Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Gül haklı!

Gül haklı!

Üniversitelerin rektörlerini mütevelli heyeti belirlesin..


Bilim adamı seçimle belirlenmez.. Belirlenmemeli.. İyi bir bilim adamı olabilirsiniz ama iyi bir yönetici olmayabilirsiniz.. İster istemez, ideolojik ve politik kamplaşmalar oluyor.. Rektör seçen tarafın adamı oluyor..
Daha özgür, ihtiyaçlara, değişen şartlara uyum sağlayacak elastikiyette bir yapı gerekli..
Devlet-vakıf karma yapılar da oluşabilmeli..

Üniversite ve özel şirketler, odalar, sendikalar ortak çalışmalar yapabilmeli.. Belediyeler de öyle.. İstanbul Büyükşehir, “Şehircilik Fakültesi” kurabilmeli.. Üniversite içinde enstitüler kurabilmeli.. Çalışanlar, bir yandan da akademik kariyerlerine devam edebilmeli..
Tarih fakültesi şehrin tarihini araştırsın, Edebiyat fakülteleri dil taramaları yapabilsin, botanikçiler bitki florasını tarasın şehrin, psikologlar, sosyologlar toplumun nabzını elinde tutsun. Çevre Mühendisliği şehrin çevre sorunlarının çözümüne ilişkin bilgi üretsin..
İstanbul Üniversitesi, Marmara, Sakarya gibi şehir büyüklüğüne ulaşan üniversiteler var. Bana kalırsa bunlar da coğrafi dağılımlarına ya da akademik gruplama esasına göre (her iki kriter de esas alınabilir) bölünebilir. Yani İstanbul Üniversitesi, 1-2 ya da Anadolu, ya da Tıb ve Eczacılık, Sosyal, Fen diye farklı rektörlerle yönetilen bir yapıya dönüştürülebilir..
Belli bir büyüklükten sonra yapı hantallaşıyor, denetim ve hareket kabiliyeti zayıflıyor. Obez üniversitelerimiz var maalesef bugün..
Öteden beri söylüyorum. TÜBA ve TÜBİTAK bir an önce akademik envanterimizi ve beyin envanterimizi çıkartmalı.. Bir araştırma havuzu oluşturup, asimetrik proje bazlı multi disipliner ve birden fazla fakülte ve üniversitenin ortak projeler üzerine çalışmalarına imkan verilmeli..
TÜBA ve TÜBİTAK, bir kanun tasarı ya da teklifi meclise gelmeden, bakanlıklara ya da siyasi partilere o konudaki dünya tecrübesi, gelecekte o konuyla ilgili neler olabilir, bunların ihtimal, maliyet ve riski üzerine fikir verebilmeli.
Mesela RTÜK’ün rating talebine üniversitelerimizin verecekleri bir cevap yok mu?
Bizde üniversiteler meslek edinme kursuna ya da yüksek liseye döndü neredeyse..
İngiltere’de üniversitelerin ana okulları, ilkokulları da var.. Mesela, Türkiye’den British Council üzerinden herhangi bir İngiliz üniversitesinin lise sınavlarına girebilir ve mezun olabilirsiniz ve bu diplomanız Türkiye’de karşılık bulur.
Keşke YÖK, bizim bütün üniversitelerimizin dış ülkelerle entegrasyonunu sağlasa. Herkes bulunduğu yerden internet üzerinden dersleri izlese ve diplomalarını alabilseler..
Üniversite bünyesinde, halk eğitimlerde yapılan kurslar da yapılabilir aslında. Belediyelerin İSMEK türü meslek edindirme programları üniversite kapsamına alınabilir ve bunlara akademik paun da verilebilir..
Bir de insanlar geze geze de okuyabilmeli aslında.. Tamam, şu fakültede mesela tıp okurken, bir başka fakülteden felsefe dersi de alabilmeli misafir öğrenci olarak ve bunu belgeleyebilmeliyiz.. Bu tür karma, multi disipliner akademik faaliyetlerle ilgili olarak YÖK bunları sertifikalandırabilmeli..
Üniversite bünyesinde “think tank”ler de kurulmalı, kamuoyu araştırma şirketleri de..
Sanal kütüphaneler, ihtisas kütüphaneleri, sanal müzeler, download siteleri ile Cyber Üniversiteye geçmemiz gerek artık.
Aslında biz e-book, e-kütüphane derken dünya bilgi havuzuna dönmeye başladı.. Akademik dergiler yepyeni bir formata kavuşacak pek yakında..
Biz e-devletten söz ediyoruz, birileri e-demokrasiye hazırlanıyor.. Üniversitelerin yönetiminde de bu e-yönetişim konusunu şimdiden konuşmaya başlamamız gerek artık.
Geçen gün Gaziantep’teydim, orada duydum, üniversitelerde bir de Cemaatçi - Ergenekoncu kamplaşması başlamış.. Bu, öğrenciler arasındaki bir akım da değil. Öğretim üyeleri arasında. Bu seçimlerin böyle bir yanı da var. Aday oldunuz mu, herkes cemaziyelevvelinize kadar araştırıyor.. Seçim bitiyor ama tartışma devam ediyor..
Bir de bütün dünyadan akademisyen getirtebilmeliyiz. Getirmeye de gerek yok, interaktif olarak bu insanlardan yararlanabiliriz artık.. Akademisyenlerimizi de uluslararası dolaşıma açmalıyız, öğrencilerle birlikte.. Ortak forumlar, akademik konferanslar düzenleyebilmeliyiz.
Üniversite içinde sanayi ve ticaret kooperatifleri, sendikalar, özel enstitüler kurabilmeli. Şirketler de öyle.. Üniversite sanayicinin de sorunlarına çözüm olmalı.. Üniversiteler kampüsün dışına çıkmalı biraz.
Meslek yüksek okulları doğrudan sanayi sitelerinin içinde açılabilir. 2 yıllık ön lisans ve dört yıllık lisans mezunları yarı zaman öğrenim görebilir, yarı zaman işte çalışabilir. Şu üniversite hazırlık kursları meslek okullarına ya da ön lisans veya üniversitelere entegre olarak mesleki eğitim programları, sertifika programlarına dönüştürülebilmeli..
İsteyen ille de bir fakülteye başlayıp bitirmesin. Tek ders sertifikası alıp, sertifika sayısını tamamladığında ve puanı belli bir seviyeye ulaştığında YÖK’ten diplomasını alabilmeli. Bu programlar farklı il ve üniversitelerde, ya da öğretim kurumlarında veya akredite yabancı ülke kurumlarında da olabilmeli..
Yeni bir dünya kuruluyor ve bizim de bu yeni dünyada yerimizi şimdiden almamız gerek artık. Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi