Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Nerede bu inek?

Nerede bu inek?

Ben söylemiyorum. CHP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Matkap söylüyor... “AK Parti oy oranını yüzde 50’nin üzerine çıkardı” diyor.

Demek istiyor ki, “Çalışmıyoruz. Gayret göstermiyoruz. Önümüzdeki seçimde de yenilgi mukadder.”

Nihat Matkap’ın endirekt yollardan söylediği gerçeği, yeni muhalifler bodoslamadan, “yeni saldırı formatı” içinde söylüyorlar...

Mesela diyorlar ki, “Partisinin oy oranını yüzde 50’nin üzerine çıkaran Erdoğan, buradan da aldığı cesaretle Cumhurbaşkanı olmak istiyor...”

Sanki Cumhurbaşkanı olmak, bu isteği dile getirmek suçmuş gibi.

Bu isteği ısrarla “suç” kapsamında görenlerin saldırı kalemlerinden biri de, Uludere.

Ortada böyle bir katliam varken, nasıl olur da partinin (yani AK Parti’nin) oy oranını yüzde 50’nin üzerine çıkarmış!

Bunu hayretle, şaşkınlıkla, ama daha çok öfkeyle ifade ediyorlar.

Haklıdırlar...

Ben de olsam öfkelenirdim.

Sabah akşam Uludere yazısı yazacağım, “ülke cami ile kışa arasında kaldı” diye feveran edeceğim, “Başbakan yaşam tercihlerimize müdahale ediyor, bir tür Menderes diktasına yöneliyor” diye aba altından 27 Mayıs sopası göstereceğim ama bir şey değişmeyecek.

Kim olsa öfkelenir...

Nihat Matkap’ın dolaylı, yeni muhaliflerin dolaysız ama öfkeli bir dille ifade ettikleri gerçek bize şunu gösteriyor: AK Parti’nin alternatifi olabilecek, Türkiye’yi yönetmeye aday bir parti yok...

Henüz yok.

Keşke olsaydı, ama yok.

Bu alternatifsizlik, iktidarı oluşturan partiye kafasına eseni yapma hakkı veriyor mu, bu bahs-i diğer.

Ben alternatifsizliğin olası komplikasyonlarından söz ediyorum. Çünkü alternatifsizlik, iktidar partisine yontsa da, uzun vadede siyasal sistemi zehirleyecek bir durum... Arzulanabilir bir durum değil yani.

Bir “yol kazası” olmazsa, AK Parti önümüzdeki seçimi de, bir sonraki seçimi de kazanacak.

Daha önce de yazmıştım:

Eğer “alternatif” sağdan gelecekse, bu büyük bir ihtimalle “faşizm” olacaktır. Tabii, gelmesi muhtemel faşizmin, faşizmle özdeşleştirilen partiyle ilgisi yok. Bir özel durumdan, bir özel “geçmiş resmi”nden söz ediyorum. İttihatçısıyla, Ergenekoncusuyla, Cumhuriyet inkılapçısıyla, darbecisiyle, sivil bürokratıyla, altı okuyla, “okların gölgesinde büyümüş” solcusuyla son derece özel bir geçmiş bu.

Kendisine sol süsü vermiş sağ yapıların, bize nasıl bir alternatif sunduklarını, nasıl bir gelecek telakkisinden baktıklarını bu geçmişe bakarak anlayabilirsiniz.

Sağı geçelim...

Bir alternatif gerekliyse (ki, gereklidir), bu “sol”dan gelmelidir...

Peki, soldan gelecek, gelmesi beklenen alternatif nedir?

Mütemadiyen sorduğum ama yanıtı alınmamış soruyu tekrarlamak istiyorum:

Neden kendisini “sol” olarak tanımlayan çevrelerden, ısrarla kendilerine “solcu” dememizi isteyen siyasetçilerden ve özellikle CHP’den alternatif bir siyaset çıkmıyor?

Daha da önemlisi, neden sol dediğimizde aklımıza CHP gelmiyor?

Ülkenin alaturka, alafranga, modern, postmodern, ak, kara, her neyse, faşizm tehlikesinden uzak kalması, biraz da alternatif üretebilecek “ucu açık sol siyaset”in (sol siyasetlerin) varlığına bağlı değil mi?

Bakıyoruz ve CHP’yi “olması gereken” yerde bulamıyoruz?

Demek ki, soldan beklenen alternatifi konuşurken CHP’yi bunun dışında tutacağız.

Peki, olması gereken sol nerede?

Suya mı düştü? Suyu da inek mi içti? Ne oldu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi