Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Otur... Sıfır...

Otur... Sıfır...

Madem muhteremden başladık, oradan devam edelim...

Latif Abi, biliyorsunuz, büyük “Türkiye Partisi”ni kapattı. Ardından CHP’den teklif aldı.

Bu teklifi değerlendirmesi gerektiğini yazmıştım ama kim bilir ne düşünerek ya da umarak “partiler üstü kalacağını” açıkladı.

Demek ki, kendimize değer atfetmeye devam ediyoruz ve teklifleri elimizin tersiyle iterek bir anlamda “Beni keşfedecek yiğit henüz anasından doğmadı” demiş oluyoruz...

Ben de diyorum ki, dakka bir gol bir, henüz boşa çıkar çıkmaz partiler üstü bir görüntü veren ve bunu da gözümüze sokan kıymetli Latif Abimiz, acaba Baykal’ın yakıştırdığı makama mı göz kırpıyor?

Neden olmasın?

Bundan sonra Cumhurbaşkanları halkoyuyla seçilecek.

Sosyal demokrat gönüllerde taht kurmayı başarmış ve Ergenekon soruşturmasına yönelttiği eleştirilerle ulusalcı cenahın hayranlığını kazanmış Latif Abi neden Cumhurbaşkanlığına adaylığını koymasın, neden seçilemesin, neden bizi “şarabın tadından başka her şeyini bilen” bir Cumhurbaşkanıyla tanıştırmasın.

İsterim...

Fakat benim istememle olmuyor. Önce aday gösterilmesi gerekiyor.

Bilebildiğim kadarıyla “adaylık” (prosedür değişmediyse tabii) 20 milletvekilinin imzasıyla mümkün olabiliyor.

Bu durumda CHP’li 20 milletvekilinin imza vermesi gerekecek...

Ki, Baykal vaktiyle “Ne aday arayıp duruyorsunuz? Abdüllatif Şener bu iş için biçilmiş kaftan” demiş, bir tür “meşrulaştırıcı rol” ifa etmişti.

Baykal’dan andaç bir aday olarak Latif Abi’ye olası bir CHP desteğini yadırgamamak lazım. Hatta böyle bir desteği özendirmek, CHP’yi buna zorlamak lazım...

Partiler üstü kalacağını açıklayarak “şık bir bitişe” imza atan ve CHP’nin samimi teklifini samimi bir üslupla reddeden Latif Abi’den beklenen, gerçekten de “partiler üstü” konumunu sürdürmesi ve hiç değilse bunda 48 saat sebat etmesiydi.

Dayanamadı.

Önceki gün Kemalist Maocuların televizyon kanalına çıktı ve hükümete verdi veriştirdi...

Bunda bir beis yok.

İstediği gibi verip veriştirebilir... İstediği gibi eleştirebilir... İstediği suçlamaları yöneltebilir...

Fakat, eleştirilerde “hakkaniyet çizgisi” gözetilmeli.

Değil mi?

Hadi hakkaniyeti geçtik, insan hiç değilse biraz uyanık olmalı.

Bakıyoruz ve Latif Abi’nin eleştiri konusu yaptığı konuların, büyük oranda, kendisinin de bakanlık yaptığı dönemle ilgili olduğunu görüyoruz... Hani “özelleştirme” adı altında milli kaynaklarımız yabancılara peşkeş çekiliyordu, hani ErdoğanBOP Eşbaşkanı’ydı ve Büyük İsrail’in kurulmasına öncülük ediyordu.

Dün böyle diyorlardı...

Bugün Erdoğan, tam tersine, İsrail’le ilişkileri bozmakla, “Türkiye’nin eksenini kaydırmakla”, büyük müttefik ABD’yi küstürmekle suçlanıyor ve Bush’a, Obama’ya, şuna buna “şekva mektupları” yazılıyor.

Bunu CHP’liler ve Latif Abi’nin çok sevdiği “ulusalcılar” yapıyor.

Erdoğan, Büyük İsrail Projesi’ne mi hizmet ediyor, İsrail’le ilişkilerimizi mi bozuyor.

Hangisi doğru?

Birincisi doğruysa, Latif Abi de suçlu... Çünkü İsrail’le ilişkilerimizin en üst düzeyde olduğu dönemde Latif Abi hükümetin “iki numaralı” ismiydi ve bütün kararların altında imzası vardı.

İkincisi doğruysa, Latif Abi boş konuşuyor.

Şarabın tadından başka her şeyini bilen bir Cumhurbaşkanı isteriz ama boş konuşan bir Cumhurbaşkanı asla istemeyiz.

Benim notum şimdiden “Otur... Sıfır...”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ahmet Kekeç Arşivi