Engin Ardıç

Engin Ardıç

Daha ne işte

Daha ne işte

Viyana'da anlı şanlı Hotel Imperial'in önüne geldim... Yok, orada kalmıyorum...
Atatürk (Mustafa Kemal Paşa deyince kızıyorlar) Hotel Bristol'da kalır, iki adım ötedeki Imperial'e de çay içmeye gidermiş... (Imperial'de kalan Hitler'dir.)
Yok efendim, bendeniz "yurt dışında ulu önderin dokunmuş olduğu yerleri tavaf edip boyu uzayan" yazar esnafından değilim, başka bir şeye baktım:
Hotel Imperial'in bir yanında Denizbank, öbür köşesinde Vakıfbank!
Gazetenin telif ücretini birinden, SSK emekli maaşımı ötekinden aldığıma göre, gel Viyana'ya yerleş anasını satayım, paraları çek, arkaya kıvrılıp Musikverein'dan konser biletini al, Bösendorfer mağazasına girip piyanoları okşa, dön Karlsplatz'da yeşillikler arasında otur soluklan!
Operanın yan tarafında, Kaerntnerring ile Kaerntnerstrasse'nin kesiştiği noktaya, Bristol'un köşesine de "Sirkecke" derler, yüz yıl önce aristokrasinin piyasa yeriydi...
Şimdi önünde tramvay durağı var, bir de dönerci büfesi: Kıro Kebab!
"Rahat uyu Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, intikamın alındı" dediğimi hatırlıyorum.
çünkü "gurbetçilerimizi" sevmeye başladım.
Orta Avrupa'da artık "fast food" deyince akla döner geliyor. Berlin Duvarı yıkıldığında batıya akın eden doğulular dönere ve muza saldırmışlardı, hayatlarında ilk kez görüyorlardı ikisini de...
Eskiden, örneğin Lübeck'te ortaçağ kalıntısı o görkemli şehir kapısının yanında Mimoza Kebap Salonu'nu, on ikinci yüzyıl kokan dar sokaklarda Kardeşler Bakkaliyesi'ni görünce bozulurdum, bizimkiler Almanya'yı bozmuşlardı! Münih'te, Leopoldstrasse kaldırımında tavuk kesiyorlardı!
Oysa Almanya'yı yavaş yavaş ele geçirmekteyiz.
İşte arkadaş yazıyor: Alman lokantalarının yerini Türk lokantaları almış, İtalyan lokantaları da Türkler'in elinde... Berlin'deki en fiyakalı İtalyan lokantasının sahibi Adnan!.. Sokaklarda sarmısak kokuları...
Meclislerinde mebuslarımız var, ve de Lale Akgün Hanım da Köln Belediye Başkanı olmak üzere!
Nereden nereye, Yüksel özkasap'ın kırk beşlik plaklarda "Nereden Düştü Yolum Şu Kölün'e" türküsünü söylediği günlerden bugüne...
Ne Türk ne Alman, ama hem Türk hem Alman insanlar oluştu, üçüncü kuşak sinema sektöründe de harikalar yaratmaya başladı. Kayserili köylü kızı "1980 yılında Türkiye'de darbe mi oldu?" diye soruyor (çünkü darbeden üç ay önce doğmuş) ama ödülleri de şakır şakır topluyor.
Türk, savaşla kovulduğu yerlere barışta "başka türlü" yerleşiyor.
Keşke bu "diaspora" daha önce ve daha kalabalık başlasaydı...
Amerika'da birkaç milyon Türk bulunsaydı da güçlü bir "lobimiz" olsaydı, üçkâğıtçılara para dökmek zorunda kalmasaydık.
Niçin New York'ta, Chicago'da "Türk mahalleleri" yok? Bir İtalyan'ın Amerika'ya gittiği zaman duyduğu rahatlığı duymak isterdim.
Abdülhamit, Suriye ve Lübnan'dan izin verdiği Arap göçüne bizimkileri de katsaydı da, Latin Amerika'da "Turco" diye anılanlar gerçekten Türk olsalardı, Shakira namıyla maruf koca kalçalı Şakire bizden olsaydı yani... (Fakat o ne göbektir be kardeşim?)
Canım, bütün o İbrahim Fernandez, Hüseyin Rodriguez, Selahattin Ramirez gibi isimleri duyduğunuzda tatlı bir gülümseme kaplamıyor mu yüzünüzü?
Şimdilik Colin Kâzım'la, Ersen Martin'le, Asuman Krause'yle falan idare edelim, arkası gelecek.
Meksika'da, Yucatan yarımadasında, Maya tapınakları arasında bir de Adapazarı Islama Köftecisi olduğunu biliyor muydunuz? 2012 yılında uzaylılar oralara geri gelirlerse şaşkınlıktan uzay başlıkları düşecek!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Engin Ardıç Arşivi