Engin Ardıç

Engin Ardıç

Osmanlı'da garaj mes'elesi

Osmanlı'da garaj mes'elesi

Kusura bakmayın, bugün hükümet yandaşlığı yapacağım (nasıl olsa küfür ediyorlar, bari emekleri boşa gitmesin.)
Hükümet yeni bir yasa tasarısı hazırlıyor. Bu yasa, özellikle İstanbul'da depreme dayanıksız yapıların yıkılması ve yerine sağlamlarının yapılması girişiminin bir yan ürünü.
Hazırlanacak (ve de meclisten çatır çatır geçecek) yasaya göre, artık binalara "garaj mecburiyeti" getiriliyor!
Apartmanı yapan, o binada oturacak kişilerin tahmini araba sayısını hesaplayacak, altına ona göre kapalı garaj yapacak.
Çünkü bu garaj meselesi, hele İstanbul'da, azıcık edebiyat yapmama izin verirseniz "kanayan bir yaradır"...
Araba koyacak yer olmadığı için bütün sokaklar, bütün kaldırımlar "işgal altındadır"... Trafikten şerit azalması bir yana, kaldırımlar yürünemez, geçit vermez haldedir. Aziz halkımız pek aldırmasa da iyi kötü estetik duygusu olan duyarlı insanları çok rahatsız eden "görüntü kirliliği" de cabası.
Çünkü o binalar yapılırken bu mesele hiç düşünülmemiştir. Eskiden, daire alanın ille bir de araba alması pek yaygın değildi. Arabası olan parmakla gösteriliyordu ve herkes arabasını evinin önüne, kaldırıma park ediyordu. Araba hırsızlığı da yaygın değildi.
Sonra kapitalizm gelişti, refah yayıldı, tüketim kamçılandı ve araba sahiplerinin sayısı müthiş bir hızla arttı.
Her biri altında kendi özel arabasıyla dolaşmaktan asla geri kalmayan ikiyüzlü sosyalist gazeteciler memleketin ille "toplu taşımacılığa" yönelmesini istiyorlardı ama nafile... (İşin matrağı, bu arada toplu taşımacılık da müthiş bir hızla gelişiyordu.) Bu gibi saçmalıklar artık az satışlı gazetelerin fosil köşelerinde kalmıştır.
Fakat müteahhit takımı sanayici kadar basiretli olamadığı için, araba çok, garaj yok. En yakınlarda bir kapalı garajla ayda bilmemkaç yüz liraya anlaşıyorsun, boş yerleri varsa tabii, sabahları gidip arabanı oradan çıkarıyorsun, akşamları gene oraya bırakıp eve kadar yürüyorsun.
Çünkü projelerde garaj ya da sığınak olan gösterilen bodrum katları da çaktırmadan konuta dönüştürülüyor!...
Bazı müteahhitler de apartmanın arkasında, açık ya da sundurmalı bir "otopark alanı" bırakıyorlar, oysa garajı yer altına alsa o boşluğa bir blok daha sığdırabilir! Hiç olmazsa yeşil alan yapar, havuzsuz yaşayamayan görgüsüz yeni zengine havuz yapar.
Otoparkı apartmanın "önüne" alan şaşkınlar da var... Caddebostan sahil yolunda böyle bir yer bilirim, adam deniz manzaralı site yapmış, kimbilir daireler kaçar milyon dolardır, ama önü otopark... Millet şömineli salonunda oturmuş, deniz yerine kendi arabasının ya da komşunun arabasının kıçını seyrediyor!...
Bu gidişe dur denilecektir. "Mamasını yiyen kaşığını yanında taşır" ilkesi uyarınca (aslında bu laf böyle değildir de aslını yazsak gene kötü kişi olacağız) ev yapan, araba koyacak yer de yapacaktır.
Karşı çıkacaklar da ne gerekçe gösterecekler, merak ederim. "Benim emekçi halkımın arabası mı var?" falan diyeceklerdir.
Burjuva arabasını ayak altından çekerse senin emekçi halkın da o kaldırımda daha rahat yürür, bre ahmak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Engin Ardıç Arşivi