Faruk Köse

Faruk Köse

Bankalar, sorular...

Bankalar, sorular...

“Kapitalist sistem”in ekonomisine hayat veren ve biçimlendiren kurumları savunmak gibi bir derdim yok. Bundan Allah’a sığınırım.

Bana göre ekonomi yönünden devlet, “toplumun işçisi”dir; ya da bir başka ifadeyle “toplumun ekonomi danışmanı/yönetmeni” olmalıdır. Ancak devlet toplumuna ters düşerse, böyle bir devlet mahiyet itibariyle “Tüccar Devlet” halini alır. Hem de toplumu acımasızca sömüren bir tüccar!... Bu, “devletçi sapma”nın önemli bir versiyonu olması bakımından ciddi bir hastalıktır.

Devlet “tüccar devlet” halini alınca, “devleti yönetenler” yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle birlikte iktidarı elde etmeyi, elde tutmayı ve hükümranlığını devam ettirmeyi sağlayan bütün güç unsurlarını ve kaynakları elinde tutar; bundan ötürü gerek miktarı, boyutları ve mahiyeti itibariyle üretim araçlarını, gerek üretim ve tüketimi, gerekse bireysel, toplumsal ve kurumsal ölçekte kazanç ve harcamaları, emek ve iş kollarını ve ilişkilerini kontrol eder. İktisadi hayatta hemen hemen tek belirleyici unsur, yapılanmasının ardındaki zihniyet/sistem/rejim endeksli olarak devlet olur. Devletin istemediği hiçbir iktisadi teşekkül varlık sahibi olamaz, hayatiyetini sürdüremez. Böylece devlet, “üzerinden kazanç sağlanan” ya da “vasıta edinilerek toplum üzerinden kazanç elde edilen” tipik bir işletme halini alır; yani “Tüccar Devlet”e dönüşür.

Tüccar devlet tiplemesinde ekonomik hayat bankalar üzerine bina edilmiştir. Parasal varlıklar ve sermaye hareketleri banka kayıtlarında denetim altında tutulur. Bankalara kim sahip olursa, o ülkenin ekonomisine de o sahip demektir. Şimdi, bu gerçeği aklımızın bir köşesinde tutarak Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın “bankalar” üzerine söylediği sözlere kulak verelim. Babacan, Paris’te OECD Bakanlar Konseyi Başkanı olarak katılımcıları ağırladığı yemek sonrası, Türk bankacılık sektörünün krizde gösterdiği “sağlam duruş” başarısından söz etmiş. Bu esnada kurduğu bir cümle çok dikkat çekici. Diyor ki: “Dışişleri Bakanlığımızın dünyadaki tüm temsilcilerine, “gözünüzü açık tutun, bulunduğunuz ülkelerdeki satılık bankaları bize bildirin” mesajı verdik. Onlardan bize bilgi geldiğinde arkadaşlarımız hemen gidip inceleme yapıyor.”

Gördünüz mü, dünyanın her yerinde “satılık banka” aranıyormuş! Niye? Satın almak için. İyi, şimdi de “bankalar” üzerinden ülkemizdeki manzaraya bir göz atalım, bakalım ne göreceğiz.

Demirbank İngilizlere satılıp HSBC adını aldı. Denizbank Zorlu Grubuna satıldıktan sonra %74,99’i Fransız-Belçika ortaklığı olan Dexia’ya devredildi; oradan da Rus Sberbank’a satıldı. Şekerbank’ın %33,98 hissesi artık Kazak Bank Turan Alem Group’un. Adabank Kuveyt merkezli The International Investor şirkete satıldı. Akbank’ın %20 hissesini Amerikan Citigroup satın aldı. Alternatifbank’ın %47,02’i Yunanlı Alpha Bank’a satldı. Oyakbank’ın yeni sahibi Hollandalı Ing Bank. Yunanistan sermayeli NovaBank’a satılan Sitebank, BankEuropa adıyla faaliyette. Türkiye Ekonomi Bankası’nın (TEB) %50 hissesi artık Fransız BNP Paribas’ın. Yapı Kredi Bankası, Koç Holding ile İtalyan Uni Credit ortaklığı olan Koçbank’a satıldı. Dışbank’ın %90’ını Avrupalı bankacılık grubu Fortis aldı. C Kredi ve Kalkınma Bankası’nın hisselerinin %58’i ile kontrol hissesinin tamamı İsrail’in Bank of Hapoalim’ine satıldı; halen Bankpozitif adıyla faaliyette. Garanti Bankası’nın %25,5’i ile kontrol hissesinin yarısını General Electric’in Consumer Finance bölümü satın aldı. Finansbank’ın %46’sı Yunan National Bank of Greece’e (NBG) satıldı. Yine Tekfenbank’ın %70 hissesi de Yunan EFG Eurobank’ın oldu. MNG Bank Lübnanlı Hariri ailesine satıldı. Tatbank 6 milyon dolara Amerikan Merrill Lynch Bank’a satıldı. Türkiye Finans Katılım Bankası’nın %60’ını satın alan ise artık Suudi Arabistan’ın The National Commercial Bank.

Şimdi bu manzaraya şahid olan vatandaş soracak:

Madem Türk ekonomisi banka satın alacak kadar güçlü, o halde niçin elindeki bankaları yabancılara sattı? Bugün iflasta denilen Yunanistan bile dört bankayı satın almış; bunu neyle açıklayacağız? İlişkileri güya kestiğimiz, posta koyduğumuz İsrail’le bir yandan ticaret gelişirken, bir yandan da aynı İsrail, Türkiye’de yaptığı bankacılıkla sermayesine sermaye katıyor; buna ne demeli? Ekonomide bu kadar etkin olan elin oğlu, ülkenin istikametini belirlemede de söz sahibi olmayacak mı?

Ne dersiniz, sizce özelleştirmeler gerçekten doğru mu yürütülüyor?




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi