M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Madalyonun Öteki Korkunç Yüzü

Madalyonun Öteki Korkunç Yüzü

BU yazım uzak görüşlü, firasetli, derin düşünceli, ufku geniş kimseler içindir. Lütfen bu sıfatlara sahip olmayanlar zahmet edip okumasınlar.

Bu yıl içinde savaş çıkabilir. Çıkar demedim, çıkabilir dedim.

Hayat madalyonunun iki yüzü vardır. Birinci yüzü olağan ve sıradan bildiğimiz hayattır. Bu hayatı yaşamaya devam edeceğiz. Sabah kalkacağız, dindarlar namaz kılacak, sonra herkes Allah ne verdiyle kahvaltı edecek. İşi olanlar iş yerine, öğrenciler okul veya fakültelerine gidecek. Ev hanımları ev işleriyle meşgul olacak, öğle vakti paydos yapılacak yemek yenecek....

Güzel havalarda hafta sonlarında pikniğe gidilecek. İhtiyaç oldukça zaman zaman alış veriş... Sohbetler... İstirahat... vs.. vs...

Madalyonun bu tarafındaki işler yapılmasın demiyorum...

Lakin mutlaka öbür tarafına da bakmamız gerekir.

Madalyonun öteki yüzünde korkunç şeyler görünüyor.

Alevleri ve ateşi içine Türkiye'yi de alabilecek bir savaş çıkması ihtimali çok büyüktür.

İstanbul'da beklenen büyük deprem olabilir.

İleride güneşte büyük patlamalar, ateş fırtınaları olacak diyorlar. Olursa dünyanın bütün elektrik ve elektronik sistemi altüst olabilir, hayat durur.

Büyük su baskınları... Kıyıları vuracak dev dalgalar... İstanbul Boğazında patlayıcı ve parlayıcı madde dolu iki geminin çarpışması...

Bugünkü zenginlik ve bolluk istidracından sonra dehşetli bir ekonomik ve mâlî krizin ansızın patlak vermesi. İç savaş çıkması (Zaten ç ıkmışa benziyor...)

Pek küçük bir ihtimalle askerî darbe...

Büyük bir ihtimalle sivil darbe teşebbüsü.

Mahiyeti, sebebi bilinmeyen salgın hastalıklar.

Ermenistan'ın sınırımıza oldukça yakın demode ve külüstür nükleer santralının Çernobil olması...

Hiç hatırımıza gelmeyen, olacağını hiç düşünmediğimiz gök, yer ve deniz afetleri.

Ahlaksızlık, dinsizlik, münafıklık, fuhşiyyat, azgınlık yüzünden azab inmesi...

Daha saymayayım, bu kadar yetmez mi?

İşte madalyonun bu tarafını düşünüyor muyuz?

Alınacak tedbirler varsa bunları alıyor muyuz?

En azından, belaları def' etmek için rızâen lillah sadaka veriyor muyuz?

İhtiyaç hasıl olduğunda içine gireceğimiz sığınağımız var mı?

Yedi küsur şiddetindeki bir zelzelede, halen oturduğumuz binanın çöküp çökmeyeceğini uzman kuruluşlara inceletip rapor aldık mı? Yoksa çürük çarık tabut binalarda yan gelip keyfimize mi bakıyoruz?

Evet, madalyonun birinci yüzündeki kahvaltıları yapın, öğle ve akşam yemeklerini yiyin, ikindi çaylarınızı için, arada piknik falan yapın ama madalyonun öteki tarafını da büsbütün göz ardı etmeyin.

İnsanların, toplumların, ülkelerin, devletlerin kurtuluş ve selametinin sebepleri ve vesileleri vardır.

Gemi batarsa, sizi denizin üstünde tutacak can yeleğiniz var mı?

Allah için verilen sadakaların can simidi olduğunu biliyor muyuz?

Yürekten yapılan dualar...

Günahlarına pişman olup tevbe etmek.

Azgınlığı bırakıp kendini ıslah etmek.

Lüks ve israf çılgınlığını bırakmak.

Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmak.

Tufan olursa, içine girip kurtulacağımız Hz. Nuh'un (aleyhisselam) gemisine ulaşabilecek miyiz?

İstanbul'da on gün bütün elektrikler kesilse nasıl yaşayacağımızı biliyor muyuz?

En az bir haftalık erzakımız var mıdır?

Suyumuz var mıdır?

Ey nemrudî gökdelenlerin 26'ncı katlarında oturup âlemi yukarıdan kuş bakışıyla seyreden gafil mağrurlar, asansörler çalışmazsa cihannümalarınıza nasıl çıkacaksınız?

*(İkinci yazı)

Ah şu madalyonların öteki yüzü...

Türkiye'de Sünnîlerin Din Hürriyeti Var mı?

HER yıl yayınlanan din hürriyeti raporunda, ülkemizde tam bir din hürriyeti olmadığı bir kere daha vurgulanmış. Rapora göre bilhassa İslam dışı dinlere baskı yapılıyormuş.

Türkiye'de yeterli din hürriyeti olmadığını kabul ederim de, baskının en fazla Yahudilere ve Hıristiyanlara yapıldığını kabul etmem. Bizde en fazla baskı altında tutulanlar Sünnî Müslümanlardır.

Zavallı Ehl-i Sünnet Müslümanları.

Başlarında bir İmam-ı Kebir yok...

Üniter hiyerarşisi olan bir İslamî teşkilatları yok.

İdeolojik vesayet rejiminden bağımsız medreseleri yok.

Olgun Müslüman yetiştirecek tasavvuf tekkeleri yok.

Şu manzaraya bakınız:

Sünnilerin din işlerini idare eden Diyanet İşleri Başkanlığı, sözde laik, gerçekte laikçi rejimin bir genel müdürlüğü...

Beş yüz küsur İmam-hatip mektebi rejimin okulları...

Bütün okullarda mecburî olan sözde din dersleri bir aldatmacadan ibaret.

Tesettür üzerindeki baskılar hala devam ediyor... Siz tesettür yasağı kalktı mı sanıyorsunuz yoksa? Bir İngiltere'ye, bir Türkiye'ye bakın. Orada ilkokullar dahil bütün okul ve üniversitelerde başörtüsü serbest, burada yasaklar, tabular, eziyetler büyük ölçüde devam ediyor.

Müslümanların bin yıldan fazla kullandığı Kur'an/İslam yazısı hala yasak.

İngiltere'de, başka medenî ülkelerde Osmanlıca kitap, gazete, dergi yayınlayabilirsiniz ama Türkiye'de yasak.

Bütün Türkiye'de, namaz vakitlerinde bütün öğretmen ve idarecilerinin, öğrencilerle birlikte cemaatle namaz kıldığı bir İslam Mektebi yok.

İşin en garip ve acınacak tarafı ise bir kısım Sünnî Müslümanların, bunca yasağa, baskıya, tabuya rağmen hür olduklarını sanmaları.

Öyle ya hoparlörler bağırıyor, şadırvanlardan sular akıyor, yüz binlerce kişi umreye gidiyor, Ramazanda susamlı ve çörekotlu pide çıkıyor, iftar çadırlarında oruç açılıyor, bunlara benzer işler oluyor ya, öyleyse din hürriyeti var.

Asıl din hürriyeti nedir?

Dinine ve inançlarına uygun şekilde yaşayabilmek hürriyetidir.

Çocuklarına, genç nesillere Kur'an, Sünnet ve Şeriat üzerine dayalı bir eğitim verebilmektir.

Laik(=Laikçi) devletten bağımsız bir cemaat teşkilatına sahip olmaktır.

Bu cemaatin başında bir İmam-ı Kebirin bulunmasıdır.

İslam medreselerinde icazetli ulema ve fukaha yetişmesidir.

Tekkelerin açık olup zikrullah yapılması ve iyi/vasıflı Müslüman yetiştirilmesidir.

Müslümanlar iş hayatını tanzim için loncalar ve fütüvvet teşkilatı kurulabilmesidir.

Müslümanların, yurdun her yerinde İslam komünleri kurabilip oralarda Şeriat düzeni altında temiz, ahlaklı, güvenli, faziletli, iffetli, huzurlu bir şekilde yaşayabilmesidir.

Yahudiler cumartesi günleri, Hıristiyanlar pazar günleri hafta tatili yapabildikleri gibi, Müslümanların da cuma günü tatil yapabilmesidir.

Bir kısım Sünnî Müslümanların bu hürriyetlerden, bu konulardan haberleri bile yok.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi