Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Kendimi Kürt kardeşlerimin yerine koyarak yazdım

Kendimi Kürt kardeşlerimin yerine koyarak yazdım

¥ Öncelikle tarihte, ırkımdan çok, büyük âlimlerin ve Hak dostlarının çıktığını unutmaz, “Kürt’ten evliya olmaz” gibi mesnetsiz sözler söyleyen, dinozorlaşmış zihniyet karşısında asla aşağılık hissine kapılmazdım.

¥ Sûret-i Hakk’tan görünerek, benim yanımdaymış, benim haklarımı savunuyormuş izlenimi verenlere karşı çok dikkatli olurdum. Bilirdim ki akîdeleri bozuk, elleri kanlı ve nemalandıkları kaynaklar haramla/küfürle örülü kişi ya da teşekküllere vereceğim destek, önce imanıma halel getirecek, ardından da günün birinde yine benim canımın yanmasına sebep olacak, ailemden birileri, pekâlâ bu hatayı canlarıyla ödeyebileceklerdir.

¥ Aynı toprakları paylaştığım Türkleri, Türk olmalarından önce, Müslüman kardeşlerim olarak kabul eder, hiç değilse insan kardeşliği ile saygı beslerdim.

¥ Kesin olarak bilirdim ki; bu zamana kadar Türk ırkının üstünlüğünden dem vuran, bunun bir ayrıcalık ve imtiyaz sebebi olduğu çığırtkanlığını yapanlar; İslam’ın bu konudaki öğretilerine ihanet etmiş, vahye iftirada bulunmuşlardır. Aynı zamanda bilirdim ki, bu marjinalliği yapanlar, ülke Türklerinin tamamı değil, belirli bir kesimdir.

¥ Kürt olsaydım, bir asra yakın bir zamandır mahrumiyetlerimin göz ardı edildiği alışılmış politika seyrinin dışına çıkıp, kendilerine yöneltilen binlerce eleştiri ve suçlamayı da göze alan kimselerin başlattığı, “haklarımın geri iade edilmesi hareketi” olan açılım mevzuunda, fırsatçılara pabuç bırakmaz, çocuklarımı ve eşimi-dostumu bu tarihî kımıldanışa destek vermeye davet eder, çevremdeki herkesi bu müstesna adıma, müspet cevap vermeleri konusunda şuurlandırırdım.

¥ Kavmiyetçi zihniyet, daima yerinde saymaya ve gerilemeye mahkûmdur. Şu halde aslolan ümmet birlikteliğidir. Bu birlikteliği yaşadığım Türk halkına ‘siz’, Kürtlere ‘biz’ demez, aramızdaki örfî farklılıkları da zenginlik olarak addederdim.

¥ Geçmişte yaşananları, yapılan hataları geleceğe de taşımaz, akan kanları unutmak zor olsa da, iyi niyet göstergesi adımlar atan ülke halkına bakışımı, öncekilerin hak ihlali ve ihmaline itibar ederek belirlemez, kendim ve çocuklarım/torunlarım için artık geçmişi konuşmayı bir kenara bırakırdım.

¥ İnkarcı bir Kürt’ü desteklemektense, inanan bir Türk’ü tercih eder, ırkdaşlarım da olsa karanlık güçlerin emriyle çalışan zorbalara, gönlümü ve evimi açmaz, imkânlarımı onlarla paylaşmazdım.

¥ “Ne mutlu Türk’üm diyene” nevinden kavillerle toplumu ayrıştıran mantık karşısında, “Kürtçülük” davası gütmez, yapılan yanlışlardan ders çıkararak aynılarının tekrarlanmasına müsaade etmezdim.

¥ Kan davası gibi Efendimiz (s.a.v)’in kesinkes yasakladığı ve İslam toplumunda barınamayan cahillik emaresi hareketlere, salt töresel konumu itibariyle rağbet etmezdim.

¥ Bizimle Türkler arasına ekilen ayrılık tohumlarından birileri menfaat sağlarken, bilhassa şehit ailelerinin en mağdur ve mazlum kimseler olduklarını düşünerek, bu yaralı kesimin vereceği reaksiyonlara karşı anlayış ve hoşgörü içerisinde olurdum.

¥ Ayrıca kandırılarak dağa çıkarılan, imanî ve insanî varlıkları ellerinden alınan ırkdaşlarımın da, aslında birer kurban olduğunu bilir; çevremdeki Kürt gençleri bu oyuna kanmamaları için ısrarla uyarırdım. Gerçek özgürlüğün, “dilediğini dileyebilmek” olmasından yola çıkarak, kendilerine dayatılan ve dikte edilen, “özgürlük için silahlanmalısın” şeklindeki zehirli düşünceye kapıldıklarında, bunu yaptıklarında asıl o zaman özgürlüklerini kaybettiklerini izah ederdim.

¥ Milliyetçilik yapmanın en fazla benim gibi Kürtleri yoracağını ve zarara uğratacağını bilir, her şey için çok geç olmadan üzerimizde oynanan oyunun bozulması için elimden geleni yapardım. Sözde önderimiz olma ve bizi temsil etme konumunda olduklarını iddia eden terör yandaşlarını değil, tarihimizden gerçek rehberlerimiz olmaya layık salih Mü’min ve münevver Kürtleri örnek alırdım. Örneğin; Salahaddin Eyyûbî ve pek çok Müslüman Türk’ün de benimseyip peşinden gittiği Said Nursî gibi onurlu şahsiyetlerin yolunu takip ederdim.

¥ Kürt olsaydım, Türkiye’nin devlet bazındaki selametini kendi selametim, sefaletini kendi sefaletim sayardım. Zira hepimiz aynı gemiye binmiş yolcular gibiyiz, bu geminin batması, hiç birimizin işine gelmez.

¥ Eğitime ve hassaten İslamî talime büyük ehemmiyet verirdim. Çocuklarımın eğitimsiz kalmasına göz yummaz, her türlü ıslahın, vahye dayalı bilgilerin temininden geçtiğini unutmazdım.

Okuyucularımıza Saygı ile: 21 Nisan 2012 Cumartesi Günü Saat 20.00’de, Malatya Belediye Konferans Salonu’nda, Yağmur Aile Derneği’nin Organizesi ile gerçekleşecek olan “Peygamberimizin Müslümanı İnşaası” konulu Konferansımızla Malatya’da olacağız İnşaallah.





Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Büyük Arşivi