Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Hüma Kuşu Yükseklerden Seslenir”

“Hüma Kuşu Yükseklerden Seslenir”

Hüma kuşu, cennet kuşu olarak da adlandırılan, yükseklerde dinlenmeksizin sürekli uçan, asla yere değmeyen, bazı kaynaklarda ayaklarının olmadığı da rivayet efsanevi kuş. Başına konduğu kimseye mutluluk getirdiğine inanılması sebebi ile talih kuşu veya devlet kuşu olarak da isimlendirilir. Bunun kaynağı eskiden bir hükümdar ölünce halkın bir meydanda toplandığı ve Hüma'nın başına konduğu ya da gölgesinin üzerine düştüğü kişinin hükümdar olduğuna dair inançtır. Hümayun kelimesinin hükümdar, padişah anlamlarını alması ve Hüma'ya devlet kuşu denmesi Hümâ'nın gölgesi ile ilgili bu inançlar sebebiyledir. Hüma'nın canlısının asla yakalanamayacağı ve Hüma'yı bilerek öldüren kişinin kırk gün içinde öleceği de yaygın inançlar arasındadır.

“DEVLET KUŞU” HÜMA KİMİN BAŞINA KONARSA…

Osmanlı tarihinde bilinen "Hümayun" teriminin, hâkimiyetin göklerden geldiğine, Allah vergisi oluğuna dair mekıbevî bir inanç vardır. "Devlet Kuşu" veya "Şahlık Kuşu" denilen "Hüma" kuşunun gölgesinin bir insanın başı üzerine düşmesi, o insanın dünyada çok bahtiyar biri olacağının, taç giyeceğinin ve hâkimiyete ulaşacağının işareti sayılırdı. "Devlet Kuşu"nun uçurulması ve omzuna oturduğu insanın padişah seçileceği şeklindedir.

Tasavvufî bakışla, hüma’nın cennete yaşaması, çok yükseklerde uçup yedi kat göğün üzerinde dolaşması ve Allah katına kadar gidip gelen bir kuş olması sebebiyle Divan Edebiyatı’nda, erişilemeyecek yüksekliklerin bir sembolüdür. Bâki'nin Dîvanı’nda şöyle anlatılır: “Zülf-i siyahı sâye-i perr-i Hümâ imiş / İklîm-i hüsne anun içün pâdişâ imiş.”

Siyah zülfü, Hüma'nın gölgesine benzetilen sevgili bu güzelliği sebebiyle güzellik ülkesinin padişahı olarak adlandırılmakta ve Hümâ'nın gölgesinin üstüne düştüğü kişinin padişah olması inancına telmih yapılmaktadır.

“Hüma kuşum yere düştü ölmedi / Dünya Sultan Süleyman’a kalmadı” sözleriyle başlayan türküyü mânasınca dinleyenler bilirler ki, dünya Kanunî gibi bir sultana dahi kalmamıştır. Fakat onun gibi sultanların başına konan Hüma kuşu ise geçici, dünyalık bir makam değildir ve bir yüceliği temsil eder. Öyle ki gönle dünya sultanlığının değil de, Hüma’nın yerleşmesi efdaldır.

Yüreğimizi alıp maveraya kanatlandıran “Hüma Kuşu” türkümüzü hatırlayın: “ Hüma kuşu yükseklerden seslenir / yar koynunda bir çift suna beslenir (yavru yavru) / Sen ağlama kirpiklerin ıslanır / Ben ağlim ki belki gönül ıslanır.”
“NEFİS TERBİYESİNE VESİLE OLAN HİMMET HÜMALARI”
Mevzuun tasavvufî tarafını anlamak için Hümâ Kuşu’nun mânasını Ali Yurtgezen’in şerhlerinden okumak gerek:
“Hümâ, yedi kat göğün üzerinde yaşadığı, yere konmadığı, ele geçirilemediği, beslenmek için hiçbir canlıya zarar vermediği söylenir. Bazen yere kırk arşın yaklaştığına, bu sırada gölgesi kimin üzerine düşmüşse o kişinin hükümdar olduğuna dair hikâyeler anlatılır. Bir şeyin padişaha yahut devlete aidiyetini ifade eder. “Hümâyûn” kelimesi buradan gelmektedir. Halk arasında daha yaygın olarak buna “devlet kuşu” denir ki, başına konduğu veya üzerine gölge saldığı kişinin servete ve saltanata kavuşup refah ve saadete ulaşacağına inanılır. (…) Nefis terbiyesine vesile olan ‘himmet hümâları’ evliyaullahtan mürşid-i kâmillerdir. Çünkü onlar Hümâ Kuşu gibi yükseklerde eylenir, dünyaya tenezzül etmezler. Himmet hümâsı, himmet eden büyüklerden ziyade himmete talip olan dervişleri niteler. Yunus’un ‘Kuru idik yaş olduk / Ayağ idik baş olduk / Kanatlandık kuş olduk / Uçtuk elhamdülillah’ dediği şükür makamında varacakları yer. Tuttukları yol itibariyle birer hüma adayıdır. Hümâ adayıdır. Artık onlarda himmet hümalarının kafilesine katılmış, saye saldığı insanlara devlet bahşetmeye başlamışlardır ki artık onlar da birer hüma kuşudur ve yükseklerde eylenmektedir.”

Demek ki her Müslüman “hüma adayı” olabilmek için yakînında durdukları “Himmet hümaları” nın “Mekteb-i İrfan” ında tâlim etmesi gerekiyormuş.

“HÜMA KUŞU, GÖNÜL ÜLKESİNİN SEVGİLİSİDİR”
Hümâ Kuşu, gönül ülkesinin sevgilisidir. Gölgesini âşığın üzerine düşürüp onun bahtının açılmasını istemez. Mânası, âşığın kendinden uzaklaşıp daha ötelere gitmemesidir. Cennet Kuşu da denilen Hümâ Kuşu’nun yüksekten uçması bir başka anlamıyla haberci kuşu olmasıdır. Türkülerimizde ve şiirlerimizde yer alan, menkıbelerimizde ve masallarda bir motif olarak işlenen Hüma kuşu Divan Edebiyatı’nda “sevgiliyle” ilgili benzetme sanatı ve mazmunlarındandır. Hüma kuşu nasıl ulaşılmazsa, sevgili de ulaşılmazlık yönüyle hüma kuşuna benzetilir. Aşığına merhamet etmeyen ve gönlü yükseklerde uçan sevgili, hüma kuşu motifiyle anlatılır. Hüma kuşu bir başka mânasıyla Türklerde iyiliği, mertliği, dürüstlüğü de ifade eder.

“DERVİŞLER HÜMA KUŞU, ÇAYLAK U BAYKUŞ DEĞİL”

İslâmların medeniyetinde, hususen Türk tasavvuf dünyasında Hüma’sız gönül olmaz. Yunus Emre Hazretlerinin mısralarından haberdar isek şayet, Hüma’nın ne mânaya geldiğini biliriz: “Dervişler hüma kuşu Çaylak u baykuş değil.” Bir başka mısraında da şöyle der: “Yıkılıp bağ ile bostan ne umarsın bu nefisten / Hüma gibi şol kafesten bir gün uçar demedim mi.”

İbni Arabî Hazretlerinin Hüma’dan ne anladığını bilmeden tasavvufta Hüma kavramını bildiğimizi iddia edemeyiz: “Muhyiddin'im hasü'l-has her bir sözüm bir nefes / Canım hüma kuşudur tenim hümaya kafes.”
Hatayî’nin Hüma sevdasını anlamadan Hüma’nın Anadolu’da nasıl kavrandığına akıl erdiremeyiz: “Yücelerde olur ol hüma kuşu / dostun muhabbettir âşıka işi.”

Hâsıl-ı Kelâm; ehl-i irfanın, “Hüma kuşu âşıkların devletidir” sözünü bilmeden, âşıklık yarım kalır.
--------------------------------

İLÂVE YAZI:

GÖNLÜME DÜŞENLER

Mustafa Günalan; Fikir Dükkânı’nın, yani Mekteb-i İrfan’ın Batı’ya giden gurbetçilerinden. İsmail Göktürk kolundan bağlı güzel bir dost. İki türlü gurbeti yaşayan fikir ve gönül tâlimcisi. Batı gurbetine yenik düşmedi ve değişmedi. Batı’ya giden “Yedinci oğulun” duruşunu gösterdi. Dilinden ve yüreğinden anladım bunu. Şimdi de bu ülkenin Batı’sında gurbetçilik yapmaya devam ediyor. Gurbetten sılaya dönmesini beklediğim bir dildaş o. Eskisi gibi, leyli-i saadet olan mağaramızın fikirli gecelerinde hasbıhal etmenin hasretine daha ne kadar dayanacak?

-------------------------------

NOTLARIMIZ:

“Yoldaki Kalemler / Kültür-Sanat-Edebiyat-Fikir-Estetik”; edebî ve şirin bir internetten dergisi. Şair ve hikâyeci Hasan Ejderha’nın editörlüğünde yayınlanıyor (http/www.hasanejderhablog / yoldakikalemler@hotmail.com).
Okuduklarımdan dimağıma edebî lezzet veren şiir ve yazılardan bazıları şöyle:
Musa Yıldız: “Yağmur Taşı” (Hikâye )
H. Ahmet Eralp: “Büyük Kapı” (Deneme)
Bekir Büyükkurt: “Yüreği Yemen’de Kalanlar” (Deneme)
M. Alper Taş: “Kararsız Bir Kuşun Çığlığında” (şiir)
Gün Sazak Göktürk: “Duyuru” (şiir)
Metin Acar: “Sakla Gülüşünü” (şiir)
H. Akbey: “Bi’karar” (şiir)
Şeyhşamil Ejderha: “Hayâl” ( şiir)
Hasan Ejderha. “İki Kere İki Beş Eder” (şiir)

Ayrıca, “Yoldaki Kalemler” dergisi, bir gelenek başlatıp “Okunası Yazılar” başlığı altında usta işi yazılar iktibas ederek zenginleştirmiş sayfalarını. Bunlardan bazıları:
İsmail Göktürk’ün “Nefes” ve “Gidelim Müsaade Gerekmez” başlıklı şiirlerinin yanında “Osmanlı’da Mahalle: Sükûnetin Mekânı” adlı inceleme yazısı.
Ali Yurtgezen hocanın Semerkand Dergisi’ndeki yazılarından alınan “ Namaza Durmak” ve “İstanbul’u Aç Gülzâr Yap” başlıklı yazıları.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi