Denizanası gibisin kardeşim!

Denizanası gibisin kardeşim!

Bir kısım basının Ergenekon haberlerinin etrafında yarı ağlamaklı, ne yapacağını kestiremez bir eda ile dolanıp durmaları çok mânidar. Hani biraz tanımasak, "bunlar da Ergenekoncu galiba" diye düşünmemek için sebep kalmayacak.

Bunlar, bu bazı yazarlar ve yayın kuruluşları hakikaten Ergenekoncu olabilirler mi? Nerdee?

Takdir mânâsına alınmasın, hatta ciddi ithamlarla gözaltında bulunan Ergenekon sanıklarını tenzih ederek söylüyorum; doğru veya yanlış bir dâvâ etrafında risk üstlenip komitacılığa soyunmanın bile, bir noktada insana "helâl olsun be" dedirtecek bir tarafı vardır; bunca yıldır takib ederim, bu denizanası tabiatlı gazeteci takımının, "helâl olsun be" takdirini hak edecek bir celâdet tavrına, bir yiğit duruşa, bir recüliyyet ibrâzına şahit olmadım.

Balığın bile kendine göre belkemiği, ne bileyim kılçığı var; bunlarda yok.

Bugüne kadar güçlerini, haberdar olmak, gündemi tayin etmek, büyük gelişmelere yön vermek veya yönünden saptırmak gibi özelliklerinden alan bu "cemaat", Ergenekon haberleri yayılalı beri yarı şaşkın, yarı ağlamaklı fakat her hâl ü kârda insanda yürek ezintisi hissi uyandıran eğri duruşlarıyla geleneksel havalarını pörsütmüş durumdalar. Yazdıklarını okuyunca, ne türlü anatomik bozukluklara düçâr kaldıklarını görüyor, acıyorum.

Fiyakaları bozulmuş, eski havaları kalmamış; yılışık tonda tatara titiri yaparken nasıl da inandırıcılıklarını kaybetmekteler. Sâdık ve kesin inançlı okuyucuları henüz farkında değiller, çok değil, on gün önce ciddiye bile almadıkları Ergenekon haberleri, bu gibi medya allâmelerini fena halde ayrıştırdı. Darmadağın oldular, zihinlerini toparlayacak bir fikrî eksen arıyorlar ama yok.

Bir tavuskuşunu tüysüz düşünün; aynen öyleler.

Hep tekrarlıyoruz, yine söyleyelim: Türkiye'nin -her ülke gibi- büyük meseleleri vardır fakat bunlara ilaveten bir de "bunlar" var.

Yazıp çizdiklerinin hakikatte izdüşümü mevcut değil aslında; bugüne kadar hayli ustalıkla kullandıkları psikolojik mekanizmaları işleterek, yeri geldiğinde illüzyona başvurup, dara düştükçe yalan ve iftiraya, çarpıtmaya tevessül ederek Türkiye'nin karnını ağrıtan vehimler icat etme şampiyonuydu bunlar.

özetleyelim mi: Türkiye bölünüyor, ülke taksit taksit satılıyor, gericilik yükseliyor, Cumhuriyet elden gidiyor, Hilâfet gelecek, Padişahlık hortluyor, misyonerler cirit atıyor, başörtülüler devleti ele geçiriyor... Bunlar öyle büyük problemler ki çözümü için yıllarca mücadele etmek, tetik ve uyanık durmak lâzım. Bunlar enerji meselesine benzemiyor, işsizlik, eğitim, altyapı eksikliği, üretimin artışı gibi sahici problemlere de benzemiyor. Bunlar ideolojik meseleler. çözümü için ne yapmak lâzım? Tek kelime; bu adamlara iktidar şansı vermemek. Ama efendim bunlar cahil halkın oylarını bir torba kömür karşılığında alıveriyorlar, ne yapacağız? Cevap: Bunlar zaten bidon kafalı, köylü herifler, demokrasi neyine bu gürûhun? İyi ama demokrasiyi askıya alırsanız biraz ayıp olmaz mı? Olmaz, çünkü Cumhuriyet içinde demokrasiyi de barındırır (bu inciyi dünkü Zaman'da okudum. Nuriye Akman kardeşime bu hizmeti için kocaman bir manevi gül çelengi gönderiyorum!)

Kafa bu; zihni böyle işleyen adamlar yıllarca şu üç beş cümle ile "kanaat önderliği" rolü oynadılar fakat şu Ergenekon işinin bu kadar ciddiyet kesbedeceğini farkedemedikleri için fena "açık düştüler" (Kırkpınar tâbiridir; eski bir pehlivan bulunup sorulacak!)

Ergenekon mahkemesinin akıbetini bilemem, fakat şu kadarcığı bile yetmiştir.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi