Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Olmadı birader

Olmadı birader

Murat Yetkin’den bir mail aldım... Daha doğrusu, Murat Yetkin’in bana yolladığını söylediği ama şu ana kadar posta kutuma düşmemiş maili, genel yayın yönetmenimiz Mustafa Karaalioğlu’ndan (onun aracılığıyla) aldım.

Keşke gönderdiği açıklama sadece samimi bir “meram ifade etme” çabasının ürünü olsaydı ve arada saygısız ifadeler kullanmasaydı: (“Amerikan filmlerindeki savcılara benziyorsunuz”, “beni hedef alıyorsunuz”, “bunu artık en azından sizinle tartışmak istemiyorum”, vs...) Ben de, kendimi daha derli toplu ifade biçimleri bulmaya zorlardım.

Bu yüzden “olmadı birader” diyorum.

Murat Yetkin, “açıklamalarımı yayınlama önceliğini size verdim” diyor.

Eksik olmasın da, köşe sahibi bir insan olarak, bu önceliği kendisi kullansa daha iyi olmaz mıydı? Hadi yine de “düzeltme ve cevap verme” hakkını kullanmasına aracılık edeyim.

Hakkında yazdığım yazıya, doğal olarak, itirazları var.

İtirazları, iki başlık (pardon üç başlık) altında toplamak mümkün...

Önce, bana “sıkıntılı bir yüzleşme çabası” olarak görünen konuya, 28 Şubat sürecindeki “gazeteciliğine” değiniyor.

Bir yazım hatasından yola çıkarak “böyle bir kanıya vardığımı” söylüyor.

Haklı olabilir...

Benim vardığım kanı şuydu: Murat Yetkin, yüzleşme cehdiyle kaleme aldığı yazısında “yüzleşir gibi yapıyor” ama yüzleşmiyor. Yazım hatası yapmamış olsa bile, bu kanaatim değişmez.

Kaldı ki, Murat Yetkin’in (yüzleşme konusunda) beni (ve kamuoyunu) temin etmek gibi bir mecburiyeti yok... Ayrıca onu, “kaynakları” konusunda sıkıştırmış değilim.

Birtakım kaynaklara dayanarak yaptığı haberleri eleştirebilirim, bana göre eleştirilebilecek yığınla malzeme sunmuştur ama kaynak kullanımını yadırgamam. Bunu da zaten, “suç değil, ayıp değil” şeklinde özetlemiştim.

Şimdi bu “özeti” değiştiriyorum:

Kaynağınıza Murat Yetkin gibi yaklaşıyorsanız ve aldığınız haberleri Murat Yetkin gibi kullanıyorsanız, bu suç değildir ama (bazen) ayıptır. Murat Yetkin’in ayıplarının takipçisi olmadığım için, detaya girmeyeceğim. Ama şu kadarını söyleyeyim: Murat Yetkin çok ayıp yazılar yazmıştır. Arşiv ortada duruyor.

Murat Yetkin’in ikinci itirazı, Özden Örnek’in darbe günlüklerinde geçen hadiseyle ilgili...

Diyor ki (özetle), “Böyle bir hadise vuku bulmamıştır. Ne Hilmi Özkök’le görüştüm, ne de hükümeti sıkıştıracak bir haber yaptım. Tamamen hilaf-ı hakikattir...”

Bu konuyu vaktiyle Radikal gazetesindeki köşesine taşımış, gerekli açıklamaları yapmış... “İşte yazdığımın kanıtı” diyerek bir de link veriyor.

Doğrudur.

Bu konudaki beyanına ve samimiyetine inanırım... “Hayır, sen Paşalarla bu çerçevede görüştün” demem. Bu konudaki ısrarı da ayıp sayarım.

Görüşmemişse, görüşmemiştir. Bitti.

Kaldı ki, linkini verdiği yazıyı görmemiştim. Görseydim, zaten Özden Örnek’in iddialarını sütunuma taşımazdım.

Fakat, “tekzip adresi” olarak beni seçmesindeki tuhaflığa da dikkatinizi çekmek isterim... Nihayetinde, bir kitapta yer alan “hadise”yi naklettim... Murat Yetkin’in, Özden Örnek’i ve mahut günlükleri yayına hazırlayan Alper Görmüş’ü tekzip edip etmediğini bilmiyorum. Bunu da bilmek istiyorum.

Murat Yetkin’in üçüncü itirazı, hakkındaki yazılarıma...

Diyor ki, “Bu beni ilk hedefe koyuşunuz, haksız yere ilk itham edişiniz değil...”

Murat Yetkin hakkında daha önce ne yazdığımı bilmiyorum.

Ne yazmışım, ne tür “haksızlıklar” yapmışım, hatırlatırsa sevinirim.

Hususen izlediğim, görüşlerini merak ettiğim gazetecilerden değildir. Pek az yazısını okudum. Okuduğum kadarıyla söylersem, “sıkıntılı” bir arkadaşımız... “Asker-siyaset” meselesine dair yazdıkları da (zaman zaman) oldukça sıkıntılı...

Yazmışsam da, bu “sıkıntılı durumu” dile getirmişimdir.

Yani, Murat Yetkin hakkında yazılanları hak etmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi