Faruk Köse

Faruk Köse

İsyan hakkı

İsyan hakkı

Düşünce yapıları “itaat kültürü” ile biçimlendirilen ve itaati bilinçli değil “körükörüne itaat” şeklinde olan insanlar, “isyan” terimine mesafeli dururlar. İsyan etmek onlara korkutucu gelir. Halbuki “özgürlük” için, “hür düşünce” için, “temel hak ve özgürlüklerin kullanımı” için “itaat”ten önce “isyan” lazımdır; “itaat” “İsyan Bilinci” üzerine bina edilmelidir.


Nitekim müslümanın “iman”ı “isyan”la başlar. Önce “Lâilahe” diyerek bütün ilahlara isyan edersin; ardında “itaat edilecek tek ilah” olarak Allah’ı tasdik ve ikrar edersin. Yani Allah’a itaat, başka her şeye/ilaha red ve isyandan sonra, o “red isyan bilinci”nin üzerine bina edilir.

Müslümanın Allah’a imanı ve itaati “isyan”la başlar da hayatı “körükörüne itaat” üzere mi biçimlenir? Hayır! “İman”da olduğu gibi, müslümanın hayatı “isyan bilinci” üzerine biçimlenir. Çünkü, eğer itaat Allah’a ise, eğer itaat İslam’ın hükümleri çerçevesinde ve Allah’ın hudutları dahilinde ise, başka her şeye isyan etmek gerekecektir; çünkü İslam’ın hükümlerine itaat etmiş olmak için öncelikle başka hükümlere isyan etmiş olmak lazımdır. “Allah’ın hudutları”nda kalmak için başka hudutları çiğnemek gerekecektir.

Mesela İslam’a göre, “Allah’a isyan hususunda mahlûka itaat yoktur.” Yani kişiler ve sosyal kümeler, eğer “mahlûka, âmire, lidere, rejime, sisteme, devlete... itaat” Allah’ın hudutlarını aşıyor, İslam’ın hükümlerinden taşıyorsa, o zaman itaatle değil, isyanla mükelleftirler.

Bu bakımdan isyan kültürü/bilinci, en az itaat kültürü/bilinci kadar önemlidir. İnsan kime ve nasıl itaat edeceğini de, kime ve nasıl isyan edeceğini de bilecek. İtaatin sadece Allah’a ve Allah’ın hudutları dahilinde Allah’a itaat edenlere olacağını öncelikleri arasına alacak. Gayrisine isyan edeceğinin farkında olacak. Bu kapsamda bilecek ki; şirke, puta, tağuta, zulme, heva ve hevese, beşeri sistemlere ve rejimlere, Allah’a iman ve itaat etmeyenlere, “İslami olmayan”a itaat değil, isyan asıldır.

“İsyan Hakkı” önemli ve öncelikli bir haktır. İnsanlar bu haklarını kullanabildikleri ölçüde “özgür” olurlar, “hür” yaşarlar. Oysa beşeri sistemlerin “isyan”ı suç saydıkları da bir gerçek. Onlar için aslolan “itaat”tir. Sormadan, sorgulamadan, ölçüp biçmeden, tartıp hesap etmeden, mahiyetini ve niteliklerini görmeden, ilahi hudutları gözetmeden... önce boyun eğip körükörüne itaat isterler, ardından kendileri lütfederlerse bazı hakları verirler. Verdiklerinin ölçüsünü ve niteliklerini kendileri tayin ederler. İstedikleri zaman geri alma hakları da, niteliklerini değiştirme yetkileri de mahfuzdur. Bu sosyal, siyasal, hukuki, iktisadi hayat için böyle olduğu kadar, “iman” ve “amel” konularında da böyledir.

İşte, “iman eden kişi”nin, öncelikle en tabiî hakkı olan “İsyan Hakkı”na sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum. “Beşeri hukuk”un tanımlamadığı, yer vermediği böyle bir hakkın artık anayasalarda yer alması gerektiği kanaatindeyim. Bu kapsamda Bülent Arınç’ın “ben de olsam dağa çıkardım” sözlerinin, farklı yorumlara sapmadan ve mahiyeti tashih edilerek “yeni bir hak ihdası” için referans kabul edilmesini, “İsyan Hakkı”nın hazırlanan yeni anayasanın en önemli ilkeleri arasında yer almasını öneriyorum.

Ülkemizin “isyan-itaat tipolojisi”nin doğru tahlil edilmesi ve ideale ulaşılması gerektiğini düşünüyorum.

Bülent Arınç’ın sözleri şöyleydi: “BDP'li kadın Milletvekiline çok kızgındım, ancak onun bir zamanlar Diyarbakır Cezaevinde yatarken henüz 17 yaşında olduğunu ve insanlık dışı işkenceye maruz kaldığını öğrenince ona karşı kızgınlığım gitti. Bu durumda olsaydım ben de dağa çıkardım."

Bir açıdan bakıldığında Arınç’ın sözleri PKK terörüne meşruiyet kazandırma anlamı taşıyor. Zaten bu sözleri değerlendiren BDP’lilerin yorumları da bu yönde oldu. Fakat doğru olan, Güneydoğu’da zulme uğrayanın sadece PKK’lılar olmadığı. Bölgenin inanan insanlarının, örneğin Hizbullah üyelerinin aynı zulümden pay almadığını söyleyebilir miyiz? Ülkenin tamamında da inanan insanın gördüğü zulüm ve işkenceye hepiniz şahit değil miyiz?

Ancak Arınç’ın sözlerini yabana atmamak, ülkemizde hiç görülmeyen “İsyan Hakkı”nın hukuki zemin bulması için vesile edinmek lazımdır kanaatindeyim. Zira sorun, aslında ülkemizde uygulanan “rejim ve sistem”dir. Hakları gasbettiği halde itaati kutsallaştıran rejim, isyanı da suç sayarak sorunları içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Çözüm için yeni anayasada yeni bir “hak”ka, “İsyan Hakkı”na yer verilmelidir.

Zulme uğrayan, işkence gören, hakları gasbedilen kişilerin bizzat kendilerinin, gerektiğinde devlete bile isyan edebilme hakkı anayasal güvence altına alınmalı; “gereklilik sınırları”nda kalmak suretiyle bu kişinin yapacağı fiiller suç kapsamından çıkarılmalıdır. Çünkü itaat, “ma’ruf”tadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Faruk Köse Arşivi