D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Endülüs rengi

Endülüs rengi

Endülüs mevsimi “sonbahar”sa, rengi de tabiî olarak sarıdır! Güz, yeşilin sarıya, sarının muhtelif tonlarına dönüşme mevsimidir. Sararan yapraklar çürümeye yüz tutarken, yani kahverengileşirken düşer ve toprağa karışır...

Sarı toprak rengidir... “Hâkî”, yani “toprak rengi”, yeşile çalar sarı renktir. Sonbahar hüznü bu renkle tecessüm eder. Endülüs’e bu rengi biz yakıştırmadık. Bu renk Endülüs mimarisinin galip rengidir. Bugün de o mimari taklid edilerek inşa edilen yapılarda bu renk kullanılıyor.

Endülüs gezisinin ilk gününde, Endülüs Emevi hilafetinin başkenti Kurtuba’nın Ulucamii’ni gezdik. Cami, avlusuyla ve minaresiyle birlikte muhtelif müdahalelere maruz bırakılarak ayakta tutulmuş. Minare çan kulesine dönüştürülmüş. Biz tam gezmeye başlayacakken, eski minareden mütehakkim çan sesleri gelmeye başladı. Bize bir hayli uzun gelen bu çan “resitali” galibin yüzlerce yıllık nutku idi!

Kurtuba’da Cami kısmen muhafaza edilmiş, saray yıkılıp yerine başpiskoposluk merkezi yapılmış. Gırnata, Kurtuba’dan sonra Endülüs’ün en güçlü başkenti. Beni Ahmer devletinin merkezi. Gırnata sarayının bir kısmı yıkılarak hiçbir kralın oturmadığı yine mütehakkim edalı bir saray dikilmiş. Cami ise katedrale dönüştürülmüş.

Avrupa’nın güney doğu ucunu teşkil eden İspanya, yaklaşık sekiz asır Müslüman ülkesi olarak var oldu. Bugünkü İspanya’nın başlangıcı olarak Kastilya Kralı 4. Henri’nin kızkardeşi İsabella ile Aragon kralının oğlu Ferdinand’ın 1492’de evlenmesi kabul edilir. Bu tarihte Gırnata İslâm devleti yıkılmıştır. Bu İspanya’daki Müslümanlar (ve Yahudiler) için bir dönüm noktasıdır. Yahudiler ve Müslümanlar Hıristiyan olmaya zorlanmış veya İspanya’yı terk etmeleri istenmiştir. O yakıcı Endülüs ağıtındaki ifadeyle,

“Endülüs’e öyle bir felaket çöktü ki yok bir eşi.”

İspanya’da Müslümanların tarihi sekizinci asrın başlarına kadar gitmektedir. 711 yılında Tarık bin Ziyad şimdi kendi adıyla anılan boğazı aştı ve gemileri yaktı. Böylece Endülüs tarihi başladı. 8 yüzyıl devam eden İslam hâkimiyeti bundan beş asır önce tamamen sona erdi. Endülüs bir taraftan Avrupa kıt’asında Müslüman hâkimiyeti demekti, öte taraftan, baştan beri hızla muhtelif coğrafyalara yayılan İslâm’ın Hıristiyanlardan kazandığı bir anakara idi. Müslüman fetihleri başlangıçtan itibaren genellikle putperest ülkelerine doğru gelişti. Hıristiyanlardan geniş araziler fethedilemedi. Bunun iki önemli istisnası, Endülüs ve Anadolu’dur. Anadolu’nun fethi, Endülüs’ten yaklaşık üç buçuk asır sonradır. Anadolu’nun fethinden sonra Türkler haçlı saldırılarını püskürttüler ve daha batıya doğru akınlarını sürdürdüler; Avrupa’nın ortalarına kadar ilerlediler.

Endülüs’ün beş asır önce Müslümanlardan temizlenmesi yanında batı Hıristiyan dünyasının hedeflerinden biri de Türkleri önce Avrupa’dan atmak, ardından da Hıristiyanlardan fethedilmiş Anadolu’daki varlıklarına son vermektir. Çünkü Anadolu Hıristiyanlardan elde edilmiş bir arazidir, dolayısıyla tekrar Hıristiyanlara dönmelidir. Bu “hamhayal” veya “fanatik” bir düşünce olarak görülebilir. Fakat büyük bir medeniyet ortaya koyan Müslümanların İspanya’dan temizlenmesi de böyle bir düşünce idi. Bu fanatik düşünce sonuca ulaştı. Türkiye için de böyle bir sonun düşünülmediğinden, tasarlanmadığından emin olabilir miyiz? Birinci Dünya Savaşı sonrasında yaşananları, daha savaş öncesinde tezgâhlanan Sevr projesini unutabilir miyiz?

Endülüs’e dönelim; zorla Hıristiyanlaştırılmış Müslüman bir aileden gelen İspanyol tarihçi Rodrigo de Zayas, İspanya’da Müslümanlara karşı yapılan zulüm ve katliamları “İspanya Müslümanları ve Devlet Irkçılığı” adlı bir kitapta anlatıyor. Kitap, 1989 yılında Londra’daki ünlü müzayedeci Sothebey’s’den satın alınan 16. asrın sonu 17. asrın başına ait Engizisyon raporları ve kraliyet belgelerine dayanılarak hazırlanmış.

Rodrigo şöyle diyor: “Irkçılık insanlık kadar eskidir. İspanya’nın 16. yüzyılda icat ettiği ise, ‘devlet ırkçılığı’dır. Hedef krallığın birleşmesi ve İspanyol Müslümanlığının kökünün kazınmasıdır. Bu hedefe varmak için iki vasıta kullanılmıştır: Birincisi 2 Ocak 1492’de Granada’nın düşmesiyle tamamlanan askeri fetih; ikincisi, Müslümanların zorla asimilasyonu, daha sonra da topluca sürgün edilmeleri.”

1492’den sonra Müslümanlar “müdejar” (Hıristiyan ülkede ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören teba) haline getirilmiştir. Bir müddet sonra zorla Hıristiyanlaştırılırlar, yani “morisk” olurlar. Artık iş engizisyona kalmıştır. Bir “morisk”in cuma günü çalışmadığı veya domuz eti yemediği tesbit edildiğinde derhal ağır bir cezaya çarptırılır ve malları müsadere edilir. Daha sonraları atalarının Müslüman veya Yahudi olmadığının isbatı istenir. Bunu başaramayanların hayat hakkı kısıtlanır. (Endülüs’ten İspanya’ya, Diyanet Vakfı yayını, 1996)

Endülüs’te Müslümanların başına gelenler anlatılabilir olsa da, insan zihnince kabul edilebilir değildir: “Hıristiyan idareciler, işgal esnasında İslâm zımmi hukukunu tahdit ederek, cizye ödemeleri karşılığında Müslümanlara canlarını, mallarını ve dinlerini muhafaza hakkı tanımışlardı. Ancak Gırnata’nın işgalinden sonra bu hakları tek tek geri alınarak Müslümanları Hıristiyanlaştırma politikası izlendi. Bu politikanın baş mümessili kilisedir. Zira olaylara en yakın kişilerden biri olan İspanyol tarihçi Marmol’un da dediği gibi, kilise Hıristiyan krallardan ısrarla Müslümanları Hıristiyanlaştırma siyaseti gütmelerini istemiş ve neticede bu istek uygulamaya konulmuştur. Bu zora dayalı bir Hıristiyanlaştırmaydı ve en önemli organı da Engizisyon mahkemeleriydi. Bu mahkemelerin Müslümanları çarptırdığı cezaların hangi birinden söz edelim? Diri diri yakılanlardan, derisi yüzülenlerden, vücutları parçalanlardan mı, yoksa kazığa oturtulanlardan veya başları taşlarla ezilenlerden mi? Ne var ki bütün bu baskılar, Endülüs Müslümanlarının İslâm’a bağlılıklarını silmeye yetmedi, yetmediği içindir ki, 1609 senesinde çıkarılan bir fermanla İspanya dışında sürgün edilmeleri kararlaştırıldı.” (Aynı kitapta Dr. Mehmed Özdemir’le konuşma)

İspanya’da Müslümanların akıbeti Hıristiyanlaştırma, engizisyon mahkemeleri ve sürgün kelimeleri ile özetlenebilir...

Mevsim sonbahar, Gırnata’da “Gözyaşı” tepesindeyiz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi