Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Mutad şüpheli

Mutad şüpheli

Bir bebekten cinayeti ile övünen katiller üreten toplumlarda sıradan olaylar bile insanların zihinlerinde içinden çıkılmaz sorunlara dönüştürülür..
“Sefertası taşıyan komutanlar”ın yaşadığı ülkede bu iş böyle olur.
Bana söyler misiniz, hangi ülkede 312 General bir araya gelip bir gazeteciye dava açar! Ne incelik değil mi; Ankara’nın telefon kodu 312, bir de bizim 312. Maddemiz vardı TCK’da! Baksanıza adamlar neler düşünüyorlar..
Türk filmi gibi.. Bir Genelkurmay başkanı, askerî tatbikat sırasında, ayakkabısının çözülen ipini bağlamak için eğilince, arkadaki subay kurşunu yiyip hayatını kaybediyor. Bir başka general, bir başka Genelkurmay başkanını öldürmek için plan yapıyor.. Adam evden sefertası ile yemek taşıyor zehirlenme korkusu ile, bunlar dava konusu olmuyor, ama 312 General çıkıp bir gazeteci aleyhine hep birlikte dava açıyor..
Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis'in ölümünü soruşturabildik mi? Başkomutan özal'ın ölümünün arkasındaki sırrı aydınlatabildik mi? Cem Ersever kimin işini bitirmişti, ya da kim Cem Ersever'in işini bitirdi? Bilen var mı? Sahi Mumcu'yu kim, niçin öldürdü? Güldal Mumcu orada ne arar?
“Kurtlar Vadisi”nde işler böyle.
Adamlar iktidarı ele geçirmek için önce Genelkurmay’ı ele geçirme planları yapmışlar. Olay deşifre olmuş, daha yeni yeni bir şeyler yapılmaya çalışılıyor..
Kimse kimseye güvenmiyor. Kimse huzurlu ve mutlu değil..
Mesela özden örnek konusunda neden bir ilerleme sağlanmaz, bilen var mı? Kim neyi bekliyor?.
Ama mesela, hakimleri yola getirmek için hakimlerin lojmanının bahçesine bomba attıran/atan askerî şahıslar hakkında dava açılamıyor..
Burası Türkiye’dir. Hani Ulusalcı söylemle “Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti”, çağdaşlık dedikleri bu.. M.S. 2008’de yaşıyoruz değil mi?
Susurluk’ta 4 kişi vardı, adamlar otellerde daha kalabalık toplantılar yapıyorlar.. Susurluk devede kulak kalıyor.. Yüksek yargı mensupları, gazetelerin yayın yönetmenleri, asker, politikacı, sivil, siyasetçi herkes var işin içinde..
Şu Amerikan elçiliğine saldırı işine bakın..
Basına yansıyan bilgileri şöyle bir harmanlayın bakalım, ne anlıyorsunuz bu işten..
önce işi basitleştirelim. Dilin kemiği yok nasıl olsa. Klavyenin de yok! Bir polis, bir otoparkta çalışan, araba yıkayan 3 gençle tartışır, onları karakola götürür, döver, küfreder.. Bunu izzeti nefs meselesi yapan gençler, bu polisten intikam almayı kafaya koyarlar. İki tabanca, bir av tüfeği temin ederler.. Amerikan elçiliğinin önündeki kulübede nöbet tutan, kendilerine hakaret eden polistir hedefler. Yani asıl hedefte ne Amerikan elçiliği, ne de polisler vardır.. Av tüfeği, polis kulübeden çıkmazsa dışarıdan ateş etmek için düşünülmüş.. Kaldı ki genç, kulübeye kadar gidip, kapıyı açan ve kendini tanımayan polise yakın mesafeden ateş etmiş.
Hadi olaya biraz daha gizem katalım..
Gençlerin silah araması, birtakım çete mensuplarının dikkatlerini çekmiş. Silah temin eden çevreler, bu gençleri yönlendirmiş ve daha sonra da gerçeği flulaştırmak sureti ile olayı siyasi bir havaya büründürerek işi farklı mecralara çekmişlerdir..
Başka senaryolar da var. Bu işin Hizbullah, El Kaide tarafından gerçekleştirildiği iddiaları da ortaya atıldı. ABD, İran’a saldırıya hazırlanıyordu, hedefte İran Büyükelçiliği vardı ve bu olayın arkasında İran’ı aramak gerekirdi..
Hem İran, hem El Kaide bir arada nasıl olacak?
Gazete haberlerine bakılırsa, bunlar dinci takımdan şeriatçı birer militandılar.
Ama uyuşturucu da kullanıyorlardı.
Adi suçlardan sabıkalıydılar.
Hayır hayır, biri Guantanamo’dan yeni kurtulmuştu. İkisi de Afganistan’a gidip gelmişti..
Hakimlerin lojmanına bomba attıran asker kafası ile, ABD ya da MOSSAD, İran’a saldırmak için Türk kamuoyunu İran’ın terörist bir ülke olduğuna ikna sadedinde böyle bir eylemi yaptırmış olamaz mıydı? Sonuçta Amerikan elçiliğinin maddi ve manevi bir kaybı yok muydu?
öte yandan, Ergenekoncular, “Bizi tutuklarsanız Amerikan ve İsrail elçiliklerine saldırı olur” tehdidinde bulunmamışlar mıydı? O zaman bu işi Ergenekoncular tertiplemiş olamaz mıydı?
Bunların hepsini anladık da, saldırganların son günlerde bazı emniyet yetkilileri ile sık sık telefonla konuştukları iddiasına ne demeli?.
Buyurun size bir iddia daha: 3 saldırgandan ikisi kendi silahlarından çıkan mermilerle vurulmuş. Bu da Adli Tıp raporunda varmış.
çık şimdi işin içinden çıkabilirsen..
Mahir Kaynak’a göre, bu işten kim kârlı çıktı ona bakmak gerek.
Hedefte hem Amerikan elçiliği, hem de polis olduğuna göre, ona yönelik de bir senaryo yazabiliriz..
Bu saldırı, bir intihar saldırısı mıydı yoksa? Yok canım, intihara değil vurkaça gittiler. Terör uzmanı, USAK yöneticisi Doç.Dr. İhsan Bal öyle diyor. Bal’ın iddiaları, bununla da sınırlı değil.. Taraf’taki Neşe Düzel röportajından satır araları: “Bulgulara göre saldırı Ergenekon’la bağlantılı değil. Bu, Türkiye’deki bir El Kaide hücresinin kendi kararı..”
Her şey, hesapta olmayan trafik polislerinin devreye girmesi ile altüst olmuş.. Danıştay saldırısı da, hesapta olmayan polis devriyesinin araya girmesi ile ortaya çıkmıştı. Yokse ne güzel kameralar karartılmıştı ve güvenlik kontrolü aşılmıştı..
Bir gazete haberine göre “rehin alıp direneceklerdi. Polis, ABD Başkonsolosluğu’nda saldırıda teröristlerin asıl hedefinin gidebildikleri yere kadar gidip, rehine alarak direnmek olabileceği üzerinde duruyor”.. Adalet Bakanlığı’nda Ergenekon’u yakından bilen üst düzey yetkili, ABD Konsolosluğu saldırısı için “Eylemin amacının Ergenekon soruşturmasında gündemi değiştirmek ve konuyu saptırmak” olabileceği izlenimi edindiğini söylemiş..
Adli Tıp raporunu tekrar hatırlatalım.. Adli Tıp raporunda, konsolosluk olayında hayatını kaybeden saldırganlardan ikisinin ölüm sebebi intihar olarak açıklanmış.. Yani, “trafik polislerinin ateşi ile yaralanan teröristlerin silahlarını başlarına dayayıp çektikleri” yorumu yapılıyor. Yoksa başka bir ihtimal daha mı var?.
Sakın uyuşturucu dedikleri, hani şu birilerinin operasyona giderken kullandıkları cesaret hapı filan olmasın bu. Narkotik şube, bu hapı kim getiriyor, kimler kullanıyor, bunu da bir araştırsa ya!
Mutad şüphelilerin dışında bir şüphe, bir şüpheli yok mu?
Sahi şimdi siz bu işten ne anladınız?..
Selam ve dua ile..


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi