Cemal Nar

Cemal Nar

Herkes Bizimle Rahat Konuşabilmeli

Herkes Bizimle Rahat Konuşabilmeli

Birgün bir genç benimle özel görüşmek istedi. Ona her zaman hazır olduğumu söyledim. Telefonla bir saat belirledik. Evimize geldi. Çekingendi. Çaylarımızı içtik. Önce laf lafı açtı, biraz başka şeyler konuştuk. Gittikçe ürkekliği gidiyordu.

“Hocam bir şeyi itiraf edeyim” dedi. “Sizi vaazda dinledikçe ‘derdime merhem olur ama bilmem ki nasıl konuşmalı?” diye düşündüm durdum. Vaazınızda biraz celallisiniz. Duruşunuz vakur ve heybetli, suyunuz ağır. Sonra vaazın ardından soru soranlara ilgiyle dinleyip tatlılıkla cevap verdiğinizi görünce, ‘ben de konuşmalıyım’ dedim. Öyle karar verdim. Şimdi iyi ki cesaret edip konuşmuşum. Siz hiç de dışardan göründüğünüz gibi zor biri değilsiniz.”

Duyduklarıma hem sevindim, hem de üzüldüm. Sevindim, o malum. Üzüldüm, kim bilir kaç kişi derdini açma cesareti bulamamıştır da konuşmamıştır…

Oysa ben gerçekten çevreme kibirli olmamaya ve öyle görünmemeye özellikle dikkat ediyorum. Ama kibirle vakar birbirine yakın olunca çoğunlukla karıştırılıyor maalesef.
Halbuki aralarındaki en bariz farklardan birisi de, seslenene güler yüz, tatlı dille dönüp cevap vermektir.

Her neyse, gencin sorunu ailesi ile ilgili idi. Babasının kendisini sevmediğini zannediyordu. Hep kaba ve kötü davranıyordu. Ona yanıldığını anlatmaya çalıştım.
Babasının sevip okşamadığını, yavrum bile demediğini, ama kendisi ve ailesi için ne fedakarlıklara katlandığını, bunun bazılarınca sevgiyi ifade biçimi olduğunu anlattım.
Ah, keşke ana babalar, hizmet ve fedakarlığın sevgi dilinde yetersizliğini görseler ve bizzat okşayıp severek sevdiklerini birbirlerine ve çocuklarına söyleseler.
Keşke öğretmenler de sevdiğini öğrencilerine kanıtlayabilseler, kim bilir ne sorunlar kendiliğinden aşılacaktır.

En sonunda “babanla otur konuş bu konuyu” dedim. Gözlerinden bulgur gibi yaşlar döküldü. Hayretler içinde kaldım bir gencin böyle aniden ağlamasına…
“Konuşamam hocam” dedi.
“Ne var ki bunda?” dedim.
“Herkes sizin çocuklarınız gibi şanslı değil” dedi.

İçim “cız” etti. Bu genç böyle diyordu ama acaba benim çocuklarım hakkımda ne düşünüyorlardı? Ya benim sandığım gibi değillerse?
Daldım gittim. Ta Asr-ı Saadete kadar uzanmışım. Hayalimde bir genç belirdi. Bu genç, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in huzuruna gelerek, “Ya Resûlallah, zina etmeme izin ver!” diyordu.
İslâm terbiyesiyle bağdaştıramadıkları bu teklif karşısında şaşıran ve öfkelenen Ashab-ı Kiram, “Sus, sus….” diye bu genci azarlayarak üzerine yürüdüler.
Resûl-i Ekrem son derece sakindi. Delikanlıya:

- “Yanıma gel, otur” diye yer gösterdi. Sonra onunla sohbet etmeye başladı:
- “ Söyle bakayım; bir başkasının senin annenle zina etmesini ister misin?” diye sordu. Delikanlı:
-Yoluna feda olayım Ya Resulullah, hayır asla istemem, dedi. Efendimiz:
- “Zaten hiç kimse annelerine böyle bir şey yapılmasını istemez.” Buyurdu. Sorusuna devamla:
- “Bir başkasının senin kızınla zina etmesine razı olur musun?” diye sordu. Delikanlı yine:
- Hayır, uğrunda öleyim, Ya Resûlallah, razı olmam, dedi. Resûl-i Ekrem:

- “Öyleyse hiç kimse kızlarıyla zina edilmesine razı olmaz.” buyurduktan sonra, kız kardeşi, halası ve teyzesiyle zina edilmesine razı olup olmayacağını sordu.
Delikanlı hep, “ Yolunda feda olayım, hayır istemem” diye cevap veriyordu. Artık hatasını kavradığını görünce Resûl-i Ekrem elini bu gencin omzuna koyarak:
- “Allah’ım! Bunun günahını affet; kalbini temizle ve uzuvlarını günah işlemekten koru!” diye dua etti.

Hadisi bize rivayet eden sahabenin söylediğine göre, o genç böyle şeylerle bir daha ilgilenmedi.” (2) (Ebu Davud, Taharet, 4; Nesai, Taharet, 35; İbn-i Mace, Taharet, 16.)

Genç sahabenin böyle şeylerle bir daha ilgilenmemesinde Efendimiz (s.a.v.)’in duasının bereketi olduğu kadar, onu mantıklı ve güzel sözlerle ikna ve ikaz etmesinin de büyük tesiri vardır.

Peygamber (s.a.v.)’e karşı saygısız davrandığı düşüncesiyle bu gencin isteği insanı ilk anda şaşırtıyor ve Ashab-ı Kiramı da gördüğümüz gibi öfkeye sevk ediyor. Ama Hz. Peygamber (s.a.v.) bunu saygısızlık olarak değil, bir delikanlının içinden geçen samimi duyguları diye kabul ediyor ve herkesin üzerine yürüdüğü birini koruyup yanında ona yer vermekle gönlünü kazanıyor, hem de mantıklı sözlerle ikna etmiş oluyor.

Evet, herkes bizimle rahat konuşabilmeli ve derdini söyleyebilmeli.
Siz şu mısraların hikayesini biliyor musunuz?

“Derdi olan neylesin?”
“Hiç durmasın söylesin.”
“Ya korkarsa neylesin?”
“Hiç korkmasın söylesin.”


Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi