Cemal Nar

Cemal Nar

Meşru Müdafaa Haktır

Meşru Müdafaa Haktır

28 Şubat davulla zurnayla geldi. O günkü iktidar yapısı hükümetin elini kolunu bağlamıştı. Acı bir tecrübeydi yaşanan. O post Modern denilen türden darbe geldi ve maalesef millete kan kusturdu.

Malum Milli Güvenlik Kurulundan çıkınca Başbakan Sayın Necmettin Erbakan doğruca parti başkanlarının yanına gitti. “Demokrasiye müdahale var. Beraber koruyalım” dedi. Onlar ise maalesef “Sana karşı müdahale var, bizi ilgilendirmez” dediler. Kafa yapıları zaten uyuyordu. İşin içinde iktidar beklentisi de vardı. İlkeli davranmadılar. üzerlerine düşeni yapmadılar. Millet de onları affetmedi.

Bu gün benzerî şeyler biraz daha örtülü ve usturuplu yapılmaya çalışılıyor. Ama amaç aynı; milli iradeyi tanımama ve halkı cezalandırma. Hiç mi ders almaz bunlar tarihten? Milletle savaşan eninde sonunda mağlup olur, daha bunu öğrenemediler mi?

Burada dikkat edilecek bir nokta var: Mesele dün Erbakan, bugün Erdoğan meselesi değildir. Partiler de değildir asıl mesele. Şahıslar gelip geçicidir. Asıl olan millettir. Darbe millete yapılmıştır. Şahıslara olan soğukluğumuz, sevgisizliğimiz, hatta kinimiz, buğzumuz bizi haktan ve adaletten ayırmamalı. Erdem bunu emreder.

Dün bu konuda yanlış yapıldı. öyleyse bugün bu yanlıştan bir ders almalıyız. Bugün birileri Ak Parti’yi sevmiyor olabilir. Erdoğan’ı beğenmiyor olabilir. Ama bütün bunlar, ülkeyi de sevmemeyi gerektirmez. Darbelerin zararını anlattığımız bir önceki yazımızda şunları demiştik:

“Baştan söyleyelim, “darbe” ölüm demektir, “darbe” kan ve gözyaşı demektir. Darbe, sorgusuz sualsiz atılan zindanlarda yıllarca “işkence” ve “hakaret” görmek demektir. İnsana hayvanca muameleler yapılması demektir. Anaların, babaların, eşlerin kan kusması demektir. ülkenin yağmalanması, talan edilmesi demektir. Fakirlik, yoksulluk ve yolsuzluk demektir. Bir milletin birbirine düşman edilmesi demektir. O yüzden ”mel’un” diyoruz tüm darbelere. Mel’un, yani lanetli.”

“Geçmişte yaşanan acı hatıraları hatırlatabilir: Kaç kişi gözaltına alındı, kaç kişi fişlendi, kaç kişi yargılandı, kaç kişinin idamı istedi, kaç kişi asıldı, kaç kişi öldü, kaç kişi işkencede hayatını yitirdi, kaç kişi kaçarken vuruldu, kaç kişi işinden edildi, kaç kişi yurt dışına kaçtı, acı gurbette vatan hasretiyle yandı, kaç evde eşler, ana babalar, çocuklar kan ağladı…”

öyleyse mecliste var olan veya olmayan bütün partiler, 28 Şubattan ders alarak haksızlığa ve hukuksuzluğa beraberce karşı çıkmalılar. Ama o cenahta arzu edilen maalesef henüz pek görülmüyor. Hatta “istemem, yan cebime koy” tavırları çirkince devam ediyor.

Kökü milletten kopanlardan, dolayısıyla milletten umudunu kesenlerden ne beklenir ki zaten?

Ama onlar da eğer halkla barışmaya ve iktidar olmak için onlardan oy almaya gerçekten taliplerse, bir yerden başlamalılar. Ve o yer, sanırım tam da bu günlerdir.

TUSİAD ve benzeri bir ikisi hariç, STK lar ders almışlar hamdolsun. Medya da dünkü medya değil. İnşallah üniversiteler de değişir ve bağımsız ve özgür bir kimlik ve kişilik kazanır. çok az bir azınlık hariç, sanatçılar pek karışmıyor zaten bu tür işlere. İyi de ediyorlar. Yargı bile sanırım 28 Şubatvari brifinklere açıktan gitmez artık. Baksanıza, Paksüt bile Başbuğ ile görüşmesini inkâr etti önce. Ama belge konunca önüne, bülbül gibi öttü. Ve bu kişi Anayasa Mahkemesinin göreceği davaya bakacak…

Taraf Gazetesinde yayınlanan belgeden sonra, o belgede anlatılanlara uygun düşen Paksüt Başbuğ buluşmasından sonra, ilgili kişinin hala Anayasa Mahkemesindeki Ak Parti davasına katılacak olması inanılır gibi değildir. Gerçekten olacak şey değil!

Cumhurbaşkanına, belki bin kere “orada oturmanız etik olmaz” diyenlerin, Paksüt’e bir kere olsun, “artık orada oturmanız etik olmaz” dediklerini duydunuz mu? Hani ahlak ve fazilet? Hani erdem? Hani ilkeli olmak? Sizi gidi etiksizler sizi!

Yarın aleyhte bir karar çıkacak ve bu da “malumun ilamı” olacak. Kimse şaşırmayacak buna. Ama bazı kurumlar da Ak Parti gibi maddeten olmasa da manen gümbür gümbür yıkılacak. Kaybeden yine ülke, yine millet olacak maalesef.

Sonuçta şunu söyleyelim: Herkes daha bir dikkatli, daha bir titiz, daha bir duyarlı olmalı geçtiğimiz süreçte. “El yumruğunu yemeyen, kendi yumruğunu balyoz sanırmış” diye bir atasözümüz var. Kimse millete yumruk göstermemeli. Kimse, aynı gemide olduğunu unutmamalı.

Kedi bile kaçacak yer kalmayınca sıkıştıranın üstüne atlarmış. Aşırı tazyik, bir yerden patlak verdirir. Keskin sirke küpüne zarardır. Bunlar sosyolojik gerçeklerdir.

Bize gelince, unutmayalım, “sabırla koruk, helva olurmuş”. Zafer, dayanan ve direnenlerindir. Yani sabredenlerin…


Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi