Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Yemen Türküsü’nün “Hüznünü Tahsil Etmek”

Yemen Türküsü’nün “Hüznünü Tahsil Etmek”

Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı D. Mehmet Doğan’ın, “Neresi Muş’tur?” (03 Nisan 2012 Yeni Akit) yazısında “Yemen türküsü sık sık tarihimizin hüznünü tahsil ettiğim vazgeçilmezlerimdendir” ifadesini okuyunca sevindim. Ufkumuzu açan fikir erbabı birinden duyduğum en anlamlı bir ifadeydi bu. Ölümcül seferberlik ve askerlik gurbetlerimizi nağmelendiren Yemen türküsünün hüznünü yüreğinde hisseden Türkçe Lügatimizin hâmisi, Türkçe’nin üslûpkârı usta yazarın bu cümlesi, Yemen Türküsü’ne olan meftunluğumun malâyânî olmadığını tescil ediyordu.

“Tarihimizin hüznünün” Yemen türküsünde olduğunu ifade eden ve Yemen Türküsü’ne dair yazı yazan bir ehl-i kalem çıkınca işte böylesine seviniyorum.

Sanırdım ki, bu ülkede fakîrden başka Yemen türküsünü alıp yüreğine bin miligram dozda çeken başka biri olmaz. Sanırdım ki, Yemen türküsünü herkes bilip dinler ama, onun nağmelerinde muazzez milletin mâşerî hüznünü hissedebilecek yüreği yanında biri daha çıkmaz.

“Yemen türküsü sık sık tarihimizin hüznünü tahsil ettiğim vazgeçilmezlerimdendir” diyen, Cumhuriyetin oligarklarınca dokunulmaz örtülerle kapatılan karanlık yakın tarihimizin yüzünü açan, asırlardır İslâm ecdâdımızın dilinden sâdır olan lügatımızın kadirşinas yazıcısı ve büyük müdafîi D. Mehmet Doğan ağabeye Yemen Türküsü’nün hüznüyle “vurulup vurulup kıvranmaya tiryaki” olduğumu anlatmak isterdim?

“Anadolu’da Mâşerî Hüznün Dili: Yemen Türküsü” başlığı atıp, her yaştan ve rütbeden askerimizin Yemen’de din ü devlet ve hilafet için şehit oluşlarını, çilelere katlandığını, dönülmesinin mümkünü olmayan savaşlarda ana, baba, eş ve evlât hasretleriyle yanıp kavrulduğunu, Sultan Abdülaziz zamanından Birinci Cihan Harbi sonuna kadar üç neslin acı yüklü Yemen Seferleri’nden geçtiğini yazarken hüzünden sarhoş olduğumu nasıl ifade etsem?

Bir devrin acı yüklü duygu ve vakalarını dile getiren Yemen Türküsü’nün, yürek dili bakımından necip milletimizin hüznünün aynası olduğunu, her haneden şehit vererek yaşanan acıyı ciltler dolusu kitaplardan daha iyi anlattığını hangi kelimelerle anlatsam?

Âşina olduğum günden bu yana adını bile duyduğumda hüzünlenip vecde geçtiğim Yemen Türküsü’nü dinlerken yüreğimde sızı hissetmediğim vâki değildir. Duyduğum bu sızıyı alıp herkesin yüreğine sürerek “Hakk’a tapan millete” aidiyeti kuvvetlendirmeye çalışmak, fikir ve gönül tâlimlerimin arasındadır.

Yemen Türküsü dinleyip de gönlüne hüzün düşmüyorsa bir insanın, idrak ve zihniyeti lâdinî Altı Ok Cumhuriyetinin ilke ve kurumlarıyla kirlenmiştir. Bu türküyle kalbî ve tarihî ünsiyet kuramıyorsa bir insan, millet kimliğini kaybettiği, Atatürk ilke ve inkılâplarınca “ulus”laşıp 1923 öncesi bin yıllık muazzez medeniyetimizle bağını kestiği kesindir.

M. KEMAL, YEMEN TÜRKÜSÜNE DEVRİMLERİNİ SÖYLETTİREBİLİR MİYDİ?

Bunun böyle olduğu doğrudur ki, Kemalistler, Yemen Türküsü’nü meydana getiren sebeplere fikren ve tarihî bir vaka olarak da karşıdırlar. Gerçi, “Sofra”larda Yemen Türküsü çalınırken bir miktar “üzüntü” ye kapılmış olabilirler. Keza M. Kemal, “Sofra”da Yemen Türküsü çalınırken kendince hüzünlenmiş, fakat bu hüzün bildiğimiz millet-i beyzâ’nın yüreğinden çıkan mâşerî hüzün değil. Din ü millet inancına dayanmayan insanî bir üzüntüdür. Çünkü, Yemen Türküsü’nü dinlerken dedikleri, onun bu türküye kastettiğimiz mânada bakmadığını gösteriyor: “Bir hiç uğruna Arabistan çöllerinde ziyan olan Türk gençlerinin geride kalanlarının yıkılan umutlarını ve yakınmalarının anlatırdı.”

M. Kemal, Yemen Türküsü’nü milletin mâşerî yüreğince dinleyip hüzün duymuş olsaydı, Türkülerin Batı çalgı ve makamlarıyla çalınmasını kanunlaştırmazdı ve “Osmanlı müziği, Türkiye Cumhuriyetindeki büyük devrimleri söyleyecek güçte değildir. Bize yeni müzik gereklidir.(…) Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir” sözlerini Nutuk’a alıp ideolojileştirmezdi.

“Osmanlı müziği Cumhuriyetin büyük devrimlerini söyleyecek güçte değildir” diyen zihniyete göre Yemen Türküsü ve benzeri türkülerin de Kemalist Cumhuriyet devrimlerini terennüm etmesi mümkün olabilir miydi? Elbette olamazdı.

M. KEMAL, YEMEN TÜRKÜSÜNÜN HÜZNÜNE MADDÎ VE POZTİVİST
DUYARLILIKLA BAKIYOR

M. Kemal, Nutuk’ta “Hilafetin gereksiz olduğu” dair uzun gerekçeler sayarken Yemen ve Hicaz’ı da işin içine katıyordu: “Anadolu çocuklarının ne işleri vardı Yemen çöllerinde? Oraya gönderildiklerinde belki yeni evliydiler. Geride genç eşlerini, kundaktaki yavrularını bırakmışlardı. (…) Yazık değil miydi evlatlarımıza?”

Ardından da şunu söylüyor: “Ulusumuz, yüzyıllarca bu boş görüşlere dayanılarak sağa sola koşturuldu. Ama ne oldu? Her gittiği yerde milyonlarca insan bıraktı. Yemen çöllerinde kavrulup yok olan Anadolu çocuklarının sayısını biliyor musunuz?”

Bütün Kemalistler gibi M. Kemal’in de, Hilafetten koptuktan sonra başlayan Arap düşmanlığı üstünden İslâm medeniyetiyle irtibatı kesmek için her şeyi malzeme yaptığı mâlûmdur. Yemen Türküsü’nün hüznüne sadece maddî ve pozitivist duyarlılıkla bakan M. Kemal, “Hicaz’ın da boşaltılıp boşuna savunulmamasını” yazı ve görüşleriyle beyan eden biridir.

YEMEN TÜRKÜSÜ ATATÜRK CUMHURİYETİNİN DEĞİL, “HAKK’A TAPAN MİLLETİN” TÜRKÜSÜDÜR

“Yemen Türküsü” hakkındaki âcizâne yazdıklarımı bir daha ifade etmemi vecdime sayınız: “Yemen Seferleri, tarihimizin inkıraza, firaka, hasrete ve ölüme dönüşün tarihidir. Osmanlı’nın son kahramanları için ‘sûr’un çalınışıdır. Yemen Türküleri’nin hikâyesini bilmeyenler ecdâdının yüreğini ve erdemlerini bilemezler. Şol Yemen’de can veren Mehmet’le Memiş” lerin Devlet-i Âliye’nin bekâsı için sefere çıkışının adıdır Yemen çölleri. Arkalarında bıraktıkları ana, baba, eş ve yetim evlatlarının gözyaşlarına rağmen millet sevdasından dolayı yayan yapıldak sefer eylemişlerdi acı Yemen’e. “Gitme Yemen’e Yemen’e / Yemen sıcak dayanaman / Kalk borusu çalınca / Sen küçüksün uyanaman” deseler de devlet ve milletin izzeti için gidip de dönmemek, dönüp de görmemek üzere sebil oldular Yemen’e. Yemen Türküleri o hüzünlü seferlerden bu yana millî ıstırabımızın ve âh’ı göklere ulaşan anaların, eşlerin yüreklerinden kopan figanın nağmesi olmuştu. Yemen Türküleri, cümleten gurbete ve şehitliğe akan milletimizin acıyla yoğruluş nağmeleridir. Milletçe yaşanılan hüzün, gurbet, ayrılık ve şehitliğin türkü diliyle yazılmış tarihçesidir. Bir verem gibi sızlayan anaların yüreklerinden kopan figândır: “Gökte uçan kırlangıçlar / Siz Yemen’i biliniz mi? / Guzularım şehit mi m’oldu? Siz onları gördünüz mü?”

Ardından da şöyle ifade etmiştim Yemen Türküsünün hüznünü: “Yemen’de şehit olan oğlunun naaşının gömülmeyip çölde güneş altında çürüdüğünü, gözlerini karıncaların oyduğunu düşünen bir ananın yüreğinden boşanan kanlı göz yaşlarını anlayabilir mi laikçi cumhuriyetin müfredatıyla yetişen nesil?: “Günden yanı soldu m’ola / Yerden yanı uldu m’ola / Mehmed’imin ela gözün / Garıncalar oydu m’ola.”

Modernizm dalgasına kapılan zamâne insanı, “Yemen’e de benim ağam Yemen’e” diyen Rüşdü Bey’in yaktığı “Mihrali Bey Ağıdı”nı ciğerlerine çekmeden Millet-i âli’nin derûnunu nasıl bilebilir?: “Ben gidiyom Rüştü Bey’im ağlama / Köz koyup da ciğerimi dağlama /Alay gitti beni burda eğleme/ Yemen’e de benim ağam Yemen’e / Erdi mi m’ola Mihrali Bey Yemen’e / Kurdu m’ola çadırları çimene / Oğul köz düştüğü yeri yakar kime ne / Oğul dert benim değil mi vallah kime ne…”

Tarihimizin hüznü ve millet-i beyzânın nârası: Ah, Yemen türküleri!
-----------------------------------

İLÂVE YAZI:

GÖNLÜME DÜŞENLER

Yunus Barman; Bir Hocam’a bağlılığı ve sadâkatiyle takdir toplamış bir dost. Fikir ve Gönül Dükkânı’nın, yani Mekteb-i İrfan’ın “Balıkçı” kolundandır. Onun yerini almak isteyen niceleri çıkmış fakat Bir Hocam kabul etmemiştir. Bazı dostlar, bu sâdık kişiye öteden beri “iftiralar” atarlar. Meselâ, “Balık tuttuğu görülmemiştir. Balığa gitmesindeki maksat define aramaktır. O, aslında küp (define) arayan biridir”* derler. Onun bir küpçü (defineci) olduğu yönünde konuşmamı birkaç kez fakirden de istemişlerdi. Fakat bendeniz “olmaz konuşamam, çünkü o dostun bana üç iyiliği var” diyerek savuşturmuştum.

*Bu mesele hâlâ vuzuha kavuşmamıştır.
---------------------------------------------------

NOT: Edebî hüviyeti ve kimliği olan “Hasan Ejderha.Blog” sitesinin eki olan “Yoldaki Kalemler” sitesinden şirin, samimi ve bediî vasıfları olan nezih edebiyat dergilerinin tadını aldım. H. Ahmet Eralp, Bekir Büyükkurt, Şeyhşâmil Ejderha, Metin Acar gibi isimlerin yazdığı “Yoldaki Kalemler”i yürek dilime denk düşen, cirmi küçük fakat samimiyet ve aşkınlığı büyük bir dergi olarak okuduğumu beyan ederim.







Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi