M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Sünnetsiz İslam Olmaz!

Sünnetsiz İslam Olmaz!

KİŞİ "Lâ ilahe illAllah" inancına sahip olsa bile, bunun yanında lisanen Muhammed Resulullah deyip kalben iman etmezse mü'min olmaz.

Kelime-i Tevhid iki parçadan oluşan bölünmez bir formülüdür.

Peygambere (Salat ve selam olsun ona) iman ve itaat etmek farzdır.

Peygamberin, yapışılması gereken Sünnetine yapışmak farzdır.

Peygamberimizin mütevatir ve sahih hadisleri de bir tür vahiydir (Gayr-i metluv vahiy). Çünkü Kur'anda Peygamber hakkında " O kendi hevasından konuşmaz" buyruluyor.

Peygamberimizin mütevâtir ve sahih hadîslerini inkar eden kafir olur.

Peygamberimizin Sünnetini hafife alan yahut istihza eden kafir olur.

Bize sadece Kur'an yetişir, Sünneti kabul etmeyiz diyenler açık bir dalalet=sapıklık içindedir.

Sünnet Kur'anın tefsiri ve şerhi mahiyetindedir.

Kur'anda mücmel geçilen konular, emir, yasaklar, hükümler Sünnetin ışığında anlaşılır.

İlmi ve icazeti olmayan cahiller, Kur'anı kendi nefis, heva ve re'ylerine göre yorumlasalar, bu yorumlarında isabet etseler bile günaha girerler.

Allah, Efendimizi öncelikle mü'minlere ve sonra bütün insanlığa en güzel örnek ve model olarak göndermiştir. Ona uyulmalıdır.

Bütün insanlık onun Ümmetidir. İnananlar Ümmet-i icabet, inanmayanlar

Ümmet-i dâvettir.

Allahın rızasını kazanmak ve ebedî saadete nail olmak için Resulullaha (Salat ve selam olsun ona) itaat ve biat etmek ve onun eteğine yapışmak gerekir.

Âlet ilimlerine, 'âli ilimlere, bilhassa hadîs ilmine vakıf olmayan, on binlerce hadîsi inceleyip ezberlemeyen, hadislerin nasih ve mensuhunu, tahsisleri, incelikleri bilmeyen kimseler onlardan din, fıkıh, Şeriat hükmü çıkartamaz.

Nasirüddin Albanî gibi icazetsiz kişilerin, hadîsleri hakkındaki söylediklerine itimad edilmez.

Albanî icazetli, ehliyetli Sünnî din alimi ve fakih değildir. Onun hezeyanlarını red, cerh, ibtal ve çürütme konusunda ulema ve muhaddisîn tarafından bazısı dört ciltlik ilmî reddiyeler yazılmıştır.

Sünnet yıkılır ve dışlanırsa fıkıh ilmi yıkılır. Fıkıh yıkılırsa İslam ism ve resmden ibaret kalır.

Bir konuda hadîs varsa ona itibar edilir, re'y ve heva ile hüküm verilmez.

Fukaha (müctehidlerin) sözü ile nass arasında bir uyumsuzluk görürlerse, mukallidler müctehid sözüne tabi olur. Çünkü cahillerin uyumsuzluk gibi gördüğü şey onların vehminden ibarettir. Nasih mensuh tahsis vs olabilir.

İslam dünyasını Protestanlaştırmak isteyenler Sünnete sinsice saldırıyor.

Sünnet ortadan kalkarsa Kur'anın doğru tefsiri yapılamaz.

Allah Kur'anda Peygamberimiz için "O size ne getirdiyse alın" buyurmaktadır.

Peygamberin getirdikleri: Emir ve yasakların, helal ve haramların açıklanması, Allahın rızasını kazanmak için nasıl ibadet edilecek, nasıl yaşanacak, dünya fitne ve fesatlarından, şeytanın tuzaklarından nasıl korunulacak, yeryüzünden nasıl güven, huzur ve selamet içinde yaşanacak, nefs-i emmare ile nasıl büyük cihad yapılacak, fuhşiyattan=azgınlıklardan nasıl uzak durulacak, Ümmet içinde birlik nasıl sağlanacak, çocuklar nasıl yetiştirilecek, kadınlara nasıl muamele edilecek... Ve daha bunlar gibi binlerce çare ve çözüm...

Sevgili Müslüman kardeşim:

Sünnet ve hadîs düşmanı şeytanların, yıkıcı reformcuların, dinde değişim, dinde yenilik isteyenlerin, light ve ılımlı İslamcıların tuzaklarına düşme.

Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz hazretlerinin hadislerini AB standartlarına, Feminizm ideolojisine, Batı medeniyetine, Fazlurrahman fırkasına göre ayıklamak küfürdür.

İslam'ın iki temel kaynağından biri Kur'an, diğeri Sünnettir.

Kur'ana ve Sünnete yapışan aziz olur, onları terk eden zelil ve rezil olur.

Allah Efendimizi alemlere rahmet olarak göndermiştir.

Onu ve sünnetini canımızdan daha fazla sevmeliyiz.

İhlaslı, takvalı, samimi, âbid, ehliyetli, icazetli büyük din alimlerinin Müslüman halk için yazdıkları hadis külliyatları (Mesela Riyazüssalihîn) başucumuzda durmalıdır ve onları devamlı okumalıyız. Okurken kendi kafamıza göre fıkıh hükmü çıkartmaya kalkmamalıyız.

Günlük hayatımızı Kur'ana ve Sünnete uygun hale getirmeliyiz.

Evlerimiz Sünnete uygun olmalıdır.

Lüksten israftan, şatafattan, ihtişamdan, debdebeden, israftan ve diğer beyinsizliklerden ateşten kaçtığımız gibi kaçmalıyız.

Otomobil alırken Efendimize sormalı, danışmalıyız. O bizim, ihtiyacımızın ötesinde lüks bir binit almamızı uygun görmez ve buna izin vermez.

Yemek yerken Sünnete uymalıyız.

Efendimiz bizim, hiç lüks ve ihtişamlı (!) turistik umre seyahati yapmamıza izin verir mi?

Biz elbette Resulullah ve onun Ashab-ı Güzini gibi olamayız ama yine de sınırları zorlamamalıyız.

Efendinmize sorar ve danışırsak, öğütlerini tutarsak Fir'avun, Nemrud, Neron gibi çılgınca bir hayat sürmeyiz.

Ramazan geliyor. İçkili, fısklı fücurlu lüks otellerde lüks iftarlar yapmanın caiz olup olmadığını Efendimize soralım.

Efendimizin müjdelerine, uyarılarına, ihtarlarına, emir ve yasaklarına, öğütlerine kulak verelim.

Mesela ne buyuruyor: Fakirlerin çağırılmadığı ziyafetleri tenkit ediyor. O halde iftar ve diğer ziyafetlerimize hiç olmazsa bir temiz fakir çağıralım.

Efendimiz bir hadisinde "Mü'min bir mideyle, kafir yedi mideyle yer buyuruyor" Bunu da dikkate alalım.

Efendimiz "Doğudaki bir Müslümanın ayağına diken batsa Batıdaki Müslüman onun acısını yüreğinde hisseder" buyuruyor. Suriye'de, Arakan'da, nice başka ülkede Müslümanlar tavuk gibi boğazlanırken biz ne yapıyoruz?

Efendimize edilen salat ü selamların kendisine ulaştırılacağı, onun selamlarımıza karşılık vereceği bildirilmiştir. Efendimizin bizim için dua etmesini istiyorsak onun Sünnetine uyalım.

Onun hayır dualarına nail olmak ne büyük saadettir.

Salat ve selam olsun ona.

* (İkinci yazı)

On Bir Ölçü

BİR ülkenin, bir halkın, bir devletin halinin iyi, orta veya kötü olduğu şu ölçülerle anlaşılır:

* Birincisi mimarlık ve şehirciliktir. Binin bir helikoptere, böyle bir lüksünüz yoksa şehir hatları vapuruna oturup seyredin ve şu İstanbulun mimarlık ve şehircilik rezaletine bakın. Dünyanın en güzel şehrini ne hale getirmişiz. Bereket eski Padişahlar büyük camiler yaptırmışlar da haysiyetli birkaç bina görebiliyorsunuz.

* İkincisi: Lisan ve edebiyattır. 1928'den önce yazılmış Türkçe kitapları, belgeleri okuyamayan cahil bırakılmış bir toplum... Atalarının, dedelerinin mezar taşlarını da okuyamıyor... Dilde devrim yaparak lisanı bitirmişler, sığır diline çevirmişler. Milyonlarca vatandaş ünlemlerle konuşabiliyor ancak. Aha oho moho... Yuh be... Amma da kral be... Çüş be... Ulan ben seni... Böğürtüler... Homurtular... Bazen iniltiler...

* Üçüncü kıstas: Binin bir tramvaya, metroya, otobüse ve gözlemleyin. On sekiz yaşında taş gibi bir delikanlı oturuyor, yetmiş yaşında ihtiyar onun yanında ayakta seyahat ediyorsa ve bu durum genelleşmiş ve normal hale gelmişse o toplum bitmiştir.

*Dördüncü ölçü: Her yıl yayınlanan uluslararası temizlik ve şeffaflık rapor ve anketlerinde Türkiye'nin hangi sırada olduğuna ve hangi notu aldığına bakınız. Notu 10 üzerinden 5'in altındaysa durumu berbat demektir.

* Siyasetine bakınız: Temiz mi, kaliteli mi yoksa kirli ve vasıfsız mı?

* Beşinci ölçü: Trafiğine bakınız. Anarşi ve kaos içindeyse, sık sık korkunç kazalar oluyorsa, sıkışıklıktan halk çıldıracak hale gelmişse, her gün trafiğe binlerce yeni oto çıkarken yollar aynı kalıyorsa, çare ve çözüm üretilemiyorsa o ülke iflas etmiş demektir.

* Altıncı ölçü: Toplumun israf durumuna bakınız. Eğer şu ülkede her gün evet her gün altı milyon ekmek çöpe atılıyorsa, o ülke başına gelecek afet ve belalara hazır olsun.

* Yedinci ölçü: Yüz kızartıcı ayıplar, günahlar, fısk ve fücurlar, çirkinlikler, azgınlıklar Allahtan korkulmadan, kullardan utanılmadan küstahça âşikâre rezilce işleniyorsa çok kötüdür o ülkenin hali, çok karanlıktır istikbali.

* Sekizinci ölçü: Kadın hak, hürriyet ve haysiyetleri ayaklar altına alınmışsa, devlet TC başlıklı fahişe vesikalarıyla birtakım bedbaht kadınların genelevlerde para karşılığında seks yapmasına izin veriyorsa, bundan KDV ve gelir vergisi alınıyorsa, genelev imparatoriçesi Madam'a devlet büyüklerinin de katıldığı resmî törenlerle vergi rekortmenliği ödülleri verilmişse...

* Dokuzuncu ölçü: Dere yataklarına dev binalar yapılıyor ve buraları seller basınca vatandaşlar boğulup ölüyorsa...

* Onuncu ölçü: Halka satılan gıda maddelerinin, meşrubatın, meyve ve sebzelerin içinde üç yüzden fazla kimyevî madde, boyla, aroma, hormon vs varsa... Mısır şurubuna boya ve aroma katılarak sahte bal üretilip satılabiliyorsa... Yüzlerce domuz çiftliğinde domuz üretilip halka daha diye yediriliyorsa... Müslüman halka eşek eti yediriliyorsa... Etin kilosu 25 lira iken pazarlarda kilosu 9 liradan sucuk satılabiliyorsa...

* On birinci ölçü: Terör şehitleri içinde bir tek kodamanın, büyük adamın, nüfuzlu ve zengin kişinin, holding sahibinin oğlu yoksa, ölenlerin hepsi fakir ve fukara çocukları ise...

Şimdi bu satırları yazdığım için birileri bana münafık diyecekmiş... Desinler!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi