Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Fazıl Say gitsin mi, kalsın mı?

Fazıl Say gitsin mi, kalsın mı?

Kendisi gitmekten yana... Hakkında açılmış “tahkir ve tezyif soruşturmasını” gerekçe göstererek “buraları” terk etmek istediğini, “böyle bir ülkede yaşayamayacağını” söylüyor.

Japonya’ya yerleşecekmiş.

Hatta Tokyo’da ev bakma hazırlıklarına bile başlamış.

Diyor ki, “Mahkûm olursam sanat hayatım biter, mahvolurum...”

Ben de diyorum ki, bir şey olmaz... Hakkında açılmış soruşturma davaya dönüşürse ve kaybedersen, pek pek altı ay cezayla yırtarsın. O da kuvvetle muhtemel “tecile” uğrar ve sanat hayatına kaldığın yerden devam edersin.

Bu satırların yazarı hakkında da çok dava açıldı... Hâlâ açılıyor.

Bir şey olmadı...

Üstelik, istenen cezanın yekûnu, Fazıl’ınkini rahatlıkla 100’e katlar...

Bir şey olmuyor sonuçta...

Hele, Fazıl Say gibi, “dünyaca ünlü olmanın” masuniyetine sığınan ve sık sık bu pozisyonunu hatırlatan bir sanatçıya hiçbir şey olmaz.

Mesele şudur:

Fazıl Say, bu toplumla, bu toplumun değer tercihleriyle ilgili “kıyıcı ve aşağılayıcı” bir dili tercih ettiği için ceza yasasının ilgili maddesine toslamıştır.

Keşke böyle bir soruşturma açılmasaydı da, bir de Fazıl Say’ın, “Ben dünyaca ünlü bir sanatçıyım, her yerde konser verdim, bestelerim var... Bakın giderim ha!” tehdidiyle karşılaşıp, kendimizi “borçlanmış” hissetmeseydik.

Peki, gitsin mi, kalsın mı?

Bir televizyon kanalı (üstelik Fazıl Say’ı koruma insiyakıyla kalkışan bir televizyon kanalı) böyle bir başlık açtığı için “yazı konusu” yaptım. Yoksa benim hadime değil Fazıl Say’a yer tayin etmek.

Hiç kimsenin haddine değil.

Bana sorarsa, hiçbir yere gitmesin.

Üslubu problemli de olsa, inanç ve değer tercihleriyle ilgili kıyıcı bir dili de benimsese, “öteki”ni aşağılamayı “üstün sanat göstergesi” de saysa, Fazıl Say bu ülkenin bir değeridir.

Bu ülkenin sanatçısıdır.

Bu ülkenin Glenn Gould’udur.

Müzikten anlayan müstesna bir isim olarak elbette düşüncelerini söyleyecek, ucuzculuğa prim vermeyecek, yoz müziğe “yoz müzik” diyecek ama bütün bunları üslubu dairesinde yapacak.

Kimse Fazıl Say’a, “Niye inanmıyorsun?” demiyor.

Şunu diyor: “Niye inananların inanma biçimleriyle dalga geçiyorsun birader?”

Kimse Fazıl Say’a, “Niye arabesk müziği aşağılıyorsun?” demiyor.

Şunu diyor: “Niye zaten aşağıladığın müziği bir de yavşaklıkla itham ediyorsun?”

Kimse Fazıl Say’a, “Atatürkçülükten ve laiklikten vazgeç” demiyor.

Şunu diyor: “Atatürkçü ve laik olmak sana ekstra paye vermez. Hele, tahkir ve tezyif hakkı hiç vermez... Atatürkçüysen, edebi dairesinde Atatürkçü ol...”

Kimse Fazıl Say’a “Kötü sanatçısın” demiyor.

Şunu diyor: “İyi bir sanatçısın. Büyük de bir sanatçısın... Ama maalesef iyi bir insan değilsin...”

Hekimler sandık başına

Pazar günü (yarın) İstanbul Tabip Odası Başkanlığı seçimi var.

Bu konunun benimle ilgisi nedir?

Şudur:

Hocam, arkadaşım, dostum ve dünya iyisi insan Prof. Dr. Ali İhsan Taşçı, Sağlıkta Birlik Grubu’nun adayı olarak yarışacak. Hekim arkadaşlardan ricam, sandık başına gidip oylarını doğru istikamette kullanmaları...

İstanbul Tabip Odası’ndaki “arkaik zihniyetin” değişmesi için bulunmaz fırsat.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi