D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Halep’te “Nâbî yılı” olur mu?

Halep’te “Nâbî yılı” olur mu?

Bu sene ünlü bestekârımız “Büyük” Itri’nin ve büyük şairimiz Nâbî’nin yılı. UNESCO bundan 3 asır önce, 1712’de vefat eden bu iki büyük şahsiyetimizin 2012’de anılması için karar aldı.

Nâbî Urfalı, 24 yaşına kadar doğduğu şehirde yaşamış. Sonra İstanbul’lu olmuş. Sonra Halep’li. Nihayet âhir ömründe İstanbul’a dönmüş ve “Sultanüşşuara” olarak “Darüssaltana”da vefat etmiş...

Nâbî’yi kim anar?

Önce şehirleri göz önüne getirelim. Tabiî ilk Urfa akla gelmeli. Bu şehir ve bu şair hep birbirini çağrıştırır. Sonra Halep. İstanbul da onun şehirlerinden ama, bu ikisi için bilhassa önemli.
“Nâbî yılı” ilân edildiğinde sevinmiştik. Bu vesile ile “Halep’te Türkçenin en büyük şairlerinden birini anarız, o şehrin kültür ve ilim adamları ile birlikte oluruz” diye düşünmüştük.

Mevlâna’nın 700. Yılında Halep’te Türkiye Yazarlar Birliği Halep Üniversitesi ile bir toplantı yapmıştı. Bu güzel başlangıç böylece sürdürülür ümidindeydik.

Arşın burada ama Halep de orada!

Şu anda Halep tarihinin en zor günlerini yaşıyor. Çökmekte olan Baas rejimi Halep üzerinden varlığını ıspat etmeye çalışıyor. Bütün gücünü kullanarak şehri karadan, havadan bombalıyor...
Evliya Çelebi, ünlü Seyahatname’sinde Haleb’i şöyle tarif ediyor: Evsaf-ı nazargâh-ı enbiya, taht-ı hulefa, şehr-i azim ve belde-i kadim kal’a-i Halebü’ş-şehba/Peygamberlerin baktığı, halifelerin oturduğu, büyük şehir ve kadim belde akçıl (boz) Halep kalesi... (“Halebüşşehba”, yani Karahisar, Akhisar, Akçakale, Bozöyük nevinden bir adlandırma; yani “Akçahalep”!)
Allah Haleb’i, o büyük medeniyet merkezinin güzel eserlerini ve güzel halkını tez zamanda bu canilerden halâs eder inşaallah.

Ne diyor Nâbî:

Bağ-ı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz _Biz neşatın da gamın da ruzgârın görmüşüz
Nâbî Urfalı, İstanbul’da da gençliğinde ve yaşlılığında (kısa süre) yaşamış. Ama en verimli devrini Halep’de geçirmiş. Bir şaheser olan Divan’ını orada tertiplemiş, Hayriye ve Hayrabad mesnevilerini orada yazmış. Divan edebiyatının en büyük birkaç şairinden biri olan Yusuf Nâbî, hikemî tarzın en büyük üstadı olarak görülüyor. Onun güçlü takipçileri, Koca Ragıp Paşa ve 19. Yüzyıldan Ziya Paşa. Nâbî’nin şiirleri, hikmetli söz olarak da dillerde dolaşmıştır yüzyıllarca. Oğlu için yazdığı nasihatname kitabı Hayriye, Osmanlı öğretim sisteminin vazgeçilmez eserlerindendir.
Nâbî, Halep’te bulunduğu sıralarda, şiirimizin başkenti, bir süreliğine Halep olmuştur. Nâbî’nin İstanbul’da karşılanışı bu görüşü doğruluyor. Döneminde Nâbî’den sonra ikinci önemli şair sayılan Sâbit, onun İstanbul’a gelişini Baltacı Mehmed Paşa’ya sunduğu “ramazaniye”de şöyle ifade ediyor:

Yükleyip taze kumaş-ı Haleb-i mânayı

Geldi İstanbul’a şehbender-i mülk-i irfan

Hem siyaset hem ticaretle meşgul olan tâcirlere o zamanlar “şehbender” denilirmiş. Sâbit, bu beyitte şöyle söylüyor: Mâna Haleb’inin taze kumaşını yükleyerek irfan mülkünün şehbenderi İstanbul’a geldi...

Aleaddin Sâbit bir başka şiirinde, Nâbî, dolayısıyla Haleb’in şiir sanatındaki önemini şöyle vurgulayarak hayıflanır:

Kumaş-ı men-zuhur-ı marifette şimdilik Sâbit

Bulunmazsa Halep damgası İstanbul’da rağbet yok.

Nâbî, gençlik yıllarını geçirdiği şehre, hasretini dindirmek ve şiirimizin başkentliğini iade etmek için gelmiştir âdeta. İstanbul’dan ayrı kalmak, taşrada olmak, kendi ifadesine göre, sözlerinin tadını tuzunu kaçırmıştır:

Nâbî aceb mi olsa sözlerimiz bînemek (tuzsuz)

İstanbul’un lisanını unuttuk kenarda...

Nâbî’nin ikinci İstanbul hayatı iki yıl sürer, 1712’de vefat eder ve Karacaahmet mezarlığına sırlanır...

Nâbî yılı Türkiye’de nasıl geçiyor? Şimdiye kadar kültür çevrelerinde duyulan, basın yayın araçlarıyla yayılan bir faaliyetten haberdar değiliz. Nâbî gibi dilimizin muhteşem anıt eserlerini vermiş, mısraları yüzyıllar boyunca dillerden düşmemiş bir şair, bugün doğduğu şehirde bile lâyıkıyla hatırlanmıyor.

Halep, Baas bombardımanı altında harap oluyor, bizim zihinlerimiz de harf ve dil inkılâplarının bombardımanları ile tahrip edildi!

Türkiye’de Nâbî’den bir şiir değil, bir mısra bilmeden “aydın” olunabiliyor. Bugünkü nesiller değil Nabi’yi 50 sene öncenin yazarlarının eserlerini okuyup anlayamıyor. Anlamak için de gayret sarfetmiyor.

Halep, bir süre sonra derlenir toparlanır, yoluna devam eder. Zihinlerimizdeki tahribat kolayına onarılmaz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi