Faruk Köse

Faruk Köse

Yumurta küfesi

Yumurta küfesi

Muhterem Hayrettin Karaman Hocaefendi, 02.11.2012 tarihli yazısında “AK Parti ve İslamcılık” konusunu ele alıyor. Yazdıklarına dair kendilerine bazı suallerim olacak.


Hayrettin Hocaefendi diyor ki: “İslamcılık kavramı çerçevesinde Akparti’ye bakanlar...., ‘Akparti kadrosu islamcı idi, sonra bundan vazgeçti, döndü, dünyevîleşti...’ diyenler var.”

Soruyorum: Ak Parti kadrosu İslamcı değil miydi? Bu kadronun önde gelenleri “Milli Görüş”ün de öncü kadrolarından değiller miydi? Bu kadrolar, yıllardır toplum tarafından “İslam” etiketi altında tanınmadılar mı? Bu etiketle siyasi kariyer sahibi olmadılar mı? Toplum onlara, “İslamcı, dürüst, dindar” oldukları için itibar etmedi mi? Bugün çıksalar da “bizim İslam’la bir alakamız yoktur” deseler, toplumsal destek sürer mi? Yani bugün bulundukları yere “İslamcı” olarak tanındıkları için gelmediler mi? Değillerse, o zaman yalan mı söylediler, yoksa şimdi mi değiştiler? Peki, bu insanlar müslüman da mı değil? Müslüman olununca, bazı “duyarlılık noktaları”nın da harekete geçmesi, mesela “müslümana gâvur eziyetinin yapıldığı ortamlar”da bunu esaslı ve kökten çözümlerle değiştirmeye yönelik çalışmalar yürütmesi gerekmez mi? “Hiçbir şey yapılmadı” demiyorum, ama gerekenlerin ne kadarı yapıldı acaba?

Hayrettin Hocaefendi diyor ki: “Sırtında yumurta küfesi bulunmayan, hürriyet ortamında neyi sallasa korkusu da olmayan kalemler atıp tutuyorlar.”

Soruyorum: Hocamızın “hürriyet ortamında neyi sallasa korkusu da olmayan kalemler atıp tutuyorlar” cümlesi hakkında satır arasına bakmayacak, niyeti okuma yoluna gitmeyeceğim. Ancak “sırtında yumurta küfesi bulunmayan” ifadesine bakmak gerekmez mi? Her müslümanın sırtında “yumurta küfesi” yok mu? Laik-Kemalist bir rejim altında, Allah’ın kanunlarının geçersiz sayıldığı bir siyasi-idari, sosyal-kültürel, hukuki-adli ve iktisadi ortamda müslümanın omzunda “iman” ve “tevhid”den daha büyük “yumurta küfesi” mi olur? Müslüman olmanın omuzlara yüklediği gerekler, bu gereklere göre çalışmak, fitne yeryüzünden kalkıp, din Allah’ın oluncaya kadar mücadele etmek, her yandan yağmur gibi yağan saptırmalar, çarpıtmalar, yozlaştırmalar, kültür erozyonu, dejenerasyon vb. karşısında hakkı batılla karıştırmadan, saf Tevhid akîdesini korumak, buna uygun bir hayatı yaşamak ve hakim kılmak... Bundan daha büyük “yumurta küfesi” mi olur? Sadece Ak Parti kadrosunun omuzlarında mı yumurta küfesi var? Ak Parti’nin küfesindeki yumurtalar nedir, bilmek istiyorum. Bilelim de, değerlendirirken hata ve haksızlık etmeyelim. Yine, bu ülkede yaşayan ve yaşadığı hayat itibariyle ciddi sıkıntılar içinde olan bir birey olarak, herkesin, Hükümetten beklentileri olamaz mı? Karşılanmadığında, beklentilerinin gerçekleşmesini istemesinden, kimi zaman da bundan sızlanıp şikayetçi olmasından daha doğal ne olabilir?

Hayrettin Hocaefendi diyor ki: “İç ve dış şartları asla göz önüne almadan hayal ettikleri İslam’dan.... söz ediyorlar ve Akparti’nin niçin gerçekleştirmediğini soruyorlar.”

Soruyorum: “Hayal ettikleri İslam” derken, İslam neyse orada duruyor da, sizin tabirinizle “hürriyet ortamında neyi sallasa korkusu da olmayan kalemler”, o İslam’ın aslına iltifat etmeden, kafalarında hayal ettikleri anlayışı mı İslam yerine koyuyorlar? Müslüman halkın teveccühünü kazanan, “namaz kılan” kadroların teşekkül ettiği bir partiden, müslümanların beklentisi olmasın mı? Beklentilerini dile getirmesinler mi? Gerçekleşmesini istemesinler mi? Gerçekleşmediğini görünce de bundan şikayet etmesinler mi?

Hayrettin Hocaefendi diyor ki: “Akparti’nin hangi şartlarda doğduğunu, nereden nereye nasıl geldiğini, halen içinde bulunduğu şartlarda neleri ne kadar yapabileceğini; yapamayacağı....nı düşünen de, söyleyen de bunlar arasında yok gibi.”

Soruyorum: Ak Parti’yi doğuran şartları çok iyi yaşamış bu millet, zaten o şartların değişmesi için, değiştirsinler diye Ak Parti’yi iktidara getirmedi mi? Elbette her şeyi istendiği gibi yapamayabilir. Elbette şartlar ve imkânlar bazı şeylere fırsat vermeyebilir. Elbette her beklentiye cevap verilemeyebilir. Ama hiç mi bir şey yapılamaz muhterem Hocam? “Hiç mi bir şey yapmadı?” diye soracaksınız. Yapılanları ve yapılması beklendiği, gerektiği ve yapılabileceği halde yapılmayanları bir listede yan yana koyalım bakalım, nasıl bir tablo çıkacak ortaya?

Hayrettin Hocaefendi diyor ki: “Bu değerlendirmeleri yapanlar, mesela İslamcılık yönünden Partiyi temsil eden çekirdek kadronun dünü ve bugünü üzerinde ahkam kesenler onları (dün ve bugün beyinlerinin ve gönüllerinin içinde olanı) nereden ve ne kadar biliyorlar?!”

Soruyorum: Şimdi bu ne demek Muhterem Hocam? Bu cümleniz, Ak Parti’yi kuran kadrolar hakkında ciddi bir nitelik ithamı niteliğinde değil mi? Bu kadroların beyninde dün “İslamcılık yönünden” bir şey yok muydu? O halde o günkü söylemlerini, demeçlerini, konuşmalarını, vaatlerini, duruşlarını, görünüşlerini, her ne ise çıkaralım bakalım arşivlerden, İslamcı gibiler mi, yoksa değil gibiler mi? Siz şimdi bu cümlelerle, onların o zaman siyaseten İslamcı gibi göründüğünü, ama aslında öyle olmadıklarını söylemiş olmuyor musunuz? Siz böyle diyorsanız, biz ne düşünmeliyiz? Devamında kurduğunuz, “Niyet ve kapılar arkasındaki bazı boş konuşmalar...” cümlesinden neyi anlamamız gerekiyor? Şeriat niyeti mi taşımıyorlardı, Şeriat isteği mi “boş konuşmalar”dı?

Elbette, buyurduğunuz gibi “bir bahçeciden, kış ortasında taze kiraz beklemek” ve “bunu neden yetiştiremediği için onu eleştirmek” doğru değil. Ama muhterem Hocam, bu kış 10 yıldır sürüyorsa, insanların “bari turfanda kiraz yetiştir” deme hakları da mı olmaz?

Saygılar sunuyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
Faruk Köse Arşivi