D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Gırnata’dan sonra Mostar mı?

Gırnata’dan sonra Mostar mı?

Dünya, İslâm medeniyetini müşahhaslaştığı, en görünür hâle geldiği yüzüyle, yani mimarisiyle kavrayabiliyor. Zengin edebiyat, düşünce ve ilmî birikimi; gayrıya (ötekine) gösterdiği hoşgörü ve benzersiz müşterek yaşama kültürü kolaylıkla kavranamıyor. Bu zor ve zahmetli tanıyış konusunda denilebilir ki, müslümanlar da diğerlerinden farksız.


Gırnata Endülüs İslâm medeniyetinin son kalesi idi. “Garp meselesi” yani İslâm’ın batı Avrupa’daki varlığından duyulan rahatsızlık bu kalenin düşmesiyle halledildi. İspanya’da müslümanların 8 asırlık mevcudiyeti böylece tarih oldu. Avrupa’nın batısının İslâm’dan temizlenmesi, doğusu için de en büyük ilham kaynağı. “Şark meselesi” Avrupa zihninde henüz çözümlenmiş değil; çünkü Avrupa’nın doğusunda müslümanlar/müslümanlık yaşamaya devam ediyor.

“Endülüs” denilince bugün mimarî harikası eserler, bu eserlerin hâlâ mevcudiyetini sürdürdüğü şehirler hatıra geliyor. Günümüzde Avrupa’nın en fazla rağbet gören, en çok ziyaret edilen mimarî mirası, Endülüs’te bulunuyor. Peki şarkın Endülüs’ünde aynı tesiri uyandıracak hangi şehirler, hangi mimarî eserler var?

Sembol bir şehir olarak Mostar, onun köprüsü ile etrafındaki mimarî doku bu tarife tamamiyle uymaktadır.

Doğu Avrupa’da İslâm medeniyetinin bu minyatür şehri, bir köprü etrafında teşekkül eden müşahhaslaşmış bir güzellik efsanesi olarak yorumlanabilir. 20. Yüzyılın sonunda Bosna’da yaşanan müslüman katliamı sırasında insan bedenleri yanında mimarî eserler de hedef olarak seçilmişti. Bu hedeflerden en görünürü olan Mostar Köprüsü, 9 kasım 1993’te Hırvat topçularının ateşiyle yerle bir edildi…

Dünya, mimarî mirasının en güzel örneklerinden birinden mahrum edilerek ne yapılmak isteniyordu?

Mostar Köprüsü, doğu Avrupa’nın Hıristiyan zihniyeti nezdinde somutlaşmış “hilâl”di. Güzellikle görünür olamayan haçın fiyakasını bozan nefis bir hilâl!

Hırvatlar ve Sırplar, hilâlin görünürlüğünü ortadan kaldırmak için anlaşmışlardı. Mostar Köprüsü’nün yıkılması bu anlaşmanın uygulanmasından başka bir şey değildi.

Mostar elbette sadece köprüden ibaret değil, onun etrafındaki biblo gibi yapılar, adeta bir film seti gibi estetik nisbetlerde inşa edilmiş bir şehir parçası. Bu şehir parçasında köprüyü tamamlayan camiler, medreseler, kütüphaneler, türbelerle çarşı ve evler de var. Bu bütün içinde hıristiyanları temsil eden hiç bir yapı görünmüyor!

Avrupa’nın doğusunda İslâm medeniyetini bütün güzelliği ile temsil eden bir şehir, hazmedilebilir değil! Dünya mirasının en seçkinlerinden olan Mostar’da hıristiyanlık görünür olamıyor! Öyleyse yok edilmeli!

Bu açığı kapatmak için, köprü yıkıldıktan ve UNESCO’nun delaletiyle yeniden yapıldıktan sonra uzakta bir kiliseye olağanüstü yüksek beton bir çan kulesi yapılıyor ve dağın tepesine devâsa bir haç dikiliyor! Yine de bir Mostar resmi çektiğinizde ne İspanyollardan destek alınarak yapılmış olan orantısız büyüklükteki haç, ne de çan kulesi görüntüye girebiliyor!

Camilerin zerafeti, nisbetlerinin uyumu… Köprü civarında camiler dahil, bütün yapılar nisbetlere uygun büyüklükte! Zaman içinde şehir, nadide elmas, zümrüt, zebercet vb. taşlarla müzeyyen bir gerdanlık gibi inşa edilmiş.

1874 Bosna salnamesine göre, Mostar’da 45 cami, 5 medrese, 1 rüştiye ve 16 mektep ve 26 han bulunuyor… Şehir, Neretva nehrini tabii şekilde güzelleştirmek için kurulmuş bir set adeta! Nasuh Ağa Camii, Karagöz Bey Camii, Keyvan Kâhya Camii, Koski Mehmet Paşa Camii ve medresesi… (Bu yapılar ve diğerleri de katliamdan payını almıştı.)

Mostar Köprüsü’nü tasvir ederken bizim koca Evliya’nın âdeta dili dolaşır. “Bu cisr-i vacibüssseyri (görülmesi vacip olan köprüyü) dahi Sultan Süleyman hanın fermanıyla Koca Mimar Sinan ibn Abmdülmennan ağa bir kantara-i azim (büyük kemerli köprü) inşa etmiştir kim güya kavs-ı kuzah (gökkuşağı) gibi kehkeşan âsâ (Samanyolunu andırır) semaya kad-keşan olup (boyu uzayıp) bir kayadan bir kayaya tak etmiş (kemer yapmış) kim güya Bağdat-ı behişt âbadda (Cenetin imar ettiği Bağdat’ta) tak-ı Kisra’dır (Kisra’nın, İran imparatorunun gayet yüksek olan saray kapısıdır).”

“İmdi samiinden olan (dinleyen) ihvan-ı vefaya (vefalı dostlara) şöyle malûm ola kim bu abd-i kemter (değersiz kul) Evliya-yı bî riya (riyasız Evliya) bu ana gelince yirmi yedi yılda pey-ender -pey (peşpeşe) seyahat edüp on altı padişahlık yeri geşt ü güzar edüp (dolaşıp) nice kerre yüz bin asar-ı binalara (bina eserlere) im’an-ı nazar (dikkatli bakışla) ile nazar edüp (bakıp)…”

Evliya Çelebi, Erzurum yakınlarındaki Çoban köprüsü, Batman’daki Malabadi köprüsü, Hasankeyf kalesi ve köprülerinden başlayarak Anadolu’nun, Rumeli’nin belli başlı köprülerini ismen zikreder. Sonunda “bu hakir eyle bir cisri (köprüyü) rub-ı meskûnda (dünyanın insanların yaşadığı bölgelerinde) görmedim” der.

Evliya onun inşasına düşürülen bir tarih de verir ki yapılan işin tabiliğini ifade eder: “Kudret kemeri!” Bu hicrî 974 (1566) senesine tekabül eder. Sonunda “Seyyahan-ı cihan (cihanın gezginleri) böyle bir tâk-ı âli (büyük kemer) görmemiştir” demekten kendini alamaz…

Mostar düşmeden doğu Avrupa’dan İslamiyet kovulmuş olmaz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi