Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bunlar Hükümet’e mi düşman, Türkiye’ye mi?

Bunlar Hükümet’e mi düşman, Türkiye’ye mi?

Haberleri okuyunca inanamadım...
“Olmaz” dedim; “Terörle mücadele eden bir devlet, teröristin yaraladığı bir askerini, hiç otobüsle memleketine yollar mı?”
Ayıp!..
Gerçekten ayıp!..
Ama, gazeteler öyle yazıyordu.
Diyorlardı ki;
“Yaralı er, İnegöl’e otobüsle yollandı!”
“Büyük utanç!”
“Geçimli gazisi, izne otobüsle gönderildi!”
“Gazi otobüsle geldi!”
“Türkiye’nin büyük ayıbı!”
Haber başlıkları, insanın tüylerini diken diken ediyor, “insaf” dedirtiyordu...
Ayrıntısı ise daha vahimdi.
Deniliyordu ki;
“Hakkari’de teröristler tarafından eş zamanlı düzenlenen, 6 asker ile 2 köy korucusunun şehit olduğu saldırıda yaralanan İnegöllü Jandarma Komando Onbaşı Erhan Yakut evine otobüsle döndü... Oğlunu şehir girişinde karşılayan baba Cengiz Yakut; yaralı oğlunun otobüsle gönderilmesine tepki gösterdi.
Hain saldırıda, vatani görevini yaptığı Geçimli Karakolu’nda belinden yaralanıp, roket isabet etmesi sonucu mevziden düşen İnegöllü Jandarma Komando Onbaşı Erhan Yakut, Hakkari Devlet Hastanesi’ndeki ilk müdahale ardından Van Askeri Hastanesi’ne götürülerek tedavi altına alındı. Buradaki tedavi ardından birliğine dönen yaralı askere 20 gün moral izni verildi.
Hakkari’den Van’a karayolu ile, Van’dan Ankara’ya uçakla gelen 21 yaşındaki er Erhan Yakut, başkentten otobüsle İnegöl’e geldi. Babası Cengiz Yakut, annesi Arzu Yakut, kız kardeşi Büşra Yakut, evlerinin karşısındaki akaryakıt istasyonu önünde Erhan Yakut’un geldiği otobüsü beklemeye başladı. Saat 05.00 sıralarında İnegöl’e gelen İnegöllü asker Erhan Yakut, ailesi ile kucaklaştı. Yaralı oğlunu gören anne Arzu Yakut, gözyaşlarını tutamadı.
Otobüsten iner inmez oğlunun boynuna sarılan baba Cengiz Yakut, ‘Geldiğin hale bak oğlum. Seni buraya devletin getirmesi lazım’ diye konuştu.”
OLAY BÖYLE ÇARPITILDI!
Oturup, “öfkeli bir yazı” yazmaya niyetlendim... Sonra, kendi kendime; “bir gün daha bekle” dedim...
Öyle ya;
Son günlerde, Başbakan Tayyip Erdoğan’a ve AK Parti Hükümeti’ne “çakmak” için öyle haberler yapılıyor ki; “yaralı askerin memleketine otobüsle yollandığı” haberi de, pekal⠓psikolojik savaş” haberlerinden biri olabilir...
Kulağım Ankara’da...
Gözüm ajanslarda...
Bu konuda bir “açıklama” bekliyorum.
Derken, Bursa Valisi Şahabettin Harput’tan kısa bir açıklama geliyor.
Vali Harput, yaralı asker Erhan Yakut’un İnegöl’deki evine “otobüsle” gönderilmesi ile ilgili olarak diyor ki;
“Belediye başkanımız ve milletvekilimiz özel ambulans ve araçlar hazırlamışlar... Bunlar henüz gelmeden, çocuk, ailesine bir an önce kavuşmak için, otobüse binmiş gitmiş!..
Olay budur...
Bunda bir şey yok ki...
Hem, zaten;
Çocuğun gelemeyeceği bir durum olsa; en başta komutanları ve doktorları onu bu halde gönderir mi?..
Hiç buna müsaade eder mi?..
Elbette etmez...
Çocuğumuza sahip çıkılmıyormuş, kaderi ile baş başa bırakılmış gibi bir görüntü vermek bizi de, devleti de, milleti de üzer.
Dolayısıyla, böyle bir durum katiyen söz konusu değildir, bu böyle biline!”
Ne yalan söyleyeyim;
Bu açıklama beni tatmin etti...
Demek oluyor ki;
Yaralı asker Erhan Yakut, Bursa’ya gelince, “bir an önce ailesine kavuşmak” için, “ambulans” filan beklemeden, atlamış otobüse, gitmiş İnegöl’e...
Kızılca kıyametler koptu tabiî;
“Gazi askere büyük ayıp!..”
“Gaziyi, evine otobüsle gönderdiler!”
Düşündüm de;
Bu çocuk, Hakkari’deki Geçimli Karakolu’na yapılan PKK saldırısında yaralandı...
İyi de;
Geçimli’den Hakkari’ye nasıl geldi?..
Hakkari’den Ankara’ya, oradan da Bursa’ya nasıl geldi?..
Herhalde “kağnı” ile gelmedi...
“Otobüsle” veya “minibüsle” de gelmedi...
“Yürüyerek” de gelemeyeceğine göre, ortada bir “binek” olmalı değil mi?..
JANDARMA’NIN AÇIKLAMASI
Derken, Jandarma Genel Komutanlığı’ndan bir açıklama yapılıp, olayın ayrıntıları anlatıldı ve denildi ki;
“Er Erhan Yakut, 4 Ağustos 2012 tarihinde bölücü terör örgütü mensupları tarafından karakola gerçekleştirilen saldırı sonucu yaralandı... Tedavisinin yapılabilmesi için 5 Ağustos 2012 günü saat 05.00 sıralarında Hakkari Asker Hastanesi’ne helikopterle sevk edildi... Burada yapılan ilk muayenesinde, sağ el ile sol bacakta şarapnel ve sol kalçada kurşun sıyrığı tespit edildi...
Hakkari Asker Hastanesi’nde bir gün süreyle müşahede altında tutularak yapılan tedavisinin ardından, 20 gün istirahat verilerek taburcu edilen Jandarma er Erhan Yakut’un kendisine verilen istirahatı memleketinde sıhhi izinli olarak kullanmak istediğine dair dilekçe verdiği ve 06 Ağustos 2012 tarihinden itibaren sıhhi izinli olarak izne ayrıldığı, personelin Hakkari’den Van’a helikopterle, Van’dan Ankara’ya ambulans uçakla sevk edildiği, Ankara’da karşılanan Erhan Yakut’un, havaalanından otobüs terminaline refakatçi nezaretinde götürülerek uğurlandığı, Yakut’a yol süresince mağdur olmaması için Hakkari İl Jandarma Komutanlığı tarafından maddi destek sağlandığı tespit edilmiştir.”
Olay bu...
Peki, bu “gürültü” ne?..
Bu “velvele” niye?..
Tamam; Ankara’dan Bursa’ya “otobüsle” gönderilmesi de “büyük hata” ama, ne yapalım ki, burası Türkiye!..
Ancak, ben yine de, bu tür haberlerin “insanî duyarlılık”tan dolayı değil, “Hükümet’e çakmak” için büyütüldüğü kanaatindeyim!..
Hükümet’e çaksınlar çakmasına da;
Bu haberler en çok kimin işine yarıyor, onu da bir düşünsünler!..
Bu tür haberler;
En çok PKK’nın işine yarar!.. PKK ile mücadele eden bir TSK’yı ve Hükümet’i “zaaf” içinde imiş gibi göstermek, PKK’nın ekmeğine yağ sürer!..
İZMİR’DE DAYANIŞMA
Ben, bazı “zaaf”ları olmasına rağmen, “devlet”in de, “millet”in de bu kadar “hoyrat” ve “merhametsiz” olacağına inanmıyorum.
Nitekim, bunu İzmir’de gördük...
Biliyorsunuz, İzmir Foça’da Amfibi Deniz Tugayı’na giden personel servisi, PKK’nın uzaktan kumandalı bombayı patlatmasıyla ağır hasar gördü... Denizci er Özkan Ateş şehit oldu, 11 asker yaralandı.
11 yaralı, Foça’daki kısa tedavilerinin ardından tam teşekküllü hastanelerin bulunduğu 65 kilometre ötedeki İzmir’e “helikopter”le nakledildi.
Foça halkı gibi, İzmir halkı da, ne olacağını merak ve endişeyle bekliyordu...
Derken;
Radyo, televizyon ve internetlerden çağrılar yapılmaya başlandı.
“Acil kan aranıyor!”
Bu çağrı üzerine İzmir halkı hastanelere akın etti, aranan kan “20 dakikada” bulundu...
Kızılay’ın kan merkezlerinde uzun kuyruklar oluştu... Belediye otobüsleri, minibüsler ve hatta taksiler, “kan vermeye gidiyorum” diyenleri “ücretsiz” taşıdı...
Gün sonunda 3 bin ünitenin üzerinde kan toplandığı bildirildi... Sadece İzmir değil, Manisa, Uşak, Aydın ve Muğla’dan da gelenlerin olduğu açıklandı...
Peki, bu ne demektir?..
Bu; “teröre en güzel cevap” demektir...
Bu; “işte biz buyuz” demektir...
Bu; “evlatlarımıza canımız da, kanımız da feda” demektir.
Ne var ki;
Bu “fedakârlık”tan, bu “insanlık”tan, bu “güzellik”ten ve “dayanışma”dan nasibi olmayan gazeteler, bir “sebep” bulup, “kin kusmaya” devam ettiler.
DÜŞTÜ MÜ, DÜŞÜRÜLDÜ MÜ?
Neymiş;
“Düşen jetimiz”le ilgili olarak; “Genelkurmay hükümeti, hükümet de halkı... kandırmış!”
Gerçekte, Türk jeti “Suriye hava sahasında düşürülmüş” ama Genelkurmay ve Hükümet, bunun aksini iddia ederek hem “dünya kamuoyu”na, hem de “Türk kamuoyu”na “yalan” söylemiş!..
Söyleyin Allah aşkına;
Taraf, bu olayı manşetine taşımakla, “çok büyük bir haber”e imza attığını filân mı sanıyor?..
Ne önemi kaldı ki bu olayın?.. Ha “uluslararası sular”da düşmüş olsun, ha “Suriye karasuları”nda!.. Çok mu önemli?..
Sonuçta, “düştü” işte!..
Kaldı ki;
Taraf “düşürüldü” derken, başka gazeteler, “uçaktan 20 parça çıkarıldığını” ve “incelemenin tamamlandığını” belirtip, diyor ki;
“F4 uçağının Suriye tarafından vurulduğuna dair hiçbir bulguya rastlanamadı... Uçağın, virile girerek denize çakıldığı ihtimali yüksek!”
Buyrun, buradan yakın!..
Uçak “düştü” mü,
“Düşürüldü” mü?..
Taraf, hâlâ hava atıyor;
“Cumhurbaşkanlığı da, Hükümet de, Türk jetinin Suriye hava sahasında düşürüldüğünü artık biliyor!”
Ama, başka gazete; “düşürülmedi” diyor, “virile girerek denize çakıldı!”
Hadi, ayıklayın pirincin taşını!..
Bana öyle geliyor ki;
Taraf, “AK Parti düşmanlığı” yapacağım diye, artık “sap” ile “saman”ı da karıştırmaya başladı...
“Düştüğü” ihtimali gittikçe kuvvetlenen uçağın, hâl⠓düşürüldüğünü” iddia etmek, mesleki ifadesiyle “nal toplamak”tır ki, Taraf, bunu yapıyor!..
Galiba, Hükümet’e duydukları “kin”den, gözlerinin önüne perde inmiş!..
Gittikçe “Sözcü”leşiyorlar, gittikçe “Yeniçağ”laşıyorlar, gittikçe “Aydınlık”laşıyorlar... Acaba bunun farkındalar mı?..
Korkarım ki;
Bu gidişle, “Fethullah Gülen çevrileri” de gazeteyi kurtarmaya yetmez!.. Bir gün, onlar da Akşam gibi “deprem”le sarsılabilirler!..
Benden söylemesi!..


Çarşaflı komünist!
Her zaman söylerim... Birçok olay, “göründüğü gibi” değildir... Ya da, şöyle diyelim; olayların çoğu, “gazetelerde verildiği gibi değil”dir... Birçok olay, gazetelerin “zihniyet”lerine, “ideoloji”lerine ve “tıynet”lerine göre şekil değiştirir... Meselâ, önceki günkü gazetelerde şöyle bir haber vardı: “Çarşafla kuyumcu soydular!”
Tam olarak demediler ama, vermek istedikleri mesaj şuydu: “Aman çarşaflılara dikkat!.. Onlar, birer kuyumcu soyguncusu olabilir!”
“Çarşaf”a karşı, tam bir “itibarsızlaştırma” ve çarşaflıları “aşağılama” haberi!..
Oysa, “çarşafın altında yatan gerçek” bambaşkaydı...
Zira, kendilerine “karı koca” süsü veren ve Pendik’te kuyumcu soymaya kalkan bu arada dükkân sahibi Rifat Bilgin’i de kalbinden vurarak öldüren “biri çarşaflı iki erkek”le ilgili gerçek, “soyguncular yakalanınca” ortaya çıkmış...
Soyguncuların, TKP-ML Konferans Örgütü adlı “komünist” örgütten ayrılıp, “yeni bir örgüt kurma” peşinde olan Cem G. ve Ali Haydar Y. oldukları anlaşılmış... Zanlılar, “yeni örgütlerine finansman” için soyguna kalkışmışlar...
Ama, “çarşaflı soyguncular”ın TKP-ML adlı “komünist” örgüte üye olduklarını birçok gazete yazmadı...
Sizin anlayacağınız;
Soyguncularla birlikte gazeteler de çarşafa dolandı!..
Yakalanmasalardı, “çarşaflı soyguncu” olarak kazınacaklardı hafızalara!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi