Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

En asil duygunun solcusu

En asil duygunun solcusu

Başlığı, Levent Yılmaz’ın, Zafer Toprak’ı morarttığı bir yazısından ödünç aldım.

Hemen belirteyim, muradım “sol içi tartışmaya” girmek değil...

Taraflardan birinin yanında yer almak, tartışmaya katkı sunmak gibi bir derdim de yok.

Kendi aralarında konuşup dursunlar.

Şu sıra, Mustafa Yalçıner ve Celalettin Can’ın açıklamaları çerçevesinde hararetli bir tartışma devam ediyor zaten; taraflar eteklerindeki taşı döküyor, “barikatlar” yeniden tahkim ediliyor, eski suçlamalar arşivden çıkarılıp tekrardan dolaşıma sürülüyor...

Birileri Halil Berktay’a dalıyor...

Halil Berktay birilerine dalıyor.

Kapışıp gidiyorlar...

Bütün bu mükâlemeler içinde en dikkat çekici sözler (katkı) Aydınlık grubundan geldi... Rahatlıkla “En asil duygunun solcusu” tanımlamasının içine sokacağımız bu arkadaşlar, sol içi tartışmayı, ilginç bir biçimde “Kemalizm içi” tartışmaya döndürdüler ve “Kemalizm eleştirisi” sayılabilecek sözleri ihanet terimleriyle yargıladılar.

Halil Berktay da nasibini aldı bundan; anında dönek, oportünist, sağcı, cemaatçi, hain oluverdi...

Hayır, artık eskimeye yüz tutan “1 Mayıs katliamını solcular yaptı” tartışmasına girmeyeceğim.

Niyetim, “sol ve militarizm, sol ve şiddet ilişkisini” kurcalamak...

Daha doğrusu anlamak...

Diyeceksiniz ki, “Bu ilişkiye dair söylenmedik söz mü kaldı, yeniden bir anlama çabası içindesin?”

Haklısınız da, bu kadar çok kurcalanmış, üzerinde bu kadar çok laf edilmiş olduğu halde bile, “sol ve militarizm, sol ve şiddet ilişkisi”, nasıl oluyor da, hâlâ yepyeni ve el değmemiş bir tartışma konusu olmaya devam ediyor?

Hemen aklıma, 78’li devrimcilerden Celalettin Can’ın söyledikleri (daha doğrusu itirafları) geliyor... “Solun, silahtan başka çaresi olmadığını”savunan Can, solun şiddet severliğini ve silaha yatkınlığını gerekçelendirirken, önemli noktaların altını çiziyordu:

Silahı ve şiddeti, hem “faşizme karşı savaşın bir gereği”, hem de “iktidarı elde etmenin bir aracı” sayıyorlarmış.

Celalettin Can’ın söyledikleri yeni şeyler değil aslında.

Böyleydi...

Silah ve şiddet, uzun süre, sol tarafından, “sosyalist emekçileri iktidara getirecek bir araç” (yegâne araç) olarak görüldü.

Örgütlü tek silahlı güç olan orduya da bu çerçevede bakıldı.

Hatta “darbelerin” solu iktidara getirecek “en kullanışlı araç” olduğu bile düşünüldü.

Bunlar da yeni şeyler değil...

Meraklısı, Kemalist tatlar barındıran “YÖN Hareketi” ve bu hareketin kuramcılarından Doğan Avcıoğlu’yla birlikte “sol”un nerelere, hangi “militarist düşünceye”savrulduğunu, hem Avcıoğlu’nun yazdıklarından, hem de dönemin tanıklarından öğrenebilir...

Hasan Cemal’in, “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” kitabı bu konuda eşsiz bir hazinedir...

Diyebilirsiniz ki, bütün solları aynı militarist torbaya atmak ne kadar hakkaniyete uygundur?

Marksist endişelerle kalkışan küçük bir grubu saymazsak, Türkiye’de sol büyük ölçüde resmî öğretiye ve yalnızca “devrimci” niteliği görülen Kemalizm’e dayanmaktadır. Varlığını da, devletin bir kanadının açtığı alana borçludur.

Murat Belge, “Türkiye’nin malûm güçleri, solu silâhlandırmak için birçok kapılar açtılar... Sol bu kapılardan geçti ve bu yollardan yürüdü...” derken, sadece bir gerçeğe değil, artık kurcalanması gereken bir ilişkiye de işaret ediyordu.

İlk adımı Hasan Cemal attı...

İlk itiraz da, en asil duygunun solcularından geldi.

Diyorum ki, bırakalım şu “1 Mayıs” işini de, tartışmaya YÖN Hareketi’nden ve “9 Mart girişiminden” başlayalım...

Bazı solların “darbe soruşturmalarından” niçin rahatsızlık duyduğunu da, bu vesileyle anlamış oluruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi