fiziki ve teknik takibe” alıp, başlamış telefonlarını dinlemeye!..

“Ankaralı cinci hoca”(!), telefonda örgüt üyelerine demiş ki;

“Ben, Abdullah ve Cengiz’i kazı yapılacak alana gönderiyorum!”

Polis başlamış, Abdullah ve Cengiz adlı şahısları aramaya...

Tam 20 gün boyunca aramışlar...

Sonunda öğrenmişler ki; Abdullah ve Cengiz, “cinlerin adı”dır, iyi mi?..

MALI BÖYLE GÖTÜRÜYORLAR!

Ne günlere kaldık, ey halkım?..

Kimi insan, sorunlarını erteler ve hep “halının altına süpürür” kimi de; “yoga”larla, “çakra”larla, “reiki”lerle ve işte böyle “cin”lerle “malı götürür!”

Söyleyin Allah aşkına;

Bu “malı götürenler” mi çok uyanıktır, yoksa sorunlarını “halının altına süpüren” bizler mi çok aptalız!..

Gayet açık ve net;

“Evren Cuntası”na zamanında hesap sorsaydık, “Susurluk... Danıştay ve Hrant Dink cinayeti!.. Darbe girişimleri ve İlker Başbuğ” meselelerini zamanında sorgulasaydık, bugün ne “Ergenekon” belâsıyla uğraşırdık, ne de “Fransa’nın saldırıları”yla!..

Ama, okumuyoruz.

Sadece “seyirci”yiz!..

Biz seyrettikçe, “kitap veya gazete” okumadıkça, “bilgi” sahibi de olamıyor ve dolayısıyla “uyanık ve şarlatan”ların tuzaklarına düşmekten kurtulamıyoruz!..

Sonunda, işin içine “yoga”lar, “hipnoz”lar, “çakra”lar, “hoca”(!)lar ve “cin”ler giriyor ki, gel de çık işin içinden!..

Unutmayın ey halkım;

Bütün bu “kriz”lerin tek sorumlusu, bizim “keriz”lerimizdir!..

“Okuyun” ey halkım,

“Canınıza okunmadan!”

Okuyun ey halkım;

“Irzınıza dokunulmadan!”

Seyretmeyin!.. Okuyun!..

Yoksa, daha çook “kriz”ler yaşarız!..



Bu nasıl Kürt?

Eski milletvekili olan Abdülillah Fırat, bundan 6 yıl önce, yani 26 Ekim 2006’da Zaman gazetesinde yayınlanan demecinde demişti ki;

“Çatışmalarda öldürülen Ermeni sayısı bir kaç bini geçmez! Ermeniler huzursuzluk çıkarıp Türklere saldırınca, Kürtler de Hamidiye Alayları’nı kurarak Müslüman Türk kardeşlerini korumaya başlamışlardır... Asıl Ermeniler, Türkleri kırmıştır... Ermeniler Şeyh Haydari Kers’i öldürünce, Kürtler saldırıya geçti!.. Şimdi; Avrupa bu fesadı devam ettiriyor... Ermenileri dün silahlandırıp üzerimize saldırtanlar şimdi de başka bir mânâda soykırım yasalarıyla üzerimize geliyorlar!”

Vaay sen misin bunları söyleyen?.. “PKK’nın internet siteleri” anında “saldırı”ya geçmişti... Abdülillah Fırat’a öyle bir taarruz ettiler ki; adamın; ne “Türk sömürgeciliği adına Kürtlerin içine salınan din tüccarlığı” kaldı, ne de “Bir Kürt’ten çok, Genelkurmay Genel Sekreteri’ni andırması!.. “PKK siteleri”ne göre; bu ifadeler “TC’nin resmi tezleri”ydi!.. Abdülillah Fırat; “Tipik bir TC kafatasçısı” gibi konuşuyordu!.. Çünkü, Fırat’ın “yok” dediği “soykırım”, Batı ülkeleri tarafından kabul edilmişti, dolayısıyla; “Batı ne diyorsa o” idi!..

Benim derdim, elbette o yazı değil... Ben, “bugükü BDP” ile ilgileniyorum... 1. sayfamızda okuyacağınız gibi; BDP’liler, hâlâ “aynı kafa”da ve aynı “düşmanlık”ta!.. “Fransa’yı eleştirmek” yerine, “Hükümet’in tavrı”nı eleştiriyorlar ki, bu kadarına “pes!”

İnanın, bunların “Kürt”lüğünden şüphe etmeye başladım!



Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi