Cemal Nar

Cemal Nar

İmam Hatipler Hâlâ Üvey Evlat Mümtaz Bey

İmam Hatipler Hâlâ Üvey Evlat Mümtaz Bey

Sayın Mümtaz'er Türköne İmam Hatip Liselerine dönük yazdıklarının eleştirilerini okuduğunu ve kimine de hak verdiğini yazan yeni bir yazı yayınladı köşesinde. Biz de bazı düşüncelerine katılarak eleştirmiştik, bu yazıya da yaklaşışımız aynen öyle.

İyi şeyler söylüyor Sayın Türköne. İyi de, hoca söylüyor ama çocuk da ölüyor bu arada.

Kendisine sonuna kadar katıldığım şu, devlet din eğitimine karışmasın. Benim çocuğuma nasıl bir din dersi vereceğimi veli olarak öncelikle ben belirleyeyim. İyi ama aynı durum bütün okullar için geçerli değil midir? Seçmeli din dersleri için de geçerli değil mi? Aynı teklif onlara neden yapılmaz?

Evet, geçerlidir ve teklif edilmemesinin sebebi, sanırım dinlenmeyeceği içindir. Veya aciliyeti yoktur. Öyleyse aynı şey İmam Hatipler için de geçerlidir.

Bugün devletin etkin kurumlarında kimi İmam Hatiplilerin olması onlara artı bir avantaj getirmedi. Hatta henüz kaybedilmiş, pardon gasp edilmiş haklar bile tam olarak iade edilmedi. Bu iktidar tevhid-i tedrisatı yok edemedi. Din eğitimini demokrasinin ölçüleri çerçevesinde verilir kılamadı. İyi niyetlerine inanıyoruz. Ama sadece kimi devletlilerin iyi niyetlerine aldanarak mevcut İmam Hatip Liselerini kapatırsak, yerine neyi koyacağımızı biliyor muyuz? O yüzden endişeliyiz, evdeki bulgurdan da olmak istemiyoruz.

Tekrar edelim, din eğitimi için devlet taslağını ortaya koyar, biz de bakarız, mevcuttan daha kapsamlı ve yararlı ise neden karşı çıkalım? Bu bir nostalji meselesi değildir.

Ben sayın yazarı bina bakımından İmam Hatip Lisesi’ne verileceklerin sıkıntı çıkaracağı, hatta sosyal barışı bozacak kadar ileride bu sıkıntıyı yaşayacağımız endişesinde görüyorum. İyi ama bunu İmam Hatip Lisesi’nin binalarını alan devlet düşünsün. Biz bunun üç dört katı fazla öğrencileri okuttuk bir zamanlar. Herhalde sokaklarda okutmadık. Nereye gitti o binalar? Devletin bir sıkıntısı varsa, gidermenin yolu İmam Hatiplere çullanmak mıdır Sayın Türköne? El insaf!

Kaldı ki vatandaş çocuğunu bu okullarda okutmak istiyor, çözümü tıpkı diğer okullar için olduğu gibi devlet bulacak. Bu konuda neden İmam Hatip Lisesi minnet altında, hatta tehdit altında olacakmış?

Bu bir ayrıcalık değil mi?

Bu, yıllarca süren “üvey evlat” muamelesi değil mi?

Yeter artık bu muamele, yakışmıyor. Devletin bina sorunu varsa, bütün okullar için eşit vardır. “İmam Hatiplerin eline vurur, lokmasını alırız” devri bitsin artık.

Bu yetmiyormuş gibi, dalga geçercesine “İmam Hatip’i merkeze alarak sorun çözülmez” ifadesi yok mu? Ne merkezi canımın içi, İmam Hatip hala itilen, kakılan üvey evlat! Baksana, “zaten yeterli bina yokmuş, siz de tutar bir kısmını İmam hatibe verirseniz sorun çıkarmış.”

Niye sorun çıkıyor? Onların İmam Hatipten üstünlüğü, önceliği, tercih nedeni ne? Orda beylerin paşaların çocukları okuyor da, burda Kunta Kinte’lerin mi?

Hadi diyelim çıkıyor, peki haklı mı? Liseler bina alırken sorun yok, İmam Hatipler bina alınca sorun var. Ne demek bu?

Tamam, bu ülkede “Din eğitiminin demokratik ve özgür bir toplumun standartlarına uygun şekilde çözülememesi” gibi bir sorun var. Bu da “eğitim sisteminin tamamı üzerinde ağır bir baskı oluşturuyor” olabilir. Bize ne? Bu sistemin sorunudur. İmam Hatipleri kapatarak bu sorun çözülür mü? Bilakis daha da artar.

Mümtaz'er Türköne’ye soruyla cevap verelim; İmam-Hatipleri yaşatmak ve büyütmek, toplumun din eğitimi ihtiyacını örgün eğitim sistemi içinde bütünüyle karşılamak ile ters orantılı mıdır? “Marka” bilinci nasıl davranmamızı gerektirir? Buna rağmen siz tevhidi tedrisatı kaldırır ve din eğitimindeki gereken devrimi yaparsanız, biz de, gerek yok ama, “markamızı” bile feda edebiliriz.

Şimdi bizim yıllarca yazdığımız ve savunduğumuz fikirleri Mümtaz'er Bey de yazmış sağolsun, iyi etmiş, ama bunlar sadece İmam Hatibin sorunu değil ki. Kemalist ilkeler bitmiş. Hayattan kopmuş, toplumun hiçbir derdine deva olamıyor. Müzede köşesine konulacak günü bekliyor. Ama sistem münafık. Gücü yettiği yerde halkını eziyor. Yetmediği yerde de görmezlikten gelerek takiyye ile halka şirinlik yapıyor. İşte şu cümleler bunu ilan ediyor haklı olarak:

“Benim çocuğumun alacağı din eğitiminin içeriğini, süresini ve yöntemini neden sadece devlet belirliyor? Bu soru afakî değil. Çoğu kimse İmam-Hatiplerin Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun amir hükmüyle kurulduğunu bile bilmiyor. İmam-Hatip Liseleri yönetmeliğinin 6. maddesine göz atanlar, bu devlet tekelinin ne anlama geldiğini görecektir. İmam-Hatiplerde Atatürk ilke ve inkılaplarına ve Atatürk milliyetçiliğine bağlı öğrenci yetiştirmek size ne kadar sahici geliyor? İmam-Hatipleri de ihata eden Millî Eğitim Kanunu'nun 10. maddesine uymaya kalkıp İmam-Hatiplerdeki fıkıh ve hadis derslerinin içeriğini Atatürk ilkelerini ve Atatürk milliyetçiliğini temel alarak belirlemeyi deneyin. Kanundaki ve yönetmelikteki bu garabetle nasıl tatmin edici ve kalıcı bir çözüm bulabilirsiniz?”

Bunun çözümü iki şekildedir. Birincisi, bu zamana kadar olduğu gibi, insan haklarını, hukuku ve eğitimin ilkelerini çiğneyerek, insanlık dışı mevcut uygulamaları faşist devlet anlayışı ile zorla devam ettirir ve sesini çıkaranları boğar atarsınız. Böylece “takrir-i sükun”u sağlarsınız, bunun adına da “çözüm” dersiniz. Ya da insanı yönettiğinin bilincinde olan insanî bir devlet olur, halkınızla istişare ederek sorunu ilmin, hukukun ve özgürlüklerin çerçevesinde çözersiniz. Bunun için peşinen İmam Hatip Liselerini kurban etmeye gerek yok Sayın Türköne.

“Dünün devletle kavgalı Müslüman kanaat önderleri bugün devlet adına konuşuyorlar” ise ayıp ediyorlar. Hele devlet üstüne düşeni bir yapsın da görelim. Yoksa bizim geleneğimizde devlet kapısında bekleyen hocalar, şeyhler, kanaat önderleri ayıplanır.

Sayın Türköne, ben de sizin gibi “Bu devlet karşısında hâlâ aynı soruyu soruyorum: Neden devlet benim çocuğuma aldıracağım din eğitimi konusunda tekel olarak hükmünü sürdürüyor?” Fakat devletin din eğitimi konusunda elindeki aracı, sadece İmam-Hatipler değil ki? Bu konuda bir tekel yok ki? Çok el var, saymayalım şimdi. Kaldı ki bu kurumların gücünü arttırması din eğitimi sorununu çözüyor ve büyütüyor olmaya katkı sunmaz mı?

Asıl sorun dağ gibi orda duruyor; Diyanet. Diyanet’te de geçerli olan “Atatürk ilkeleri ışığında” İslam nasıl öğretilir, asıl bunu sormak gerekmez mi? O da laik devlet ile çelişmiyor mu? Çelişiyorsa, neden devam ediyor? Devam etmesinden bu sistem kar mı ediyor, zarar mı? Baştaki İmam Hatip Liseliler buna ne diyor? İnandıkları doğruları hayata geçirmeye güçleri yetiyor mu?

Onları suçlamak için değil, ülkenin gerçeklerini göstermek için soruyorum bunları. Yoksa biz, “İmam Hatipli olduğum için iftihar ediyorum” diyen şuurlu başbakanları istemez miyiz? Ne demek? İnşallah bundan sonrakiler hep İmam Hatipli olurlar!

İmam Hatiplerin dün neyi ifade ettiğini güzel yazmışsınız. Kaleminize sağlık, ömrünüze bereket. Ama arkasından da cevabı çok tartışılacak bir soru sormuşsunuz: “Peki ya bugün? Dünle bugün arasındaki fark burada yatıyor. Dünün muhalif eğitim kurumlarını bugün devleti ayakta tutan sütunlardan birine mi dönüştüreceğiz?”

Niye yapacağız ki bunu? Başbakan İmam Hatipli diye mi? Hayır, öyle yapmayacağız. Sanırım bunu Başbakan bile istemez.

“Bugün İmam-Hatiplere hangi misyonu yükleyeceksiniz?”

Aynı misyona devam Sayın Türköne. Yeryüzünde fitne ve fesat kalmayıncaya ve din yalnız Allah için oluncaya kadar, vazifeye devam…

Hiç endişeniz olmasın, “Dün devletin zorbalığına direnişin merkezleri olan bu okullarda bugün devlet zoruyla ve devlet teşvikiyle verilecek din eğitimi, tıpkı müzik, resim veya beden eğitimi gibi sonuçlar” vermeyecektir inşallah. Bu garanti bizden değil, dinin tabiatından geliyor elhamdü lillah.

“İmam-Hatipleri değil, din eğitimini yeniden yapılandıralım” diyorsunuz. Madem elimizde imkân var, neden ikisini de yapmıyoruz? Demokrasilerde bir manisi mi var?

Bizim arkadaşlardan birisi bir dostuna misafir olmuş. Yolda giderken bir hindi alan ev sahibi sormuş, “bununla tava mı yapalım, pilav mı?” Arkadaşın cevabı bize ders olsun: “Kabın varsa ikisini de yap.”

Ekler:
Gündem o kadar yoğun ki, yorumla takip mümkün değil. Her konuda yazmamız gerekmez elbette, ama bazı istediğimiz mevzuları bile yazamıyoruz. İşte bazıları:

1- Suriye yönetimini kınıyor, Türkiye yönetimini sabır ve itidalinden dolayı tebrik ediyoruz. Bu tutum devam ettirilir inşallah. Müslümanların birbirleriyle savaşması kadar saçma, zararlı ve ahmakça bir şey olamaz. Gerekirse istemediğimiz bazı çirkinliklere, daha beterine düşmemek için katlanmalı, acı da olsa cahillere ders vermeliyiz.

2- Ak Partinin CHP’nin de tam desteğiyle özel yetkili mahkemelerin kapatılmasını veya yetkilerinin kısıtlanmasını öngören CMK 250. maddede yapılması düşünülen değişiklikleri herkes gibi ben de endişe ile karşılıyorum. Hem bu ne acelecilik böyle? İşe şeytan karıştığı burdan belli. AK Parti hükümeti içerisinde görüş ayrılıklarına neden olan bu değişikliğin, 3. yargı paketine önerge ile eklenmesi ve cumartesi günü Genel Kurul gündemine getirilmesi bekleniyormuş. Başbakan “oyun içinde kural değişmez” derdi. Öyleyse Ergenekon Davaları devam ederken bırakın bu işleri. İlle de gerekse, daha sonra olsun. Yangından mal mı kaçırıyoruz?




Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi