Cemal Nar

Cemal Nar

Bakalım ne olacak?

Bakalım ne olacak?

İnsanlar arası ilişkilerde ve İslam’a davette iyi ahlakın ve onun en büyük göstergesi olan dili güzel kullanmanın öneminden ve ne harikalar yaşattığından bahsetmiştik. Bugün ona canlı ve taze bir misal vermek istiyorum.

Bir kardeşimiz büyük bir sıkıntıda olduğunu söyledi. “İstişareye geldim” dedi. Çok sevindim ve “istişare eden pişman olmaz” hadis ile müjdeledim. Madem iyi niyet ve İslam’a teslimiyet var, akıbet şimdiden hayırdır, dedim.

Derdini anlattı. Ben de iyi bir kulak olup dikkat ve ciddiyetle dinledim. Ben size bir tecrübemi aktarayım. Eğer size derdini açmak isteyen bir insanı iyi bir kulak olup dikkat ve ciddiyetle dinlerseniz, zaten sırrını saklayacağınıza ve en doğruya yönlendireceğinize itimat ederek gelen dertlinin emin olun sorununu anlattığında, yani daha en başında derdinin yarısını almış olursunuz. Yükü oldukça hafifler. Bu bile epey bir çare demektir zaten.
Neyse, sonundahayretle sordum:

- Hepsi bu mu?
- Hepsi bu! dedi.
- Yahu bu da dert mi Allah aşkına? Hay Allah müstehakkını versin. Yok yok merhametiyle muamele etsin. Ben de neler hesap ederek nasıl da korkmuştum sizin için. Hepsi bu kadar ise hiç mesele değil” dedim.

Bu da ona bir moral takviyesi olacaktır muhakkak. Şöyle daha bir rahatlayacaktır. Derdinin yarısını da anlatmakla atmıştı zaten. Sana gelmekte iyi niyetli ise sorun niye çözülmesin ki!

Ona iyilik tavsiye ettim. Adaletten de öte kardeşlere ikram etme edebini Allah Teâlâ’nın nasıl tavsiye ettiğini anlattım. Ahlaklı ve olgun davranmanın sihirli bir anahtar olduğunu, her kapıyı açacağını söyledim. İlk adımı atanın sevabının çokluğundan bahsettim. Eğer her sorun biter de arada sadece maddi bir menfaat meselesi kalırsa, onun dahi kabul etmesini, ya bağış, ya da ödemede erteleme ile kolaylık sağlamasını tavsiye ettim. Bütün bu iyiliklerin insanlar tarafından bilinmese bile Allah Teâlâ’nın nezdinde bilindiğini ve sana hem dünyada, hem de ahirette kat kat fazlasıyla geri döneceğini söyledim.

“Peki hocam!” diyerek gitti adam. Bir hafta sonra geldi. “Peki” demenin gereğini yapmış, sorunu bitirmişti. Ancak üstüne vazife olmayan bir iki fuzuli kişi gereksiz yere bazı sözler söyleyerek üstü örtülü bir tehdit ile hakkını ve haddini aşmışlar. Buna içerleyen arkadaş, orda bir cevap vermemiş, ama öfkesi giderek kabarmış, bir türlü içini teskin edememiş, onlara iyi bir cevap hazırlamış, ama bu arada aklı devreye girmiş, “gidip hocama bir sorayım” demiş.

- Ne düşünüyorsun? dedim.

- Ya ben bizzat gidip, ya da bir elçi gönderip hadlerini bildirmek, dedi. Baktım, iyi içerlemişti, içten içe öfke ateşi yüreğini mangal gibi yakıyordu.

- Bu davranıştan ne bekliyorsun?

- Böylece bir daha bunu yapmazlar.

- Nerden biliyorsun? Adamlar cahil olmasa haddi aşarak hakları olmayan bu acı sözleri zaten söylemezlerdi. Ya cahillik eder de daha fazlasını söylerlerse? İşi daha da yokuşa sürerlerse? Sen de çaresiz kalıp hadlerini bildiren cevabı verirsen? Böylece hazır ki barıştan da olursanız?

- Olursam olayım hocam. Benim kadar onlar da düşünsün!

- Bak sen de dersini tam almamışsın. Buraya kadar güzel ahlakın sorunu nasıl çözdüğünü gördün. Eh, ne güzel barış sağlanmışken, iki haddini bilmez fuzuli yüzünden neden onu yıkarsın? Hem iyi düşün, bunun altında başka bir sebep olmasın?

- Ne gibi?

- Onu sen söyleyeceksin.

- Evet, hocam biraz da kırılan izzeti nefsimin tamiri adına bir intikam duygusu da yok değil yani.

- Evet, ben de onu duymak istiyordum. Allah razı olsun, kalbini açtın, samimi oldun.

- Biraz da öyle hocam. İnkar edemem. Peki, ben şimdi ne yapayım?

- Allah Teâlâ’nın senden istediğini yapacaksın: “Affı al, iyilikle emret, cahillerden yüz çevir.”(A’raf 199)

- Peki hocam, dedi gitti.

İş bir hafta sonra belli olur, biz de inşallah işe yaramanın mutluluğunu yeniden yaşarız. Ya da iyi ahlakı devam ettirememenin, öfkeye mağlup olmanın zararlarını görürüz. Her ikisi de olsa, biz bu ayeti ona açıkladığımız gibi buraya da yazacağız inşallah.

Atalar boşuna dememişler “öfkeyle kalkan zararla oturur” diye. Geçen yazımızda demiştik ya, “öfke ile bağırıp çağırma, hatta vurma ve kırma, bizim terbiyeye muhtaç nefsimizi tatmin edebilir ama zarardan başka bir netice sağlamaz. Fakat o öfke Allah için yutulursa ve ona sebep olan her ne ise o muhataba iyilikle izah edilse, insanların aklı, kalbi ve vicdanı ikna olacaktır. Bu ise size hak verdirecek, böylece sevabı ve mutluluğu sonsuza dek sürecek kazanımlara sebep olacaktır.

Ağızda zehir gibi acı olan bu öfkeyi tükürür gibi ağızdan atmak yerine sabredip yutmak, onu yağ ile bala çevirmektir ve bu inanın çok daha zevkli ve lezzetlidir. Muhtaç olduğumuz işte budur!”

Evet, aynen öyle!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi