M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Bir Kısım Ermeniler Yanlış Ata Oynamışlardı

Bir Kısım Ermeniler Yanlış Ata Oynamışlardı

Senaryo: Yıl 1914, Türkiye Birinci Dünya Savaşına girmiş. İmparatorluğun her tarafındaki Ermenilerin temsilcileri büyük bir Osmanlı Ermenileri Kongresi topluyorlar ve şu kararı alıyorlar: Osmanlı toprakları bizim vatanımızdır. Osmanlı devleti bizim devletimizdir. Saltanat-ı seniyeye bağlıyız. Başta Müslümanlar olmak üzere bu topraklar üzerinde yaşayan bütün "milletlerle" barış içindeyiz. Bu vatanı onlarla birlikte paylaşıyoruz. Devletimizi, halklarımızı, vatanımızı korumak için hep birlikte savaşacağız...

Ermeni lejyonları kurulur ve Türk ordusu saflarında Moskof ordularına karşı savaşılır. Rus ordusu püskürtülür.

Her cephede Müslümanlarla Ermeniler müşterek düşmana karşı birlikte savaşır.

Böyle yapmış olsalardı manzara nasıl olurdu?

Bugün Türkiye'de beş milyon Ermeni olurdu. Dinlerini, kimliklerini, kurumlarını, okullarını koruyarak diğer unsurlarla birlikte barış içinde yaşarlardı. Ermeniler ilme, irfana, hünere, sanata ve zenaate, tekniğe yatkın bir kavim olduğu için belki de Müslümanlardan daha zengin ve nüfuzlu olurlardı.

Onların bir kısmı (hepsi demedim) ne yaptı?.. Misyonerlere, emperyalistlere, sömürgecilere uydular. Vatandaşı oldukları devlete hıyanet ettiler. Doğu cephesinde düşman kuvvetlerine katıldılar, onlara yardımcı oldular, Müslümanları ve Türkleri katlettiler.

Ermenilerin bir kısmı iki büyük hatâ yapmışlardı:

(1) Bu toprakları Müslümanlarla ve Türklerle paylaşmaya razı olmamak.

(2) Kendi devletlerine hıyanet edip düşmanlarla işbirliği yapmak.

Osmanlı düşmanı Ermeniler kumar oynamışlar ve bu kumarı kaybetmişlerdi.

Yanlış ata oynamışlardı.

Misyonerlerin, emperyalistlerin, sömürgecilerin oyunlarına gelmişlerdi.

Osmanlı devletinde Ermenilere baskı yapılıyormuş... Ben tarihçi değilim... Bu iddia tartışılabilir... Lakin soruyorum:

Kendi vatanında bir miktar baskı ile yaşamak mı iyidir, yoksa büsbütün silinmek mi?

Ermenilerin bir kısmı şu gerçeği unutmuşa benziyor:

Yeryüzü Allahın mülküdür, dilediğine verir, dilediğinden alır, dilediğini aziz yapar, dilediğini zelil kılar.

Türkiyeyi yıkıp büyük Ermenistanı kurma hayalleri besleyen Ermeni militanları bunca badireden sonra akıllanmadılar. Halbuki yapılacak iş basittir:

Türkiyenin bütünlüğünü kabul etmek.

Türkiye ile barışmak.

Türkiye ile başta diplomatik ilişkiler olmak üzere her sahada yoğun işbirliği yapmak.

Aradaki sınırın açılmasını sağlamak.

Bırakın vizeyi, pasaportu bile kaldırmak.

Alabildiğine ticaret, alabildiğine turizm...

Erivan 19'uncu yüzyılda bir Müslüman Türk şehriydi... Bunu düşünüp Van üzerindeki hayallerden vaz geçmek.

Türkiye'den mâkul, kabul edilebilir tâvizler kopartmak

Ben eminim ki, böyle bir gelişme olsa, Ermeniler Türklerden daha kârlı çıkar.

1915 ve onu takip eden yıllardaki soykırım iddiaları ne olacak?

Onu vicdanlı tarihçiler ve büyük düşünürler birlikte müzakere etsinler.

Küçük düşünürler burunlarını bu meseleye sokmasın.

Adalet, insaf, vicdan ne gerektiriyorsa o yapılsın.

Ey akl-ı selim, ey bilgelik nerdesiniz?..

* (İkinci yazı)

Meşreb Farklılıkları

Ehl-i Sünnet camiası içinde hayırlı çeşitlilik vardır. Fıkıhta dört mezhep olması bu hayırlı çeşitliliklerdendir.

Ehl-i Sünnet Müslümanları arasında meşreb çeşitlilikleri de vardır. Bu da bir zenginliktir.

Çeşitli meşrebler olması iyidir ama bunların mensuplarının meşreb taassubu gütmesi, meşreb militanlığı ve holiganlığı yapması çok kötüdür ve ayıptır. Fitne ve fesada sebebiyet verir, iman kardeşliğini zedeler.

Herkes, benim meşrebim iyidir diyebilir ama öteki meşrebler kötüdür diyemez.

Zamanınmızda, cahillik yüzünden meşreb kavgaları yapılmaktadır. Bu kavgalar Sünnî Müslümanlara yakışmıyor.

Dört mezhep mensupları, on dört ana tarikat mensupları hep kardeştir. Birbirlerini meşreb farkı yüzünden tenkit etmeye, kınamaya, iman kardeşliği bağlarını gevşetmeye hakları yoktur.

"Benim meşrebim öteki meşreblerden iyidir... Benim meşrebim iyidir, öteki meşrebler hatâlıdır..." gibi sözler şeytanî ihtilaflara ve tefrikaya yol açar.

Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) Ashabı içinde de çeşitli meşrebler vardı, onların hepsi muhteremdir.

Hilafet yıkıldı, İslam medreseleri kapandı, tarikat tekkeleri yasaklandı ve cahillik yaygın hale geldi.

Dört fıkıh mezhebinin dördü de haktır.

Bütün gerçek tarikatların hepsi de haktır.

Nakşî, Kadirî, Rufaî, Mevlevî, Bedevî, Cerrahî, Halvetî ve diğerleri... Hepsi Tarikat-i Muhammediyedir.

Önemli olan şeyler şunlardır:

1. İtikadın Kur'ana, Sünnete uygun sahih bir itikad olması.

2. Beş vakit namazın dosdoğru kılınması, diğer farz ibadetlerin yerine getirilmesi.

3. İslam ahlakına uyulması.

4. Kur'anın yap dediklerinin yapılması, yapma dediklerinin yapılmaması.

5. Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona) Sünnetine uyulması.

6. Tek bir Ümmet olunması.

7. Ümmetin başında, bütün Müslümanların biat ve itaat edeceği ehliyetli bir İmam-ı Kebir bulunması.

8. Her Müslümanın kendisini kurtaracak kadar ilmihalini ve ahlakını öğrenmesi ve hayata uygulaması.

9. Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılması.

Meşreb farklılıkları yüzünden din ve iman kardeşlerimizi dışlamayalım.

Allah katında en üstün mü'min, şu veya bu meşrebe mensup olan değil, en taqvalı olandır.

Taqva ilimle, irfanla, firasetle, ihlasla, temiz niyetlerle, mürüvvetle, büyük cihad ile, hayırlı amellerle nail olunan bir mevhibedir.

Benim şeyhim çok büyük, öteki şeyhler çok küçük.

Benim şeyhim senin şeyhini döver.

Benim tarikatım hak, ötekiler nafile.

Var mı yok mu bizim cemaatimiz.

Bu gibi sözler kemal değil, noksanlık alametidir.

Meşreb farklılıkları içinde sarsılmaz bir Ümmet birliği oluşturan, birbirini seven, birbirini tutan, birbirine yardım eden Müslümanlar olmalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi