Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Bu besteci de 28 Şubat mağduruydu

Bu besteci de 28 Şubat mağduruydu

Yıldönümü yazıları sıkıcıdır. Söylenenler ezbere alınmıştır çünkü... Belli tekrarlar, “mazmunlaşmış” sözler, bir önceki yıldönümü yazısından araklanmış cümleler...

Ben okurların yerinde olsam, bu yazıyı okumazdım.

İçinde “28 Şubat” ve “postmodern darbe” geçen bir yazı, öncekilerden farklı ne söyleyebilir ki?

Kaç yıldır bu işi yapıyorum.

Tonla 28 Şubat yazısı yazdım... Demirel’e, İsmail Hakkı Karadayı’ya, Çevik Bir’e, Erol Özkasnak’a, Vural Savaş’a, “TSK, 28 Şubat’ta sivil kamuoyunun oluşmasına katkı sağlamış önemli bir baskı grubudur” diyen Deniz Baykal’a verip veriştirdim.

Medyaya çaktım...

Meslektaşlarımızın “tamama erdirici” rolünü tartıştım...

Bu yıl aynı şeyleri tekrarlamak istemiyorum ama yine de “okuma nedeni” sayılmaz bu. Dileyen, bu noktadan sonra kopabilir.

28 Şubat bir darbe miydi?

Evet, öyleydi... Ama bir darbeden daha fazlasıydı.

Parlamento açık tutulmuş, işe güya sivil hükümetler vaziyet etmiştir ama bir darbede elde edilecek sonuçlar fazlasıyla alınmıştır. “Postmodern” tanımlaması da buradan geliyor zaten.

28 Şubat, öte yandan bir “ahlak sınavı”ydı.

Üzülerek belirtmek zorundayım ki, Türk entelijansiyası ve siyasetçisi bu sınavı kaybetti.

Şu sıra, 28 Şubat’a “mesuller” aranıyor.

Birtakım general isimleri zikrediliyor. BÇG’nin rolü tartışılıyor. Bu darbede medyanın çok önemli bir rol üstlendiği konuşuluyor. Manşetlerden söz ediliyor. Ertuğrul Özkök’e, Fatih Çekirge’ye, Ali Kırca’ya ve sair meslektaşlarımıza çakılıyor...

Bence, bu darbenin en önemli mesul ismi, dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’dir.

Bir 28 Şubat soruşturması başlar mı?

Başlarsa, kimler kapsama alanına girer?

Bu iş medyaya da uzanır mı?

Bilmiyorum...

Bu soruşturmanın bir “sürek avına” dönüşmemesi ilk temennimdir. Bir Nedim ve Ahmet faciası daha yaşamayalım

İkinci temennim de, birtakım “deruhte edici” generallerle birlikte; Demirel’in de “kapsama alanına” alınmasıdır.

Madem “28 Şubat soruşturması” başlayacak, bu cümleden olarak müzikseverlere de önemli bir görev düşüyor.

Dilekçe üstüne dilekçe versinler...

Demirel’den müşteki olsunlar...

Darbe gemisinin sağ salim limana yanaştırılmasında “yaratıcı katkılarını esirgemeyen” sivil Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Beethoven’in “Dokuzuncu Senfoni” dinletisinde yaptığı nümayişle (“İşte Çağdaş Türkiye bu” diye ünlemişti gerdanını kıra kıra) hem darbenin fitilini ateşlemiş, hem de Beethoven’in ruhunu muazzep etmişti.

Söylemesi ayıptır, severim Klasik Batı Müziğini...

Demirel’in çoğu zaman “uyuklayarak” dinlediği Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konserlerini, internet mecralarında, yıllardır gözüm açık dinlerim...

Dede Efendi’yi, Itri’yi, Neşet Ertaş’ı, Sezen Aksu’yu, Orhan Gencebay’ı, Karaindrou’yu, Kazım Koyuncu’yu seviyorsanız, Beethoven’i de seversiniz... Hele, Chopin’in “nocturne”lerinde uçarsınız.

Demirel, o gün Beethoven’i uhdesine aldı...

Dokuzuncu Senfoni’yi de, “darbenin resmi cıngılına” dönüştürdü.

Dolayısıyla, 28 Şubat, sadece siyaset alanına yapılmış bir müdahale değildir... Aynı zamanda müziğe, müzik zevkine ve gustosuna yönelik haksız, çapsız ve aynı oranda “vahşi” bir müdahaledir... Beethoven’e de gadredilmiştir...

Başkalarını bilmem ama ben müştekiyim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi