Faruk Köse

Faruk Köse

Uçak düştü, acziyet göründü

Uçak düştü, acziyet göründü

Türk dış politikası, Suriye halkının “özgürlük mücadelesi”nde nerede duracağına, ne yapacağına, hangi stratejiyi takip edeceğine; bundan da önce kendi “bağımsız strateji”sini oluşturup oluşturmayacağına bir türlü karar veremedi. Sanki kararlıymış görüntüsü veriyor, ama hayır! Ne “bölgesel dengeler”e etki edebiliyor, ne “küresel güçlerin oyunları”na ayak uydurabiliyor, ne “kendi varlığını kendi ayakları üzerinde sürdürebileceği”ne dair bir izlenim uyandırabiliyor, ne de “ülke çıkarlarının nerede başlayıp nerede bittiğine dair bir sabite”si olduğuna dair izlenim uyandırabiliyor.

Söylemde esip gürlerken, sanki “bölgesel güç”müş intibaı uyandırırken, sanki “duruma hakim”miş izlenimi verirken, sanki “bölgesel ipler elinde”ymiş gibi davranırken, sanki “ne yaptığını biliyor ve buna kendisi karar veriyor”muş gibi bir görüntü arz ederken, sanki “süreci doğru okuyor, kontrol ediyor ve yönlendiriyor” havası estirirken, aslında “ne yapacağını bilemez bir halde”, olayların akışına göre yalpaladığını, kendi “onurunu korumaktan aciz” olduğunu gizleyemiyor bile.

İşte, Suriye’nin uçağı düşürmesiyle bu durum daha net açığa çıktı. Anlayacağınız, uçak düştü, acziyet göründü.

Başlangıçta Devletin tepesindekiler, uçağın Suriye tarafından düşürüldüğü gerçeğini telaffuz etmek istemediler. Ancak, Suriye’nin “biz düşürdük” açıklaması ile iş açığa çıktı. “Türk jeti sınırımızdan 1 km içeri girdi” diyen Suriye Savunma Bakanlığı, “hedefi düşürdükten sonra Türk uçağı olduğunu tespit ettik” dedi. Bunun üzerine Başbakanlık’ta yapılan “güvenlik zirvesi”nden sonra, uçağı Suriye’nin düşürdüğü açıklandı. Ama her nedense aynı “güvenlik zirvesi”nden, buna karşı nasıl bir karşılık verileceğine, nasıl bir yaptırım uygulanacağına dair açıklama çıkmadı.

Şimdi “ortalama vatandaş” gözüyle olaya baktığımızda, bundan hangi anlamı çıkarmamız iktiza ediyor? Vatandaş, yetkililer öyle tanımladığı için öyle inanıldığı üzere “küçücük” bir Suriye’nin “koskoca” Türkiye’ye karşı böylesine bir “eylem koyabilme”si karşısında, en büyük övünç kaynağı haline gelen “güçlü Türkiye” imajının yerle yeksan oluşu üzerine hangi duygulara garkolacak acaba?

Görüyor musunuz, Türkiye’nin uçağı karasularını “sadece 1 kilometre” aştı diye o küçük gördüğünüz Suriye, pat diye uçağı düşürüveriyor. Bunu yaparken düşündüğü tek şey var, ülkesinin egemenlik haklarını korumak. Öyle savaş-mavaş çıkar diye bir endişesi de yok, “onursuz bir barış”a razı değil. Peki, muhaliflere karşı hava operasyonları yapan Suriye’nin uçak ve helikopterleri manevra yaparken Türkiye sınırını defalarca aştığında, Türkiye niye bir tanesini bile düşürmedi? Suriye’nin, PKK kamplarını sınıra konuşlandırdığı malumken, Türkiye niye bunlara karşı bir önlem almadı ya da müdahalede bulunmadı? Bu, “korku” değil de nedir? Bu, “acziyet” değil de nedir? Bu, bazı “ağababalar tarafından icazet almadan hareket edemez durumda olduğunu belgelemek” değil de nedir?

Sahi, Kilis Suriye’ye kaç kilometre uzak? Herhalde 1 kilometreden daha fazla, değil mi? Suriye, 1 kilometrelik bir sınır aşımında affetmiyor ve uçağı düşürüyor da, hatırlayın, Suriye’den açılan ateş sonucu Kilis’te vatandaşlarımız öldüğünde Türkiye niye cevap verme gereğini duymadı acaba? Yok, haksızlık etmeyelim, cevap verildi; ama her zaman olduğu gibi, “bir daha olmasın ha!” kabilinden azarlamanın ötesinde bir cevap değildi verilen.

Uçak düştü ya, hemen “acziyete makul kılıflar üretilme”ye de başlandı. Neymiş, “uluslararası operasyonel haber ajanslarının Türk Uçağı’nı Suriye’nin vurduğunu ısrarla yazmaları, Türkiye’yi savaşa sokmak ve olayı Türkiye-Suriye savaşına çevirmek anlamına geliyormuş.” Bu oyunlara gelinmemeliymiş. Ee, Suriye’nin böyle bir derdi var mı peki? Yok. O küçümsediğiniz Suriye, devlet olarak onurunu asla ayaklar altına aldırmıyor. Çünkü kendi iplerini kendi elinde tutuyor. Sahi, bizim ipler kimin elinde?

Şimdi sormak lazım. İtidal adına, savaş çıkmasın adına daha nelere katlanılacak? Suriye ordusu, “sınırlarınız içinde ülkemize karşı faaliyet yürüten teröristler var” diye Hatay’daki göçmen kamplarına operasyon yapsa, bu mantıkla buna da mı “itidalle” yaklaşılacak? Ya da, haritalarında Hatay’ı kendi sınırları içinde gösteren Suriye, ordusunu Hatay’a soksa, “aman, savaş çıkmasın” diye karşı konulmayacak mı? Suriye, “Türkiye’nin devlet onuru”na karşı her türlü eylemi yaparken, daha hâl⠓savaş çıkmasın” diye müdahale etmeyenler, acaba neden, Suriye’nin aynı endişeyi taşımadığını düşünmüyorlar? Peki, “şu savaş”ın ne zaman çıkması gerekiyor?

Acaba maksat “savaş çıkmasın” mı, yoksa gerçek, “acziyet” mi, “icazetsizlik” mi, “ne yapacağını bilememek” mi, “kendi rotasını takip edemez halde oluş” mu?

“İtidal” bahanesine sığınmaktan vazgeçin artık!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi