Konu darbeyse gerisi teferruat

Konu darbeyse gerisi teferruat

Ana muhalefet lideri, siyasi partileri yargılayan mahkeme söz konusu olunca 'şeriatın kestiği parmak' edebiyatına sarılıyor, ihtilâlci çete iddiasını soruşturan yargı insanlarına ise 'iktidarın maşası' diyebiliyor.

Bu ayırımcılık, hukuka sövmekle eşanlamlı! İlginç ki, sabah akşam şeriata küfreden zihniyet, 'şeriatın kestiği parmak' demek suretiyle aslında sövdüğü terime 'hukuk' anlamı veriyor!

Bu zihniyetin hukuka sövüp saldırma geleneğini geriye doğru izlersek Yeniçeri'nin 'kazan kaldırma' genlerini görebiliriz ama biz gündemde kalalım! İster hakiki olsun, ister sahte; sadece demokrasilerde bulunan ana muhalefet lideri unvanıyla esasen barbar bencillik tarif edilmektedir:

'İşime gelen kararları alan yargı organına güvenirim, hoşlanmadığım kararları alana güvenmem.' Şaşırtıcı mı? Tarihi karakteri itibariyle hakikati hiçbir şeye değişmeyen milletin şimdiki nesillerini yönlendiren 'olduğu gibi görünmeme, göründüğü gibi olmama' alışkanlığını bilenler için şaşırtıcı değil!

Hakikate göre değil, çıkara ve konuma göre tavır almanın doğal sayıldığı ortamda, yalınkılıç kavga eden tarafların demokratlıkta birbirlerine üstünlük davası gütmelerini tebessümle geçiştirelim. Yaşadığımız siyasi tecrübeler ışığında masum bir faraziye: 'Şimdikinin yerinde başka ana muhalefet lideri olsa, benzer durumlarda çifte ölçüt kullanmayacak mıdır?' Yargı yargı olsa, çifte ölçüt kullanmak gelenek değil sadece istisnai kaza niteliği taşırdı!

Yargı, ancak güven veriyorsa yargıdır. Toplumun güven duymasını geçtik; yargı bile yargıya güvenmiyor. Bu şartlarda toplumun samimiyetle doğruluğa yönelebilmesi için önce 'yargıya güveniyorum' yalanından başlayarak milli palavralarımızdan arınmaya çalışmalıyız ki günün doğuşunu gözleyelim!

İlk ve en önemli namus hamlesi, yargının kendine güvenmediğini ve itiraf etmesidir. Filan dünya görüşüne eğilimli yargı adamı, falan görüştekine güveniyor mu, güvenmiyor mu? Güvenmiyor! Bitti!

İki ikinin dört ettiği kadar kesin ki, yargı kendine güvenmiyor! Yargıcın yargıca yaklaşımını hukuk adamlığı değil de; 'Hangi kökenden, hangi mezhepten' olduğu yolunda kaygılar belirliyorsa, orada yargı siyasidir, yani yoktur! Böyle bir toplumda karşılıklı katmerli sahtecilik içinde yargıdan, hukuktan ve adaletten söz etmek abes...

Lâkin ne çare ki güvensek de, güvenmesek de, yargıya yaslanmaya, yargıyı aramaya, yargının kendi kendisini onarması için neler yapabileceğimize kafa yormaya mecburuz. Peki, şimdi bu sıcak gündemle ilgili ne söylemiş oldum? Hukuk devleti ülküsüne inanan biri, sonuçlanmamış dava ile ilgili olarak ne söyleyebilir ki?

Hukuk duyarlılığım kusursuz olsaydı tek kelime yorum yapmazdım. Fakat bizzat yargıçların yargıya güvenmediği bir hengâmede herhangi bir dava için 'hukuka saygım var' deyip karar kesinleşene kadar sükut etmek ne kadar doğru? Kimsenin inanmadığı bir kuvvete, siz de inanmayacaksınız ama inanmış görüneceksiniz...

Hukuk devleti ülküsüne gönül veren, bu ikiyüzlülüğü nasıl hazmeder? Hele, mevzuu bahis olan darbe girişimi ise, hukuki kaygılar dâhil, gerisi teferruat değil midir?



Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi