Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Nihai olarak ne diyorsun abi?

Nihai olarak ne diyorsun abi?

Muharrem İnce dostumuzun “meyhane” dokundurmasından incinen gururu, “Bütün savaşınız Çevik Bir yasasını korumak mı için mi?” sorusundan rahatsız olmuyor.

Rahatsız olmaları gerekirdi oysa...

Nasıl ki PKK, koskoca 28 Şubat sürecini “eylemsizlikle”, tek kurşun bile atmadan geçirdi, “sosyal demokrat” bir parti olan/olduğunu iddia eden CHP de muhayyel “din devleti tehlikesi” üzerinden “tatlı su muhalefeti” yürüttü.

Esas tehlikelere dönüp bakmadı bile.

İşçiye, emekçiye, köylüye “demokrasi ve iş kaybı” olarak dönen militer hareketliliği görmedi.

Banka soygunları karşısında kılını kıpırdatmadı.

Hayır, elbette sadece “izlemekle” kalmadı...

Militer hareketliliğe kendi ölçeğinde katkı sunarak, sürecin önemli aktörlerinden biri haline geldi.

Mesela, bir önceki genel başkan Deniz Baykal, 28 Şubat sürecinin unutamadığımız üç demecinden birinin sahibidir.

İlk ikisini hatırlayalım:
Sabah gazetesinin genel yayın yönetmeni Zafer Mutlu, henüz

28 Şubat alıştırmaları başlamamışken, Pazar Postası’ndan Nihal Mete Ün’e şu dehşetengiz açıklamayı yapmıştı: “Ne gazeteciliği kardeşim? Biz burada dükkân açtık para kazanıyoruz.”

Büyük patron Aydın Doğan da, 28 Şubat darbesi tamama erdikten sonra, bir yabancı gazeteye verdiği demeçte aynen şöyle demişti: “28 Şubat sürecinde ordunun baskısı sonucu istifaya zorlanan İslamcı koalisyon hü
kümetine karşı benim medya organlarım savaş verdi.”

Deniz Baykal da şu akla ziyan değerlendirmeyi yapmıştı: “28 Şubat sürecinde ordu, sivil kamuoyunun oluşmasına katkı sağlamış önemli bir baskı grubudur.”

Muharrem İnce’nin bunlardan incinmesi lazım...

Bir de, kendilerini taşra çıkaran, Tandoğan’lara, şuraya buraya sürükleyen yeni öğretim yasasına niçin karşı olduklarını, eski yasanın nesini sevdiklerini, yeni yasanın neresini “sakıncalı” bulduklarını açık, anlaşılabilir, net ifadelerle anlatması ve bizi ikna etmesi lazım...

Komisyonda arbede çıkardılar... “İyi de, nihai olarak ne diyorsunuz abi?” sorusuna cevap veremediler.

Binlerce açıklama yaptılar, binlerce oturum düzenlediler...

Karşı oldukları şeye niçin karşı olduklarını anlatamadılar.

Meclis kürsüsünü işgal ettiler... Anlatamadılar.

Parti grubunu Tandoğan’da topladılar... Anlatamadılar.

İzmir’e gidecekler... Anlatamayacaklar.

Dedikleri tek somut şey şu: “Bu yasa genel kurula gelmesin, derhal geri çekilsin. Bu yasayla Cumhuriyetin temeline dinamit konulmaktadır.”

Kaldı ki, uğruna Çanakkale savunması yaptıkları eski yasa, Atatürk’ten andaç bir yasa değil...

Eli silahlı kişilerin dayattığı, Çevik Bir’in ısrarı ve zorlamasıyla parlamentodan geçirilmiş bir yasa...

Bu durumda Atatürk de mi Cumhuriyetin temeline dinamit koymuş oluyor?

İsmet Paşa, Bülent Ecevit, Erdal İnönü, Deniz Baykal, Murat Karayalçın da mı Cumhuriyetin temeline dinamit koymuş oluyor?

Parlamenter demokrasilerde “nass”lara yer var mıdır?

Bir yasa, sırf Orgeneral Çevik Bir çıkardı diye, dogmalaştırılabilir mi, dokunulamaz hüviyet kazanabilir mi?

Tamam, 4+4+4’ü istemiyorsun...

Ne istiyorsun o halde? “Bu yasa çıkmasın” dışında bir sözün, bir sistem teklifin, üzerinde uzlaşılacak bir önerin yok mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi