Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bay Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinin neresini düzeltelim?

Bay Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinin neresini düzeltelim?

Hani “deve”ye sormuşlar ya;


“Boynun neden eğri?”


O da cevap vermiş ya;


“Nerem doğru ki?”


CHP’liler de öyle...


Habire konuşuyorlar, habire “iddia”larda bulunuyorlar ama, hepsi “yalan” çıkıyor, hepsi “düzmece” çıkıyor.


Lime lime dökülüyor CHP!..


Nereye el attılarsa,


Ellerinde kalıyor...


KEÇİ DEĞİL KOYUN!


Hani, meşhur bir hikâye vardır.


Bir sohbet esnasında; adamın biri, topluluktakilere demiş ki;


“Bir keşiş, deniz kenarında, tam kızını kurban edeceği sırada Mikâil adlı melek gökten bir keçi getirdi...”


Sohbette bulunanlardan biri, dayanamayıp patlamış;


“Be adam” demiş;


“Şu söylediklerinin hangisini düzelteyim?.. Bir kere; o kişi, keşiş değil, Hz. İbrahim Peygamber idi!.. Orası, deniz kenarı değil, dağlık arazi idi!.. Kızını değil, oğlu İsmail’i kurban edecekti...


Meleğin adı Mikâil değil, Cebrail Aleyhisselâm idi...


Gökten inen de keçi değil, koyun idi!”


CHP’lilerin ve “CHP zihniyeti” taşıyanların da bu “zırcahil”lerden pek bir farkı yok!..


“Keşiş” dedikleri,


Aslında “Peygamber”dir.


“Mikail” dedikleri,


Aslında “Cebrail”dir.


“Deniz kenarı” dedikleri,


Aslında “dağlık arazi”dir.


“Keçi” dedikleri de,


Aslında “koyun”dur!..


Uzun lâfın kısası; “kurbanlık” diye bir olay duymuşlardır ama “literatür”e yabancı olduklarından “olayın aslı”nı bilmemekte, “uydur-kaydır” söylemektedirler!..


SİLAH TAŞIYAN AMBULANS!!!


Son günlerde, bunun bir çok örneği meydana geldi...


İlk örnek, “CHP kafası”na mensup, İllegal Basın Konseyi yöneticilerinin iddiası..


Olayı biliyor olmalısınız..


12 Eylül günü Hatay’da basın toplantısı düzenleyen Başkan Orhan Birgit ve Yüksek Kurul üyeleri Tufan Türenç, Turgut Kazan, Yalçın Büyükdağlı ile Oktay Huduti’den oluşan Konsey mensupları; gazetecilere “cep telefonuyla çekildiğini” iddia ettikleri bir “fotoğraf” gösterdiler ve dediler ki;


¥ “Elimizde Türk Sağlık Bakanlığı’na ait ambulansla Özgür Suriye Ordusu’na silah taşındığını gösteren fotoğraf var. Hatay’da kurulu bulunan kamplarda kalan Özgür Suriye Ordusu mensuplarının gece kampta kalıp, gündüz savaşmak için Suriye tarafına geçtikleri duyumlarını aldık. İlk zamanlarda Türk tarafındaki makamların verdikleri desteklerin bugün itibariyle yavaşladığını öğrendik. Artık devletin Suriye’den gelen sığınmacılara yönelik olarak bir yaptırım uygulamasının faydalı olacağını düşünüyoruz.”


¥ “Oynanan çok büyük bir oyun var, bu oyun hem Türkiye’yi, hem de Hatay’ı kapsıyor... Duyduklarımız karşısında tek kelime ile başımız döndü, endişeye kapıldık. Çok vahim oyunlar oynanıyor, bir takım senaryolar ortaya konmaya çalışılıyor. Şu anda Esed rejimi oynanan oyunlara karşı bir direnç gösteriyor... Suriye halkı mevcut rejimin korunması için çabalıyor, çünkü mevcut rejimin sona ermesi demek Müslüman Kardeşler’in ülkeye şeriat getirmesi anlamına geliyor.”


Kanunlar önünde “hükmî şahsiyeti” bulunmadığı için, diğer “illegal örgütler”den hiçbir farkı bulunmayan Basın Konseyi’nin bu iddiaları büyük tepkilere yol açtı ve “İllegal Konsey”in üyeleri “dedektifçilik oynamakla” suçlanıp, “Kendi işinize bakın” denildi!..


Ama, adı üstünde;


Örgüt “illegal” olunca, eylemi de “illegal” oluyor!..


İşin tuhaf tarafı; onu da yüzlerine-gözlerine bulaştırdılar... Zira, daha sonra ortaya çıktı ki; Orhan Birgit’in “cep telefonu ile çekildiğini” iddia ettiği fotoğraf, tamamen “asparagas”, tamamen “fotomontaj”dır.


Malûm, ilk yalanlama Sağlık Bakanlığı’ndan gelmiş ve denilmişti ki;


“Bu iddialar, daha önce CHP Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu tarafından da gündeme getirilmiş, o zaman da yalanlanmıştı.


Tüm ambulanslarımız Araç Takip Sistemi ile takip edilmekte ve hiçbir ambulansımız ülke sınırları dışına çıkmamıştır. Tamamen insani yardım amacıyla bölgede hizmet veren sağlık çalışanlarımızın bu şekilde çirkin iddialarla yıpratılmasına asla izin vermeyeceğimizin bilinmesini isteriz. Elinde belge olduğunu iddia edenler bu belgeleri yetkili mercilerle paylaşmalıdır.”


Aynı günlerde, bir yalanlama da Adalet Bakanı Sadullah Ergin’den gelmişti...


Katıldığı bir televizyon programında açıklamalarda bulunan Ergin demişti ki; “Son derece absürt bir fotoğraf...


Burada bir ambulans görüyorsunuz ve bu ambulans içinde havan topu, silahlar havada bağlanmış görüyorsunuz... Uzun menzilli tüfekler var. Tabanca iple bağlanarak havaya asılmış. Ambulansın tavanına sanki avize gibi mayın bağlanmış... Siz böyle silah taşıma yöntemini biliyor musunuz?.. Bu mantıklı mı? Şurada bir füze var. Ambulansın tavanına asılmış füze şöyle sallana sallana füzeleri mi taşıyorlar?.. Bir Basın Konseyi Başkanı’nın böyle bir asparagas medyaya dayanarak beyanda bulunması sorumsuzluk örneğidir... Ya fotomontajdır. Ya da kurgulanmıştır.”


Peki, sonuç?..


“Orhan Birgit ve caz ekibi”nin bu “asparagas” iddialarından sonra, İllegal Basın Konseyi’nden peş peşe istifalar geldi.


Konsey üyeleri; araştırmadan-soruşturmadan böyle bir “asparagas”a alet olmakla suçlandı.


Sizin anlayacağınız;


Geçmişte “koyun”u “keçi” zanneden şaşkoloz adam gibi, CHP’li Mevlüt Dudu ve yandaşları da; “yaralı” taşıyan “ambulans”ı, silah taşıyan “cemse” olarak kakaladılar millete!..


Ambulans oldu cemse...


Millet yerse!..


KILIÇDAROĞLU VE BATI MEDYASI


Tatilde olduğum günlerde cereyan eden bu olayı yeniden hatırlattım ki, kayıtlara girsin!..


Tabiî, CHP’nin ve “CHP zihniyeti”nin tek “eğri”liği bundan ibaret değil...


CHP’nin başında Kemal Kılıçdaroğlu gibi bir genel başkan bulunduğu sürece, bu partiden “doğru” bir şey sâdır olmaz...


Buyrun, bir örnek daha...


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın sorularını cevaplandırıyor.


Konu, ağırlıklı olarak Suriye...


Soruyor Ahmet Hakan;


“Özgür Suriye Ordusu’nun Esed güçlerine karşı üstünlük sağladığı ve bazı şehirleri ele geçirdiği haberleri geliyor, ne diyorsunuz?


Bay Kılıçdaroğlu cevap veriyor;


“Bu bilgiler, Batı medyasından akan bilgiler... Biz, bu bilgilerin doğru ve sağlıklı olduğuna inanmıyoruz... Bu bilgiler, sağlıklı bilgiler değildir!”


Aradan, ya 10 dakika, ya 15 dakika geçiyor ki, Ahmet Hakan, şöyle bir soru daha yöneltiyor;


“Hükümet, Suriye’deki zulmü durdurmak için bir şeyler yapıyor... Size göre, hükümet neyi yanlış yapmıştır?”


Lütfen dikkat; 10-15 dakika önce “Batı medyasından gelen bilgileri sağlıklı bulmadığını” söyleyen Bay Kılıçdaroğlu, bu soru üzerine diyor ki;


“Hükümetin, Suriye’nin iç işlerine doğrudan müdahale etmesi yanlıştır... Esed karşıtlarını Türkiye’ye getirmesi yanlıştır... Özgür Suriye Ordusu’nu Türkiye’ye getirip eğitmesi yanlıştır.


Peki, biz bunları nereden öğreniyoruz?.. Kendi medyamızdan değil Ahmet Bey; Batı medyasından öğrendik... O kamplarda kalan silahlı insanların Batı medyasına verdiği röportajlardan öğrendik!..”


Hoppalaaa... Buyur, burdan yak...


Eskiden “3 gün arayla tornistan eden” Bay Kılıçdaroğlu, daha sonra “sabah” söylediğini “akşam”ında inkâr eder hâle gelmişti...


Önceki gece gördüm ki;


“Kendi kendini yalanlama” süresi, “10 saat”ten “10 dakika”ya inmiş!..


Şu komediye bakın;


10 dakika önce; Batı medyasının “manipülasyon” amaçlı haberler yaptığını, dolayısıyla “güven duyulamayacağını” söyleyen Bay Kılıçdaroğlu; ilk söylediğini 10 dakika sonra unutuyor ve 180 derece tersine söz sarfedip, Batı medyasını “kaynak” gösteriyor, Batı medyasından aldıkları bilgilerle hareket ettiklerini söylüyor!..


Söyleyin Allah aşkına;


“Liderlik” midir bu?..


“Devlet adamlığı” mıdır?..


10 dakika içinde öyle “tezat” sözler sarfediyor ki; hangisi “doğru”dur, hangisi “yalan”dır, belli değil!..


Düzeltmeye kalksan;


Hangi birini düzelteceksin?..


ANINDA ÇARK!


Gördüğünüz gibi; Bay Kılıçdaroğlu’nun “tornistan” süresinin “10 dakika”ya indiğini örneğiyle gösterdim.


Ama, galiba biraz acele ettim...


Çünkü, bir de “anlık tornistan” örneği var ki, tam ibretlik...


Program devam ederken, Ahmet Hakan, Dışişleri Bakanlığı’ndan, Kılıçdaroğlu’nun iddiaları ile ilgili bir açıklama geldiğini ifade ediyor.


Açıklama şöyle:


“Sayın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, programınızda Suriye konusunda bir çok değerlendirmede bulunmaktadır... Konuşmada bir çok maddi hata olmasına rağmen, en azından bir örneğini düzeltme ihtiyacı içindeyiz... Sayın Bakanı mezhepçilikle suçlayan Sayın Kılıçdaroğlu, Faruk Şara’yı kastederek, Sünni olduğu için Sayın Davutoğlu tarafından isminin zikredildiğini belirtmiştir... Sayın Bakan söz konusu televizyon programında hiçbir şekilde Faruk Şara’nın mezhebini ya da Sünni olduğunu ima dahi etmemiştir.”


Bu açıklamanın okunması üzerine Bay Kılıçdaroğlu hemen diyor ki;


“Kapalı oturumda Sayın Davutoğlu’nun yaptığı konuşmaya ben tanık oldum.”


Ahmet Hakan soruyor;


“Sünni kelimesini kullandı mı?”


Kılıçdaroğlu cevap veriyor:


“Evet!”


Dışişleri’nden bir açıklama daha yapılıyor ve deniliyor ki; “Bahsedilen kapalı oturumda Faruk Şara’nın adı bile geçmedi!”


Kılıçdaroğlu’ndan anında tornistan;


“Faruk Şara değil, mezhep tartışması konusunda kendisi Sünni-Alevi konusuna girdi.”


Buyur, burdan yak!..


Be adam;


Bir yerde “mezhep tartışması” yapılıyorsa, orada “Alevi-Sünni” konusunun gündeme gelmesinden daha doğal ne olabilir?..


İyi de; bu tartışmanın içine, Faruk Şara’yı nasıl koydun?..


Uzatmanın âlemi yok...


Bay Kılıçdaroğlu; bu “kıvırma”larla, bu “tornistan”larla iktidara geleceğini sanıyorsa, daha çook bekler.


“İktidara gelmeyi” unutsun da, dua etsin, CHP’nin başından atmasınlar!..


Zira, arkasında;


“Ark” dolusu “çark” var!..





Kürt halkına ihanet!


Her zaman söylüyorum, yine söyleyeceğim...


PKK adlı “Marksist örgüt”ün, “Kürtlerin inancı” ve “Kürt halkının hakları”yla hiçbir ilgisi yoktur...


PKK, “parayı verenin düdüğünü çalan” ve kendisini kiralayanlara “tetikçilik” yapan, “taşeron bir örgüt”tür!..


Elbette, bu gerçeklerin bilinmesini de istemez...


Kürt halkı, “PKK’nın iç yüzü”nü bilmemeli ki, örgütün halk üzerindeki “hakimiyeti” devam etsin...


Bunun tek yolu da, Kürt halkının “cahil” kalmasıdır...


Kürt halkı “cahil” kalmalı ki, gençleri “kandırmak” ve “dağa çıkarmak” kolay olsun!.. Öyle ya; PKK’ya “okumuş adam” lâzım değil ki... Ona, “militan” lâzım, “cinayet makinası” lâzım!..


İnsanların, hiçbir şey bilmesine gerek yok...


Tetiğe basmayı, adam öldürmeyi bilsin, yeter!..


İşte bu “strateji” gereğidir ki;


PKK “okul”ları yakmakta, “Kürt çocukları”nın bilgiyle donanmasını engellemektedir... Okulu yakmak demek, “Kürt çocuğunun istikbalini yakmak” ve onu “cahil” bırakmak demektir!..


Uzun lâfın kısası;


“Asimilasyon” bahanesine sığınan PKK’nın yaptığı, “okul”ları yakıp, kendine “kul”lar sağlamaktır!..


Bu da, “Kürtlerin geleceğine ihanet”tir!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi