Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Niyetin ‘barış’sa, askerle de kucaklaşacaksın

Niyetin ‘barış’sa, askerle de kucaklaşacaksın

BDP milletvekili Ertuğrul Kürkçü’yü “sırıtık ve mutlu” bir yüzle teröristlerin diskurunu dinlerken gördük.

Sonunda bunu da gördük.

Bir “solcu” ve “ağır Marksist” olan Kürkçü’nün macerasını biliyorsunuz.

12 Mart’ı tetikleyen kanlı eylemlere katılmalar...

Boykot koymalar...

Faşizmi lanet gösterilerinde yumruk sıkmalar...

Nümayiş örgütlemeler...

Kızıldere katliamından sağ kurtulmalar, vs...

Başarsaydı (yoldaşlarıyla birlikte faşizme karşı savaşımında galip çıksaydı), memleket 9 Mart cuntasının patronajında özlenen devrim sürecine sokulacak, 61 anayasasının “devrimci ve korporatist” yüzü yeniden hortlayacaktı.

Türkçesi, “başarsaydı” darbe olacaktı.

Bir başka “darbe konvansiyonu” çıktı, düdüğü çaldı ve oyunu bitirdi.

Ertuğrul Kürkçü’müz de, uzun bir mahpusluk hayatını müteakip sivil hayata intikal etti ve nefsini gazetecilik, ajansçılık, arşivcilik, danışmanlık, yazarlık yaparak köreltti.

Yaşadığı olayların muhasebesini yapmış mıdır, “Şurada yanlış yaptık... Burada çuvalladık... Böyle olmamalıydı... Kızıldere’de ne işimiz vardı? Onca arkadaşımızı niçin kaybettik?” demiş midir? Özeleştirisini vermiş midir?

Bilmiyorum.

Bir muhasebe ya da özeleştiri girişimine tanık olmadım.

Hâlâ Marksist’tir...

Hâlâ ağır devrimcidir...

Devrim tutkusu, onu, muhtemelen “Bir de böylesini deneyelim” düşüncesiyle, BDP saflarından meşru siyasete bile sürükledi...

Bir şey demem, Allah şifasını versin de, yılların Ertuğrul Kürkçü’sünü, dağda, teröristlerin arasında, “geç kalmış bir halkla ilişkiler neferi” gibi dolaşır görünce şaşırdım.

Hem de üzüldüm.

Şaşırdım... Çünkü, her ağzını açışta “barış” diyen ama hiçbir zaman barışa hizmet etmeyen, teröre mazeret üretmek dışında ortaya doğru dürüst politika koyamamış hemcinsleri gibi, o da “teröristle kucaklaşmanın heyecanını” yaşıyordu ve bir öğrenci terbiyesi içindeydi.

Üzüldüm... Çünkü, sen Ertuğrul Kürkçü olacaksın, en zorlu “gerilla savaşından” geleceksin, Marksizm’i yalayıp yutacaksın, en sofistike entelektüel bilgiyle donanacaksın, teorinin ve pratiğin kitabını yazacaksın, sonra dağa gidip, sağa sola zart zurt eden bir teröristin kameralar önünde yaptığı gösteriyi izleyeceksin. O kâmil ve onaylayan tebessüm de suratından hiç eksik olmayacak.

Hadi, “Milletvekili teröristle kucaklaşır mı?” faslını geçtik.

Bir milletvekili, “zart zurt” etmek dışında anlamlı bir ses çıkarmayan bir teröristi neden dinler, onda nasıl bir derinlik bulur?

Dahası, ortadaki rezalet görüntüyü niçin mutlu bir sepet gibi izler?

Hem şaşırdım, hem üzüldüm, hem de meraklandım...

Meraklandım... Çünkü BDP’liler ve kimi çakma liberaller, “terörist” demeye imtina ederler. Bunun yerine, zımnen meşruiyet atfedilmiş “gerilla” nitelemesini tercih ederler.

Bizden de, dağa çıkmış, dağa çıkmak zorunda bırakılmış ve ortalama ömrü üç yıl olan gencecik çocukları anlamamızı, onlarla empati kurmamızı beklerler.

Hadi “anlıyoruz” diyelim...

Hadi dağa çıkmak zorunda bırakıldıkları ve gencecik yaşta hayattan koparıldıkları için “üzülüyoruz” diyelim. Ki, gerçekten üzülüyoruz...

Hadi teröristle kucaklaşma seremonisini empati çerçevesinde değerlendirelim ve “İnşaallah bu görüntü barışa hizmet eder” diyelim.

Böyle diyelim de...

Bu görüntünün barışa hizmet etmesi için, arada sırada karakolları da ziyaret edeceksin, oradaki gencecik askerlerle kucaklaşacaksın, bazen düz ovaya ineceksin, bir gazi evini ziyaret edeceksin, bir şehit cenazesine katılacaksın, ne bileyim bir Fatiha okuyacaksın...

Ki, “teröristle kucaklaşma” görüntüsünün arkasında bir şey aramayalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ahmet Kekeç Arşivi