M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Selam Onlara... Veyl Onlara...

Selam Onlara... Veyl Onlara...

Allah rızası için ihlasla ibadet ve hizmet edenlere, hayır hasenat yapanlara Kur'anda, Sünnette müjdeler var.

Allah onları bol bol mükafatlandıracaktır. Bire yedi yüz karşılık verecektir.

Ne mutlu onlara...

Ötekilere gelince:

Yazıklar olsun münafıklara!..

Veyl, halk kendisi için bu ne büyük âlimmiş desin diye ilim öğrenen, ilim öğreten, Kur'an okuyanlara!..

Veyl sahte mücahidlere!.. Onlar hasbeten lillah ve muhlisen lillah cihad etmemişler, insanlar "Bu ne yiğit, bu ne mücahit adammış" desinler diye savaşmışlardı.

Veyl o münafık sözde hayırsever tâcirlere!.. Onlar Allah için hayır yapmamışlar, insanlar "Yahu bu ne hayırsever adam" desinler diye harcamışlardı.

Veyl o münafık sahte alimlere ki, onlar Allahın ayetlerini ucuza veya pahalıya satarlar.

Veyl o düzenbaz hizmetkarlara ki, onlar hizmet perdesi ardında dünya malı yığmışlar, vaktiyle bir çulları yokken şimdi Karun gibi zengin olmuşlardır.

Veyl paraya tapanlara!

Veyl nefs-i emmârelerinin esiri olanlara!

Veyl ruhbanlarını erbab haline getirip putlaştıranlara. Veyl Tağutî ve Deccalî düzenin haram rantlarına, necis kemiklerine kilâb gibi saldıranlara!

Selam olsun Mevlana Celalüddin Rûmî mürşidimize ki, vekilharcına "bugün evde ne var?" diye sorduğunda "Maalesef hiçbir şey yok, kiler tamtakır, ocakta tencere kaynamıyor" cevabını alınca "Yâ Rabbi, Sana şükürler olsun, evim Peygamber evine benzedi" demişti.

Selam nefislerini alçaltan ve Kelimetullahı yüceltenlere.

Selam hâdim-i Ümmet, hâdim-i Kur'an, hâdim-i Sünnet, hâdim-i-Şeriat olanlara.

Selam Mustafa'nın (Salat ve selam olsun ona) yolundan gidenlere.

Veyl veyl veyl, Deccalların ve Kezzabların hizbinden olanlara.

Ücretlerini, mükafatlarını sadece Allah'tan isteyerek ihlasla ve istikametle yorulanlara, ezilenlere, zindanlara atılanlara, işkence görenlere, aç kalanlara, hakarete uğrayanlara, yüzüne tükürülenlere selam selam selam.

Selam muhlislere, selam gerçek mücahidlere, selam gerçek ve samimî hizmet erbabına, selam gerçek ulemayla, selam gerçek ve kamil mürşidlere...

Selam hafifülhaz olanlara.

Selam gafillerin, fasıkların, münafıkların, kafirlerin deli dediği akıllılara.

Selam Allahın kendilerinden razı olduğu veli kullara.

* (İkinci yazı)

İslam Sultanlarının Zulmüne Sabr Etmek

EHL-İ SÜNNET Müslümanlığında Kur'ana, Sünnete, Şeriata bağlı ve saygılı olan halifelere ve sultanlara, (İslama, Kur'ana, Sünnete, Şeriata esasta ters düşmemek şartıyla) bazen zulm etseler, günah işleseler de itaat edilmesi gerektiğine dair hükümler vardır.

Onların şahsî kusurları ve günahları isyan sebebi olamaz.

Kur'ana, Sünnete, Şeriata bağlı selatin ve hulefanın zulümlerine sabr ve tahammül etmek gerekir.

Lakin Kur'ana, Sünnete, Şeriata kesinlikle aykırı ve ters işler yaparlarsa; ulema ve fukaha Müslümanları huruca davet ederse o zaman iş değişir.

Sultan İkinci Mahmud Han bazı tenkit edilebilecek yenilikler yapmıştı ama -Vak'anüvis Lütfi Tarihinde yazıyor- valilere irade göndermiş ve Osmanlı mülkünde yaşayan bütün Müslümanlar beş vakit namazı camilerde cemaatle kılacaklardır diye emir vermişti.

Böyle bir padişaha elbette isyan etmek caiz olamaz.

Hülefa-i Râşidîn efendilerimizden sonra gelen sultanlar ve halifeler Ashâb-ı Kiram, Selef-i Sâlihîn kadar âdil, dindar, muttaki değildiler.

Ama onların mülklerinde ve devirlerinde İslam/Şeriat yargısı vardı.

İslam medreselerinde ulema ve fukaha yetişiyordu.

Kadınlar tesettürlü idi. Bir tek, tekrar ediyorum bir tek İslam kadın ve kızı başı açık gezmiyor, gezemiyordu.

Sultanlar ve Halifeler cuma namazına gidiyorlardı.

Tanzimattan sonra Osmanlı devleti kanunlar yapmıştır ama bunlarda Kur'ana, Sünnete, Şeriata kesinlikle aykırı hükümler olmamıştır. Hiçbir Osmanlı sultanı ve halifesi zevcelerini, hasekilerini, kadın efendilerini, kızlarını; kadınlı erkekli toplantılara götürmemiştir, açmamıştır.

Osmanlı sultanları içinde zayıf ve yetersizler kimseler olduğu iddia edilebilir ama onların bir tekinin bile dinsiz olduğu söylenemez.

Osmanlı sultanlarını ve halifelerini yerin dibine batıranların, onlara müşrik ve kafir diyenlerin bir kısmı Vehhabîdir.

Mü'min bir kimseye kafir diyenin kendisi kafir olur.

Vehhabîler başkalarının gözlerindeki saman parçalarına bakacaklarına, kendi gözlerindeki merteklere baksınlar.

Sultan Abdülhamid-i Sâni hazretleri hem Şeriata bağlıydı, hem de tarikata. Büyük şeyhi Muhammed Zâfir el-Medenî eş-Şâzelî ed-Darkavî'nin ölümünden sonra kendisi şeyh olmuştur.

Onun hatâları olmamış mıdır? Elbette olmuştur ama Kur'ana, Sünnete, Şeriata hıyanet etmemiştir. Saraydaki kızları 11 yaşına girince onları çarşafa sokardı.

Sultan Abdülhamid Han gerçek halifelerin sonuncusudur, Hâtemlülhulefa'dır.

Saltanatı zamanında onu çok tenkit eden, yerin dibine batıran Dr. Rıza Tevfik, İttihadçıların dinsizliğini ve zulmüne görünce, "Sultan Abdülhamid'in Ruhaniyetinden İstimdat" başlıklı şiiriyle pişmanlığını dile getirmiş, devr-i Hamidîyi hasretle yad etmiştir.

Ütopist Müslümanlar "Biz Asr-ı Saadeti geri getireceğiz" edebiyatı yapıyor. Asr-ı Saadet geri gelmez. Çünkü, Saadet Asrı olması için Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin ve Ashabı-ı Kiramının (radiyallahu anhüm ecmain) bulunması lazımdır.

Asr-ı Saadet bir idealdir, bir ölçüdür. Elimizden geldiği kadar, gücümüzün yettiği kadar ona benzemeye çalışmamız gerekir.

Âhir zamanda Mehdi zuhur ettiği vakit, bir müddet işler düzelecek, sonra yine bozulacaktır.

Asr-ı Saadeti geri getireceğiz diyenler boylarından büyük bir laf etmiş oluyorlar.

Bendeniz 1970'li yıllarda bu edebiyatı yapan birtakım ucuz ve sahte mücahidlerin, ellerine fırsat geçince nasıl müteahhit kesildikleri ve Tağutî rejimin haram rantlarına nasıl saldırdıklarını görmüşümdür.

Evet, tekrar ediyorum: Bir sultan veya halifenin Kur'ana, Sünnete, Şeriata aykırı ve zıt işler yaptığı ulema ve fukaha fetvalarıyla kesin olarak ilan edilmedikçe onlara isyan edilmez.

Kur'ana, Sünnete, Şeriata bağlı kaldıkları, saygılı oldukları müddetçe onların zulümlerine sabr edilir. Bu konuda nice hadîs-i şerif vardır. İlim erbabı bunları iyi bilir.

Sultan Abdülhamid'e muhalif olan bir kısım Müslümanlar, 1908 Meşrutiyeti ilan edilince bayram yapmışlar, zil takıp oynamışlardı ama sonra çok pişman olmuşlar, merhum sultanı mum ile aramışlardı.

Yirminci asırda Mısır'da zuhur eden Huruciye fırkası Müslümanlara çok vakit, enerji, fırsat kaybettirdi.

Kral Faruk fâsık bir hükümdar idi. Lakin askerî ihtilalinin liderleri onu arattı.

Vehhabîlerin, selefîlerin, mezhepsiz aktivistlerin körüklediği Osmanlı düşmanlığını bırakalım ve realist olalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi