Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Aziz Nesin, Madımak’tan nasıl kurtuldu?

Aziz Nesin, Madımak’tan nasıl kurtuldu?

O “can alıcı” soru, herhalde bundan sonra da sorulmaya devam edilecektir...

Malûm; soruyu soran, Yeni Şafak’tan Osman Özsoy’du ve sorusu şuydu:
“Bir yer ateşe verilse yangın mahallinden gençler mi daha rahat kaçabilir, yoksa yürürken başkasının yardımına ihtiyaç duyacak kadar yaşlı olanlar mı?

‘Elbette gençler’ dediğinizi duyar gibiyim. Ama bunun tersinin gerçekleştiği bir olay oldu ülkemizde. 78 yaşındaki dede hem de kaldığı otelin üst katlarında bulunduğu halde yangından kurtuldu ama otuzlu yaşlardaki 35 kişi yangında can verdi.

78 yaşındaki Aziz Nesin yanan otelden çıkabiliyor da, çoğu 40 yaşın altında olan diğerleri nasıl oluyor da ölüyorlar?

Bunlar yangına uykuda yakalanmıyorlar ki, kaçamasınlar...

Olay gündüz oluyor.

Benim sorum şu:

40 yaşın altındaki bir kişi bir yangın anında 4-5 katlı binada yanarak ölmeyi mi göze alır, son anda atlayarak kurtulma şansını mı?”

Sahi; “78 yaşındaki Aziz Nesin” sağ kurtulurken, “gençler” niye öldü?..

Bir kısmı “BBP binası”na sığınırken, diğerleri niye “ölmeyi” tercih etti?..

Bunda, Erdal İnönü’nün; “Sakın otelden ayrılmayın, sizi kurtaracağız” teminatının bir rolü var mı acaba?..

Yoksa, işin içinde “daha başka sebepler” de var mı?..

KULLANILDI MI?

Öyle ya;

“Madımak rantçıları”nın ifadesine göre, “33 aydının cayır cayır yandığı”(!) bir olayda, Aziz Nesin’in de, hiç olmazsa bir yerlerinde “yanık” izi veya en azından yüzünde bir “is” olmalı değil miydi?..
Aziz Nesin’in, Madımak’tan, hem “sağ”, hem de “sapasağlam” kurtulması, insanda ister istemez “kuşku”lar uyandırıyor!..

Aklıma gelen ilk soru şu:

“Aziz Nesin kullanıldı mı?..

Kullanıldıysa, kim kullandı?”

Bu soru aklıma geliyor çünkü, Aziz Nesin’in bir özelliği de “Eski MİT elemanı” olmasıdır!..
“Acaba” diyorum;

“Madımak olayını tepe tepe kullanmak isteyenler MİT’çi Aziz Nesin’den mi faydalandı?..”
Çünkü Efendim;

Doğru Haber’den Hüseyin Kaya’nın da dikkat çektiği gibi;

“Madımak olaylarının başlangıç tarihleri, tüm Türkiye’de hukuk dışı, kirli bir savaşın başlama tarihleridir.

Yargısız infazların, kaçırıp kaybetmenin, işkencenin en revaçta olduğu dönemdir o dönem. Aydın, yazar ve sanatçıların “yakılarak öldürüldüğü” bir Türkiye’de toplum mühendisleri tarafından yeni bir dizayn süreci başlatılmıştır.

Süreç, Türkiye’yi 28 Şubat karanlığına kadar taşımıştır.”

İşte bu “fitilin ateşlenme” tarihi de, ne yazık ki “Madımak olayları” olmuştur!..

Öyle görünüyor ki;

“En büyük rol” de, 78 yaşındaki Aziz Nesin’e verilmiştir!..

Yani, geçmişte “bazı olaylarda kullanılan” Aziz Nesin, bu defa da Madımak’ta kullanılmıştır!..

Belki bilerek,

Belki farkında olmadan!..

SABAHATTİN ALİ CİNAYETİ!

Herhalde hatırlarsınız;

AK Parti Gaziantep Milletvekili ve aynı zamanda Star yazarı olan Şamil Tayyar, bundan 1 ay kadar önce, yani 13 Haziran 2012 tarihli “Aziz Nesin derin MAH’sül mü?” ve 15 Haziran 2012 tarihli “İşte Aziz Nesin belgesi” başlıklı yazılarında, Aziz Nesin’in; adı sonradan MİT olan MAH’ta çalıştığını ve “maaş” aldığını yazmıştı...

Şamil Tayyar diyordu ki;

“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Sabahattin Ali’yi CHP öldürttü” diyerek solda ezberi bozmuştu.

Ya tetikçi?

O da gün ışığına çıktı gibi...

Dönemin tanınmış gazetecilerinden Kemal Bayram’a ait “Sabahattin Ali Olayı” isimli güncellenerek piyasaya yeni sürülen kitapta, İstihbarat teşkilatı (MAH) mensubu Ali Ertekin, 1948 yılında cinayeti nasıl işlediğini anlatıyor.

Parçaları birleştirelim.

1950 öncesi Milli Şef döneminde CHP, muhalif kimliğiyle bilinen Yazar Sabahattin Ali’yi şimdi MİT olarak tanıdığımız MAH mensubu bir tetikçi tarafından katlettiriyor.

“Ben öldürdüm” diyen tetikçi Ali Ertekin’in itirafı, bu kitap kaynak gösterilerek, bazı internet sitelerinde yer aldı. Kitabın satır aralarında kalan ve haberleştirilmeyen önemli bir ayrıntı daha vardı.

İddia o ki;

Sabahattin Ali ile birlikte Markopaşa dergisini çıkaran Aziz Nesin, bu derin cinayeti önceden bilenlerden biridir. Cinayet kamuoyuna yansımadan 15 gün önce Aziz Nesin Emniyet’e çağrılıyor, Ali’nin eşyaları ve ceset parçaları gösterilerek teşhis etmesi isteniyor.

Karikatürist Mim Uykusuz anlatıyor: “Aziz geldi bir gün. Aziz dedim gördün mü gazeteyi? Gördüm dedi. Yahu dedim müthiş bir şey bu. Ben olayı 15 gün önceden olayı biliyorum dedi. Emniyete aldılar, sorguya çektiler dedi. Meğer 15 gün önce olmuş mesele.”

AZİZ NESİN BİLİYORDU


Gazeteci Kemal Bayram soruyor:

“Mesele ne?”

Devam ediyor Uykusuz:

“Sabahattin Ali’nin öldürülmesi meselesi. Gazeteler yazmadan Aziz Nesin 15 gün önceden biliyordum diyor.”

Gazeteci Bayram daha sonra Nesin’e gidiyor, aldığı cevap şu:

“Konuyu kendime de saklıyorum. Günü gelince yazacağım elbette. Sabahattin Ali’nin de kişi olarak kusurları, eksikleri, yanlışları vardı... Hem Sabahattin’i MİT öldürtmedi. Kişisel kusurları sonucu oldu başına gelenler. Devletin yetkili organlarının bir kişiyi öldürtmek için tuzak kuracağına inanmıyorum ben. Markopaşa’yı ben çıkardım. Sabahattin sadece yazı yazardı. Yazdıkları için devlet bir adamı niye öldürtsün? Beni neden öldürtmedi?”

Aziz Nesin, Sabahattin Ali’nin öldürülmesini neredeyse “hak etti” demeye getiriyor, “devlet adam öldürtmez” diyor.

Sorusu manidar:

“Beni neden öldürtmedi?”

Bu ifşaatı okurken 1993 yılındaki 2 Temmuz Sivas katliamı geldi aklıma... Hayatını ateşten zor kurtarmış, kendisiyle ilgili epeyi senaryo üretilmişti.

Nasıl bir ruh halidir, anlamak mümkün değil. Aynı dergide birlikte çalıştıkları yazar arkadaşı öldürülüyor, önceden öğreniyor kendine saklıyor, sonra cinayetin üzerine gitmek yerine devleti aklamaya çalışıyor!

Şimdi iyiden iyiye kaygılanmaya başladım, kafama takıldı:

Acaba Aziz Nesin, derin devletin MAHsülü olabilir mi?

Kimbilir...”

MAH’A ÇALIŞIYORDU!


Son yazımda 1948 yılında öldürülen Yazar Sabahattin Ali olayından hareketle “Aziz Nesin derin MAH’sül mü?” diye sormuştum. Değişik tepkiler aldım, hafızalar canlandı, eski defterler açıldı.
Geçen yıl 101 yaşında hayatını kaybeden MİT Mensubu Neşet Güriş’in 2007 yılında TEMPO Dergisi’ne verdiği röportajı hatırlatanlar oldu.

O röportajda bakın Güriş ne diyordu: “Aziz Nesin komünist olarak bilinen biriydi, biraz da onlara çalışıyordu. Türkiye’ye karşı da kırgındı. Teğmenken bazı haksızlıklar görmüştü. Solcu oldu. Onun bilinmeyen bir tarafı vardı: Milli Emniyet’e (MAH) çalışıyordu.”

Devamı var:

“1935-36 senesinde ben kendisine, Beyazıt Soğanağa Mahallesi’nde terk edilmiş bir konağın odasına (MİT’in) aylığını götürüyordum.”

Güriş, bir de ilginç anekdot aktarmış:

“Komünistleri çok hırpalıyorlardı. Aziz Nesin’i de yakalamışlar, fena hırpalamışlar ama konuşturamamışlar. Emniyet Müdürü Ahmet Demir de dövmüş, o esnada Aziz Nesin, ‘Ben MİT için çalışıyorum’ demiş, ‘Nee, namussuz, bize haber vermezsin haa’ diyerek iyice dövmüşler. Hastanelik olmuş. Sonra bana ‘Nedir başıma gelen, sizdenim dedim yine dayak yedim’ diye dert yanmıştı. Ne gibi görevler yaptı bilmiyorum, ama yaptı ki bir şeyler MİT para veriyordu.”

İnsanın inanası gelmiyor, Aziz Nesin gerçekten MİT ajanı olabilir mi?

Aziz Nesin’in hatıralarında o güne dair şu not var:

“Emniyet Müdürlüğüne iki sivil polisle birlikte girdik. İkinci katta bir odaya girdik. Bu odada on kadar memur, masaya yığılmış evrak ve kitaplar üstünde harıl harıl çalışıyordu. Bu odadan ikinci geniş bir odaya geçtik. Karşımda iki adam vardı. Biri deri ceketli, iriyarı, kabak kafalı, ablak suratlı, arkasındaki şişkinlikten kıç cebinde tabanca olduğu anlaşılıyor. Ayakta ve bir ayağı sandalyenin üstündeydi. Sonradan öğrendim ki, bu İstanbul Emniyet Müdürü Ahmet Demir’miş”

Ya sonra?

İşte devamı:

“Ahmet Demir, odasına girer girmez, sen misin Aziz Nesin diye sordu. Genellikle tanımayanlar beni iriyarı zannederler de, sonra ufak tefek olduğumu görünce şaşırırlar... Ahmet Demir de onun için böyle soruyor sandım! Açık bulunan ceketimin önünü ilikleyerek Ahmet Demir’e yaklaştım ve evet, benim dedim. Söz ağzımdan çıkar çıkmaz yüzümde müthiş bir şamar şakladı. Ne olduğumu, neye uğradığımı şaşırdım. Bu tokadın arkasından Ahmet Demir, ulan it, sen misin o, vatanı satacak olan diye bağırdı.”

17 gün boyunca bu ağır sorgulamanın sürdüğünü anlatan Aziz Nesin, nasıl serbest bırakıldığını şöyle açıklıyordu: “17 gün sonra salıverdiler. Bugün bile niçin tuttuklarını bilmiyorum, sanırım onlar da bilmiyor...”

TEŞKİLATIN ADAMI

Şimdi sıkı durun...

Herkes eski defteri açınca ben de açtım. Aylar önce gazeteci arkadaşım Abdullah Kılıç’tan aldığım belgeyi, arşivimden çıkardım. Soğuk damgalı belge, 1946 yılında Emniyet tarafından hazırlanmış bir istihbarat notu.

Nottan anlıyoruz ki, Aziz Nesin gözaltına alınınca verdiği bilgi üzerine MAH’la irtibat kuruluyor, Emniyet Müdürü Ahmet Demir’e atfen şu not düşülüyor:

“Sanıklar arasında solcu olarak tanınan Aziz Nesin de vardır. Bu şahıs Ses gazetesinde hükümet aleyhinde yazılar yazmakta idi, aynı zamanda Milli Emniyet’in adamı olduğu anlaşılmıştır. Milli Emniyet müfettişi Celal Korel ile henüz bu mevzu üzerinde görüşülmedi.”

Emniyetin istihbarat notuna göre Aziz Nesin, eski adı MAH yeni adı MİT olan teşkilatın adamıymış!

MİT mensubu Neşet Güriş meğer boşuna konuşmamış!

Hani Mehmet Eymür demişti ya; MİT’e çalışan çok gazeteci var... Açıklansa birçok efsane kestaneye dönecek.”

Şamil Tayyar’ın bu yazdıklarını hatırlayınca, o sorunun cevabını şimdi çok daha merak eder oldum.

“Cayır cayır yanan Madımak Oteli’nden 78 yaşındaki Aziz Nesin kurtulurken, 30-40 yaşlarındaki insanlar nasıl öldü?”

Kimbilir, belki de;

“Kurtarılması” gerekiyordu!..

Öyle ya;

“Görev”ini yapmıştı!..

Mı acaba?!?..

Şu “ifade”ler bir alınsa, şu “otopsi”ler bir yenilense de öğrensek!..

Hele sabredin... Az kaldı!..


Sivas-Malatya... Hep aynı taktik!

Biraz yenileyin kendinizi... Eğer kendinizi yenileyemiyorsanız bari “taktik”lerinizi yenileyin... Hep aynı taktik, hep aynı taktik?..

Sivas’ta ne yaptıysanız, şimdi de Malatya’da aynısını tekrarlıyorsunuz!.. Sivas’ta bastınız kuşunu, insanların bir kısmını vurdunuz!.. Birçoğunun kurtulması mümkünken, talimat verdiniz; “Terk etmeyin oteli!”... Onlar da dumandan zehirlendi!..

Sonra da höykürmeye başladınız; “Sivas’ta 33 aydınımızı cayır cayır yaktılar!”... O “aydın”ların arasında “12 yaşında çocuklar” ve “gâvur gazeteciler” de vardı ya, neyse!..

Amacınız, bir “Alevi-Sünni çatışması” çıkarmaktı... Ama, bu millet oyuna gelmedi, numaralarınızı yemedi...

Malatya’da bir olay olmuş... Yine aynı numara, yine aynı taktik... “Acaba, Sünnilerle Alevileri karşı karşıya getirebilir miyiz?”

Neymiş; “Malatya’nın Doğanhisar ilçesi Sürgü beldesinde Alevi bir aile ile Ramazan davulcusu arasında tartışma yaşanmış... Tartışmanın yaşanması üzerine 200 kişilik grup, Alevilerin yaşadığı mahalleye doğru tekbir getirerek yürümüş”müş!..

Ulan alçak oğlu alçaklar!.. “Bir gün öncesini” niye yazmıyorsunuz!.. Alevi ailenin, o davulcuya; “Bugün davul sesini, yarın ezan sesini kestireceğiz!..” dediğini niye yazmıyorsunuz?.. Dahası, o Alevi ailenin, aşağı inip “davulcuyu dövdüğünü” niye yazmıyorsunuz?..

Bunları yazmamakla, güya “Alevilere iyilik” ettiğinizi sanıyorsunuz, oysa “ülkeye kötülük” ediyorsunuz!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi