Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Mecanin-i Kütüb

Mecanin-i Kütüb

Cumhuriyet öncesi münevverlerinden Ali Emirî’den sonra, kitap yazıcı, araştırmacı ve toplayıcılığı ile büyük şöhret sahibi olan İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ı da (l87l-l957) yâd etmek bir hakikatin teslimidir. Birçok tarih ve hâl tercümesi yazım komisyonlarındaki resmî görevlerinin yanında onlarca kitap araştırmasını da birlikte yapan velut bir şahsiyettir. Osmanlı devlet adamları, şâirleri, mûsikişinasları ve hattatları üstüne hâl tercümesiyle eski eserleri inceleme kitapları yazan İbnülemin, ayrıca anlatılmaya değer kitap düşkünlüğü ve usanmak bilmez kitap arayıcılığı şöhret sahibidir.

Bir devlet adamının veya bir âlimin hâl tercümesini yazabilmek için o dönemde Trabzon, Erzurum, Diyarbakır, Mekke, Medine gibi tarihî birçok şehirlere kadar uzanan yazışmalarla kitap ve kaynak araştırması yapan bir kitap allâmesidir. Ali Emirî’den sonra bu ülkede tek başına en büyük kütüphaneye sahipti. 1953’te üniversiteye bağışladığı kütüphanesi milletlerarası bir hazine değerinde olduğu söylenir. Ahmet Hamdi Tanpınar onu şöyle tavsif eder:

“Toplamak, tasnif etmek ve dikkatle saklamak. Böylece koleksiyon yavaş yavaş teşekkül edince, boşluklar kendiliğinden meydana çıkar. İşte o zaman arama ve bulma başlar. Bazı kuş yuvaları gibi en dağınık ve birbirine yabancı unsurları ifrazlarıyla birleştirerek, bütün bir kütüphane hazırladı.” Tanpınar, bir başka yazısında da, “bir âlim çalışması ve sabrıyle, bir koleksiyoncu merakını baş başa götürmesi- çünkü onun için vesikalar ve kitaplar sadece bir ilim vasıtası değil, bir aşk mevzuudur- doğrunun, faydalının uğruna sarf edilmiş bütün ömrünü bilgi toplamak, meseleler vaz’etmek ve halline çalışmakla geçirmiştir.”

“KÜTÜPHANELERDEKİ KÜTÜPHANE”

Tarihin meşhur kitap kurtlarını ve “ayaklı kütüphanelerini” araştırıp kitap eden Dursun Gürlek ustanın yazdığına göre, âlimliğinin yanında kitap okuyuculuğu ve hafızası ile meşhur İstanbul Beyazıt Kütüphanesi’nin “hafız-ı kütübü” olan mütevazı müderris İsmail Saib Sencer’i de (1873-1940) yâd etmek boynumuzun borcudur.

Müsteşrikler tarafından “kütüphanelerdeki kütüphane” nâmıyla yâdedilen ve hiç evlenmeyen Sencer vefatına kadar kütüphanedeki odasında kitaplar arasında ömrünü tamamlamış devrinin şeyhülkitabı’dır. Beş dil bilen Sencer’in, İstanbul kütüphanelerinin bütün kitaplarını ezbere bildiği anlatılıyor. Sorulan bir bahsin hangi kütüphanede, hangi kitapların hangi bölümlerinde olduğunu ve bâzan sayfalarını da tereddüt etmeden bilen gerçek bir kitap âllamesidir.

Osmanlı zamanının ünlü âlim Katip Çelebi’nin, onun yanında bir tilmiz olarak kalabileceğini, Çelebi’nin Keşfü’z Zûnun adlı meşhur kitabının bazı yerlerini tashih ettiğini kaynaklardan öğreniyoruz. Sühely Ünver, “Kendi devrinde onun okumadığı kitap kalmamıştır” diyor.

“BİZİM LEYL’MIZ DA KİTAPLARDIR…”

Cumhuriyetin ilk neslinden Mahir İz Hoca da âlimliğinin yanında kitap mecnunları arasında zikredilir. Onun şu sözü kitap tiryakilerini, ağyarını mâni efradını câmi bir şekilde târif eder:

“Bostan ve Gülistan yazarı, ‘eğer Mecnun’un yanında oturursanız Leylâ’dan başka söz duyamazsınız’ der. Bizim Leylâ’mız da kitaplar olduğu için her gittiğimiz yerde döner dolaşır, sözü kitaplara getiririz. Kitaplardan bahsederken âdeta Mecnunlaşırız. İşte kitap muhabbetinin ön saflarında yer tutanlara mecanın-ı kütüp, yani kitap delileri denmesi bu sebeptendir.”

Büyük âlim ve kitap sevdalısı İbnü’l Cezvî, ilim ve kitaplarla geçen hayatı boyunca yazdığı eserlerde kullandığı kalemlerin yontulmasıyla çıkan talaşları biriktirerek bu talaşların, vefatında gasil suyunun ısıtılmasında kullanılmasını vasiyet etmiştir. Vefatında vasiyeti yerine getirilmiş ve biriktirdiği kalem talaşları gasil suyunu ısıtmada kullanılmıştır.

İBNİ RÜŞD’ÜN ÖMRÜ BOYUNCA KİTAP OKUMADAN ÖNCE GEÇEN İKİ GECESİ VAR

Kitap sevdalısının uç beylerinden Endülüslü İbn Rüşd’ün hayatı boyunca kitap okumadan geçen yalnızca iki gecesi bulunmaktadır. İlki evlendiği gece, ikincisi ise babasının vefat ettiği gecedir.

Şimdi de tarihin en cezbeli kitap tiryakisini tanıyalım. İslâm âlimlerinin içinde en ağır dil âlimi el-Câhız ilim aşkıyla kitapların peşinde koşan en fedakâr kitap ve ilim ehli bir zâttır. Kitap almaya parası yetmediği zamanlarda kitapçı dükkânlarını geceleri kiralayarak kapıyı üzerine kilitletip ertesi günü dükkân açılana kadar arzu ettiği kitapları okuyan biri. Onun vefatı da kitaplarla geçen hayatına benzer. Kitapları etrafını çevirecek biçimde yüksekçe dizerek arasında oturup çalışmayı severdi. Bu şekilde kitapların arasında hasta bir hâlde çalışırken kitap ciltleri üzerine yıkılarak ölümüne sebep olur.

“KİTAPLARIM ISLANMASIN DİYE ÜZERLERİNE KAPANDIM”

Bir kıssadan aldığım şu hadisede kitapseverliğin faydası ne kadar ibretli ve hikmetli verilmiştir. Dokuzuncu asrın ünlü hafızlarından Şâzegûnî, İsfahan’da vefat eder. Vefatından sonra bazı dostları onu rüyalarında görürler. “Allah sana nasıl muamele etti” diye sorarlar. O da “beni bağışladı” der. “Hangi amelinle?” derler. “İsfahan civarında yağmura yakalanmıştım. Yanımda kitaplarım da bulunuyordu. Kapalı bir yer aradım bulamadım. Kitaplarım ıslanmasın diye üzerlerine kapandım. Bundan dolayı Cenab-ı Hak, diğer insanlar içerisinde beni bağışladı” der.

OKURKEN UYKUSU GELMESİN DİYE SAÇLARINI DUVARA ÇİVİLEYEN ÂLİM

Kelâm ilminin akılcı ekolünden İbn Teymiye kitap okuma tiryakisi ve bu sayede büyük âlim olmuş birisidir. Okumaya oturmadan önce, çok uzun saçlarının bir ucunu sırtını dayadığı duvardaki çiviye asarmış. Böylelikle okurken uykusu gelip başı öne düştüğünde saçlarının gerilmesiyle acı duyar ve uyanık kalmasına sebep olurmuş. Bu şekilde sabahlara kadar kitap okumaya devam edermiş.

Büyük fetihlerin sahibi Yavuz Sultan Selim’in bir kitap tiryakisi olduğunu yoldaşı ve danışmanı Hasan Can’ın tarihe geçmiş sözlerinden öğreniyoruz: “Gözünden hiç kitap gitmezdi. Daima okurdu, uykuya ve yemeğe rağbet etmezdi.” Fetihlerin sultanının, Mısır seferine çıkarken üç katır yükü kitabı da beraberinde götürdüğünü, şehzadeliğinde de çok az uyuyup vaktinin çoğunu kitap okumaya ayırdığını öğrenince, demek ki kitap tiryakiliğimde bir anormallik yok diye sevinmiştim.

Birçok sahadaki büyük insanların çoğu hep kitap sevdalısı çıkıyor. Mısır’ın 1950’li yıllarında İslâmî düşüncelerinden dolayı idam edilen müfessir ve fikir adamı Seyyid Kutup günde on saat okurmuş.

“KİTAP KADAR İYİLİKSEVER BİR KOMŞU, İTAATLİ BİR ARKADAŞ, KAVGADAN UZAK TUTAN BİRİSİNİ TANIMIYORUM”

İbni Arabi Hazretlerinin kitap severliği ise mermerlere kazınarak çağlara okutulması gereken sözler çapındadır. Kitabın hususiyetlerini ondan dinleyelim:

“Hayatımda kitap gibi, cübbenin yenine sığabilen bir bağ, kucakta taşınabilen bir bahçe, ölülerle konuşan ve dirileri konuşturan bir şahıs görmedim. Ancak seninle birlikte yatıp kalkan ve sadece senin hoşlandığın şeyleri konuşan, sır sahibinden daha fazla sır saklayan, emanet sahibinden fazla emaneti muhafaza eden uysal bir dost başkaca var mıdır? Onun kadar iyilik sever bir komşu, insaflı bir dost, itaatli bir arkadaş, mütevazı bir hâldaş, bıktırıp usandırmayan, kötülük yapmaya imkân vermeyen, kavgadan uzak tutan ve kıtâlden alıkoyan birisini tanımıyorum.”
-------------------------------------------

İLÂVE YAZI:

GÖNLÜME DÜŞENLER

Mithat Durmaz; lüzumsuz konuşma âfetinden korunmuş hasbî bir dost. Nizam-ı âlem Türklerinden. Fikir Dükkânı’nın, yani Mekteb-i İrfan’ın müdavimlerinden. Haddim değil ama fakîrin kolundandır. Aziz muarızım Cüneyt’in tahrik ve telkinlerine rağmen aleyhimde olmadı. Gerçi bu güzel dosta aleyhimde olabileceğine dair rıza ile izin vermiştim. Öyle ki mevsimler ve zaman bile çizgisini bozar, fakat bu gönül dostu çizgisini bozmaz. Yıllardır Fikir Dükkânı’na mahallî cerideleri bir dâva titizliğiyle getirmesi onun istikrar ve sadakatini gösterir. Sorulmadan konuşmama edebi bilindiği içindir ki bir vakit, Hocamgil onu konuşturmak için, fakîri kastederek “filan kişinin aracıyla gelip giderken neler hissediyorsun?” şeklinde zarf atarlar ve o munis dostun dili açılır, “Arabayı sürerken sağa sola sürüyor, arada bir kaldırıma çıktığı da oluyor, onunla geliş gidişlerimde üç kulhüvallâhü, bir elham okuyorum…” diyerek, hem dostları, hem de bu mânalı aleyhle fakîri kalben sevindirip güldürür. Dostluğun pîrleri ondan râzı olsun.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi