Faruk Köse

Faruk Köse

'Dağdaki genç arkadaşlar’ ve ’İslamcı teröristler’

'Dağdaki genç arkadaşlar’ ve ’İslamcı teröristler’

Adam milletvekili. Lakin söylemi hangi “millet”i temsil ettiğinden kuşku uyandırıyor. Ama aslında bu haliyle, “demokratik sistem”in önemli bir sakıncasını aşikâr eylediğinden ötürü tebrik etmek lazım.

Çünkü, eğer demokratik sistemin vazgeçilmez unsurlarından biri “parti” olmasaydı; “adam”ın asla “millet”i temsilen “meclis”e gelmesi mümkün olamazdı. “Siyasal partiler”in “lider sultası”na göre işlemesi bir “demokratik vaka” olduğundan, “adam” da “milletvekili” olabiliyor.
Bu hususu bir başka yazıya bırakarak geçiyor, “adam”ın “söylem”indeki önemli bir cümleye geliyoruz: “Dağdaki genç arkadaşlar!“...
“Adam”ın “dağdaki genç arakadaşlar”ı, onu kaçırıp iki gün “dağ”da “misafir” etmişler ya, onlara toz kondurmuyor. Aralarında ciddi bir “gönül bağı” kurulduğunu izhar etmekten kendini alamıyor. “O çocuklar”dan şikayetçi olmuyor, hakkını helal ediyor. Kendisine “abi” diye hitap ettiklerini söylemekten mutluluk duyuyor. “Dersim üzerinde yoğun baskı” uyguladıklarını, “Kürt milliyetçiliği”ni dayattıklarını söylese de, buna rağmen onlardan “iyi çocuklar” diye söz ediyor. Terörü “çözümsüz politikaların ürünü” olarak sunuyor ve “suç”u “terörist”ten uzaklaştırıyor. Onlardan “çok saygılı ve duygusal bir veda” ile ayrılıyor; “ayrılırken duygusal anlar” yaşıyor. “Arkadaşlar beni öperek uğurladı” diye kasılıyor. “Beslenme düzenlerini, uykusuzluklarını, dağdaki perişan hallerini izlemek”ten acı duyduğunu ifade ediyor; ama aynı acıyı ölen askerler için hissedip hissetmediğini söylemiyor. “Parlamentoda Kürt sorununun çözümü, ateşkesin sağlanması için daha fazla rol üstlenme” talimatı alıyor. “Demokratik özerklik planı”na destek veriyor. Teröristleri desteklercesine, “ellerinde silah olan insanlar yönünden barış isteğinin dile getirilmesi”ni “çok değerli” buluyor. Böylece, “teröristin Meclis’e eylem planı direktifi”ne postacılık yapmış oluyor. Kendisini kaçırdıklarında, “kaçıranların canlarının yanmaması”na özen gösterdiğini itiraf ediyor. “Çok saygılı çocuklardı” diyerek “eli kanlı teröristler”i şirin gösteriyor; ardından da “onlara destek vereceğime söz verdim” itirafını patlatıyor. İşte bu “adam“, TBMM’nde “milletvekili” sıfatını taşıyor!
Şimdi CHP’li “adam”ın “dağdaki genç arkadaşlar”ının neler yaptıklarına bir bakalım. “Dağdaki genç arkadaşlar“, 1984’ten bu yana 72.500 silahlı, bombalı, molotof kokteylli eylem koymuşlar; baskın yapmışlar, saldırılarda bulunmuşlar. Bu saldırıları bütün Güneydoğu Anadolu Bölgesine ilaveten Amasya, Ankara, Aydın, Erzincan, Erzurum, Hatay, Iğdır, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kocaeli, Mersin, Samsun, Sivas, Tokat gibi “çok geniş bir coğrafyada, yaygın olarak ve 30 yıldır” sürdürüyorlar.
Bu zamana kadar yaralı ve sağ ele geçenler ve teslim olanlarla birlikte etkisiz hale getirilen “dağdaki genç arkadaş” sayısı 46.000. “Dağdaki genç arkadaşlar” 28 yılda toplam 35.350 kişinin ölümüne sebep olmuşlar.
Bunların 5.000’i asker, 550’si polis, 21.800’ü kendilerinden, 6.500’ü sivil vatandaş, 1.500’ü geçici köy korucusu. Yine “adam”ın “dağdaki genç arkadaşlar”ı, 5.300 polisi, 12.000 askeri, 13.000 sivil vatandaşı, 2.100 geçici köy korucusunu yaralamışlar. Kullandıkları silahlardan ele geçirilenlerden bazıları şöyle: 47.000’den fazla uzun namlulu silah, 42.000’den fazla tabanca, 80.000’e yakın bomba, 5 milyona yakın mermi...
“Dağdaki genç arkadaşlar”ın terör eylemlerini bitirmek için yapılan masrafın bilançosu ise, 25 yılda 350 milyar dolar! Bu parayla en az 3 milyon kişiye istihdam imkânı sağlanarak işsizlik sorununa çözüm bulunabilir; 8 tane GAP, 35 bin kilometre otoban, 5 milyon derslikli okul, 370 Boğaziçi Köprüsü, 78 Atatürk Barajı yapılabilirdi. Ya da bu para, Türkiye’nin sağlık kurumları dahil 83 yıllık sağlık giderlerinin tamamını karşılayabilirdi. Yani “dağdaki genç arkadaşlar“, bir yandan da ülkeye böylesine büyük bir “mali felaket” getirmişler ve halen buna devam ediyorlar. Üstelik, “emperyalist küresel güçlerin taşeronu” olarak...
Öte yandan, bir de –sözüm ona– “İslamcı teröristler” var.

“Dağdaki genç arkadaşlar”ın yaptıklarının milyonda birini yapmamışlar, terör eylemine bulaşmamışlar; ama “dağdaki genç arkadaşlar” özgürce dağlarda çatışır, Parlamentoda temsil edilir, basında desteklenir, ellerindeki silahların hatırına takdir ve taltif görürlerken, bunlar tekdir görüp itlaf edilmeye çalışılıyor. İşte Sivas mağdurları, işte Hizbullah, işte İBDA-C ve Salih Mirzabeyoğlu, işte AFİD ve Metin Kaplan, işte adlarını-sanlarını hatırlayamadığım başkaları...
Bunlar hakkında ciddi hiçbir iddia da yok, herhangi bir eylemle ilişkilendirilmiş bir “hukuki delil” de...
Olmadı, “el-Kaide” yaftası uluslararası kabulle iyi iş görüyor zaten; takıveriliyor boyunlarına, atılıyor içeriye. “Dağdaki genç arkadaşlar” Meclis’te, medyada ve yargıda destek bulurken, bunların gözyaşlarına bakılmıyor.
Sizce de “mer’i yasalar”da bir gariplik, bir “adaletsizlik“, bir “hukuksuzluk” yok mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Faruk Köse Arşivi