Faruk Köse

Faruk Köse

Medreseleri açmadan Ruhban Okulunu açamazsınız

Medreseleri açmadan Ruhban Okulunu açamazsınız

“Engel yok, 24 saatte açılır” diyorlar. Siyasilerimiz, yazarlarımız, “sivil” toplum kuruluşlarımız, Diyanet İşleri Başkanımız ve ilaveten bilumum yaltakçılarımız “açılsın” diyorlar.

Ruhban Okulu’ndan söz ediyorum.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve parti sözcüsü Hüseyin Çelik, “insani ve İslami olarak ayıp” diyor. İslami eğitim kurumları olan medreseler hakkında tek söz etmeyenlerin, Ruhban okuluna gelince İslam’a atıfta bulunmasına ne demeli? Ruhban okulunun kapalı olması “İslami” değil de, medreselerin kapalı olması “İslami” mi?
Lozan Andlaşması’na göre, İstanbul’daki Rumlar ile Batı Trakya’daki Türkler’in hak ve yükümlülükleri hususunda “mütekabiliyet” esası var, ama Sayın Çelik’e göre “mütekabiliyet yanlış bir yaklaşım.” Zaten onun için değil mi ki AKP, azınlıkların vakıf varlıklarını iade etti, ama “müslüman çoğunluğun yağmalanan vakıf varlıkları” üzerinde yağmacılar oturmaya devam ediyor.
Ruhban okulunun kapatılmasını “hata” olarak gören Hüseyin Çelik, kapatan hiçbir yasa olmadığı halde medreselerin kapatılmasını “hata”lı bulmuyor olacak ki, açılmasına dair hiçbir kelam etmiyor. Üstelik, Ruhban okulunu “Lozan Andlaşması’nın gereği” sayacak kadar ileri gidiyor. Oysa Ruhban Okulu, 1971’de çıkarılan “Özel Yüksek Okulların Kapatılması” hakkındaki kanun gereği kapatılmıştı. Şimdi Çelik’in, “Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nda hiçbir hüküm olmamasına rağmen medreselerin kapatılması”na ses çıkarmazken, hiçbir maddede geçmemesine rağmen Ruhban Okulu’nun Lozan Antlaşması ile verilmiş özel bir hak olduğunu söyleyip, aynı Lozan Andlaşması’nda açıkça ifade edilen “mütekabiliyet” şartını “önemsiz” saymasına diyecek bir laf bulamıyor; vicdan sahiplerinin izanına havale ediyorum.
Kapatan yasa halen yürürlükte, ama Ruhban Okulunun açılması için “karar alınması” yeterliymiş. Oysa, kanunsuz olarak, fiilen kapatılan medreselerin açılması için “karar almaya bile gerek yok”, değil mi? O halde, önce medreselerin açılmasına dair bir adım atın da, bu ülkenin asli sahipleri olan müslümanların, bizzat kendi oylarıyla iktidara getirdikleri tarafından “öz yurdunda parya” muamelesine maruz kalmadığını anlayalım, değil mi?
Çelik, Türkiye’deki dindarları “empati” yapmaya davet ediyor. Tamam, görüştüğüm “dindarlar” empati yaptılar ve dediler ki, “Ruhban okulu açılabilir, ama önce medreseler açılsın; aynı esnada da Batı Trakya’daki müslüman Türkler için Ruhban Okulu’na mütekabil olacak İslami eğitim kurumunun açılması garanti altına alınsın.” Empatiden bu çıktı. Ne diyeceksiniz Sayın Çelik?
Çelik’e göre Türkiye’de gayrimüslimler “ötekileştirilmiş.” Gayrimüslimlerin sahip olduğu haklara müslümanlar bile sahip değilken bunu nasıl söylüyor, anlamıyorum. Biraz da müslümanlar mı “ötekileştirilse”, n’olsa?! “Cumhuriyet kurulduğunda İstanbul’da 100 binin üzerinde Rum vardı. Şimdi 1500 kişi kaldı” diyor. Şimdi ister misiniz, AKP, o giden 100 bin Rum’u İstanbul’a geri getirme gibi bir “insani” icraata kalkışsın. Artık İstanbul’daki 100 bin müslümanı da Anadolu bozkırlarında bir yerlere süreriz, ne yapalım!
Çelik’in politik açıklamalarını nasıl “toparlarız” diye düşünürken, göreve geldiğinden beri çizdiği farklı profille bizleri umutlandıran Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Fener Rum Patriği ile yaptığı görüşmede Ruhban Okulunun yeniden açılmasını istemesin mi? İyi, istesin istemesine de, biz, Sayın Görmez’in, “medreselerin açılmasına dair tek bir kelam” ettiğini bilmiyoruz. Etmişse de gözümüzden kaçmışsa, bu cümlemizi tashih ederiz.
Görmez’in Ruhban Okulu’na ilişkin “din özgürlüğü”ne atıf yapması “Ekümenik Patrik”i çok memnun etmiş. Patrik Hazretleri, Batı Trakya’da bir “İslami okul” açılması için baş sponsoru Yunanistan nezdinde girişimde bulunsa da, biz de Batı Trakya’daki “din özgürlüğü”nden memnun olsak, değil mi efendim?
Bu arada, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Türkiye’deki gayrimüslimlere karşı dini, tarihi ve ahlaki sorumlulukları olduğuna dair sözlerine karşı Sayın Görmez’e şunu soruyorum: Eğer “Diyanet İşleri”, T.C. için “yol işleri”, “su işleri”, “elektrik işleri” gibi bir “iş” olmanın ötesinde anlam ifade ediyorsa, Diyanet İşleri, müslümanlara karşı da “dini, tarihi ve ahlaki sorumluluklar” taşıyor olmalı, değil mi? O zaman, medreselerin açılması hakkında da birkaç kelam ediverseniz diyorum, fena mı olur?
Ruhban Okulu açılsın mı? Çok da umrumda değil, ama açılsa da olur, beni rahatsız etmez. Ancak, işte buraya yazıyorum, eğer AKP, medreselerin açılmasının yolunu açmadan Ruhban Okulu’nu açarsa, bunun hesabını millete veremez. Milletin vicdanında yıkılıp gider.
Beyler, kendinize gelin. Medreseleri açmadan ve Batı Trakya ile mütekabiliyet şartını işletmeden Ruhban okulunu açamazsınız. Eğer milleti hesaba katıyorsanız...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi