M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Batsın, Boğsun,Yaksın!..

Batsın, Boğsun,Yaksın!..

Piknikleriniz, eğlenceleriniz, zevk u safalarınız batsın!.. Lüks ve müzeyyen meskenleriniz harap olsun!.. Rüzgârda tersine dönen kravatlarınız yılan gibi boynunuza dolansın!.. Beyaz şarapla pişirilmiş mayonezli lüferleriniz midenize otursun!.. Trüflü çikolatalarınız yemek borunuzu tıkasın!.. Seksî ve müstehcen resimlerini bastığınız âşüfteler Milo Venus'ü gibi taş olup başınıza düşsün!.. Dolar ve Euro birikimleriniz ateş olup zamirinizi yaksın!.. Polemik tükürüklerinde boğulun!.. Baştan çıkardığınız gençliğin günahı ve vebali sizi ezsin!..

Din iman elden giderken yan gelip yatanlar huzur ve rahat bulmasınlar!.. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyenleri ejderha yılanlar soksun, boğsun!.. Fakirlerin, miskinlerin hakkı olan zekatları toplayanları açlıktan ve sefaletten intihar eden fukaranın ahları yaksın!.. Ey beyinsizler, o lüks ve israflı nemrudî binitlerinizle Sırat Köprüsünden nasıl geçeceksiniz?.. Saçları deve hörgücü gibi tesettürlü açık bayan sen yanmışsın da haberin yok!.. Sabah namazlarında leşler gibi uyuyan İslamcılar, dindar gençler, vah vah vah size!.. Haram rant yiyenler, ateşli rantlar yaksın sizi!.. Yapılaşmaya kapalı araziye inşaat izni çıkartıp yüklü komisyonlar alanlar, o komisyonlar boynunuza dolansın yağlı ip gibi!.. Türediler, boyunuz devrilsin!.. Yağcılar, yalakalar, dalkavuklar, meddahlar dilleriniz tutulsun!.. Dinleri para, kıbleleri karı olan musibetler, susun susun susun!.. Sen sabık mücahid ve lahik müteahhid, diktiğin rezidansın altında kalasıca!.. Ey Şeytanın kardeşleri müsrifler!.. Ey Allaha ve Resulüne savaş ilan etmiş ribacılar!.. Ey Müslümanları uyutanlar!.. Ey Müslümanları aldatanlar!... Ey Müslümanları kaz gibi yolup inek gibi sağanlar!.. Veyl size, efsus size, vah size!.. Ey bozuk düzenin haram, necis, kirli, kara servet, gelir ve rantlarına aç köpekler gibi saldıranlar!.. Ey doğru uyarı ve tenkitlerden nefret edip, yalan övgülere hayran olanlar!.. Engerekler!.. Eskiden, biz Asr-ı Saadet'i geri getireceğiz diyenler, neredesiniz şimdi, dut yemiş bülbül gibi hiç sesiniz çıkmıyor? Bokluca bülbülleri haydi ötsenize!.. Fâsık-ı mütecahirler, facirler!.. Dinuhüm dinaruhüm'ler!.. Kabe-i muazzamaya Zam Zam Tower'in üst katından bakanlar!.. Beş yıldızlılar!.. Yedi yıldızlılar!... Ben ben ben deyip duran benciller, benlikleriniz batsın!.. Künefenin üstüne ayrıca bol kaymak koydurtanlar!.. Yoğurtlu İskender kebabını ayran içerek cacıkla yiyenler!.. Kemalist Müslümanlar!.. Laik Müslümanlar!.. Hafif ve ılımlı bir İslam isteyenler!.. AB, ABC, BOP, diyalog!..

Hepinize öööf diyorum.

* (İkinci yazı)

Kahve ve Çay Kültürümüz

SORU: Kahve kültürümüzden geriye ne kaldı?

Cevap: Birkaç müstesna ve ender kişi kaldı. Kahve kültürümüz öldü. Zaten közlü kül, ısınma mangalı ve isportolu kamineto ocağı olmadan Osmanlı kahvesi olmaz. Cezveye kahve ve şeker koyacaksın, üzerine kaynar su, bir kabartıp fincana dökeceksin. Buna kahve denmez, Çapanoğlunun abdest suyu denir. Hakikî kahve sekiz on dakikada aheste aheste hazırlanır. Mis gibi kokusu, bol köpüğü olur. İki katlı ahşap bir evin alt katında kahve pişirilince evin her yeri kahve kokar. İş sadece kahveyle bitmez. Onu içecek ağız lazımdır. Herif veya karı kahve içerken gıybet ve dedikodu yapıyor, boş laflar ediyor. Ona dünyanın en nefis kahvesini içirsen ne olacak. Anlamaz. Kahve öncelikle beyefendilerin, hanımefendilerin, medenî insanların içeceğidir.

SORU: Çay kültürümüzün durumu nedir?

Cevap: Çaydanlıkta sahte memba suyunun fokur fokur dakikalar boyunca kaynatırsın. Madenî demliğe bir avuç çay atarsın. Üzerine cazzz diye kaynar suyu boca edersin. On dakika sonra bulaşık suyunuz hazırdır. Çay kültürü Japonya'da vardır. Orada çay hazırlamak silsileli icazeti olan üstadlardan (çay şeyhlerinden) senelerce eğitim ve rehberlikten sonra öğrenilir.

Türkiye, belki dünyanın en fazla çay içilen ülkesidir ama bizde çay kültürü yoktur.

Türkiye'de çay kültürü olsaydı, Paris'teki (şubeleri de var) Çaylar Sarayı (Le Palais des Thes) mağazasına benzer bir çay mağazamız olurdu. Orada şu anda 250 küsur çeşit çay satılıyor, firmanın bir de çay okulu var.

İngiltere'de çok zengin ve köklü bir çay kültürü vardır.

(Japonların çaylarının bizim damak tadımıza uymadığını da belirtmeliyim.)

Adam zengin ve evinde krom kaplı madenî bir demlikle çay demleniyor. Bu adamda çay kültürü yoktur. Zengin bir kişinin (şayet medenî bir zenginse) kaliteli ve kıymetli porselen, seramik, toprak demlikler kullanması gerekir. Hattâ uzak doğu işi dökme bir demliği de olabilir. (Porselen demlikli damgalı Türk, Acem veya Rus semaverini de unutmayalım...)

Dünyanın çeşitli yerlerinden nadide ve kıymetli çaylar getirtip çeşit çeşit harmanlar yapması, çayı harika bardaklarla içmesi gerekir.

Çay asil bir içecektir. En nefis çay, içilirken gıybet yapılıp bayağı laflar edilirse tadını kaybeder acır.

Üç dört medenî, kültürlü, efendi, irfanlı zat çay içerken neler konuşabilir?.. İlim, tarih, edebiyat, mimarlık, sanat, dekorasyon, hüsnühat, (dindar iseler) tasavvuf, hikmet, insanlık...

Çay içerken futbol konuşulmaz, âdi politikadan bahs edilmez. Çay acır!..

Bazıları çayın acı bir su olduğunu söyler... Merkep hoşabtan ne anlar!..

Kendisine sıcak çay ikram edildi, hemen bir dakikada hüp hüp hüp bitiriverdi. Bu kişi de çaydan anlamıyor demektir. Çay yudum yudum bekleye bekleye, tadını ala ala içilir. Altı yedi dakikada içiler çayın ilk yudumunun tadı başkadır, son yurdumunun başka. Çay bekledikçe değişime uğrar.

Çayın yanında ne olur? Tuzlu veya şekerli kaliteli kurabiyeler olabilir. Şam kurabiyesi, bebek keki, tereyağla yapılmış kandil simidi, hakikî İstanbul simidi (Bulabilirseniz tabiî...)...

Kahvenin yanında ne olabilir? Sakızlı lokum, güllü lokum, naneli lokum... (Üç lokumdan birer tane ikram ederlerse sakın üçünü de yemeyin. En fazla ikisi... Üçünü de mideye indirirseniz görgüsüz olursunuz.)

Bu yazıyı yazdıktan sonra müsait bir zamanımda dört terbiyeli ve istidatlı üniversiteli genç dâvet edip onlara Şam kurabiyesiyle iyi bir çay içirmek üzerime vâcib oldu... İhtiyarlara olan oldu, bazı birkaç genç bir şeyler öğrensin. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olurmuş., belki bir bardak çayımızı içip de bizi rahmetle anan mürüvvetli bir genç çıkar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi