M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Faşizm Var Yaygaraları

Faşizm Var Yaygaraları

Vesayet rejimi taraftarları, egemen azınlıkların sözcüleri, Sabataycı büyük medya, resmî ideoloji meftunları feryat ediyor: Türkiye'de demokrasi tehlikededir!.. Basın hürriyeti kısıtlanıyor!.. Diktatörlüğe gidiliyor!...

Bunların hepsi abartmadır, yaygaradır.

Bendeniz Müslüman bir muhalifim. Muhalefetim dar siyasî bir muhalefet değil, kültürel bir muhalefettir. Diyorum ki: 1923 yılı dışında Cumhuriyet tarihimizin en hür, en serbest, en çoğulcu, en demokratik çağındayız.

Ebedî Şef M. Kemal, Millî Şef İsmet Paşa, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat devirlerinde böyle geniş bir hürriyet, serbestlik, çoğulculuk yoktu.

Bugün Başbakan bir üniversiteye gidiyor ve taşlanıyor...

Böyle bir şey M. Kemal iktidarında ve rejiminde olsaydı ne olurdu?

Hemen olağanüstü mahkemeler kurulur, kanunsuz tutuklamalar yapılır, Yargıtay'a baş vurup itiraz ve temyiz etme hakkı olmaksızın gazeteciler, siyasetçiler, yazarlar idam edilirdi.

Günümüzde devlet ve hükümet adamları yumurta yağmuruna tutuluyor.

Başbakana ve bakanlara ağır hakaretler ediliyor.

Başbakan yargıya müracaat ediyor, bazen davayı kazanıyor, bazen kaybediyor.

İsmet Paşa taşlanacak... İsmet Paşanın bir bakanına yumurta atılacak... M. Kemal'e ve adamlarına hakaret edilecek ve bunları yapanlar sağ ve salim kalacaklar... Eskiden olur muydu bunlar?

İhtilalci ve darbeci generallere bırakın hakaret etmek, en hafif şekilde bile itiraz edilemezdi.

Türkiyede İngilterede İsviçrede olduğu gibi ve kadar hürriyet yoktur ama, M. Kemal, İsmet paşa ve darbe yıllarına nispetle çok ama çoook hürriyet ve serbestlik vardır.

İtiraz edecekler, ama cezaevlerinde gazeteciler var diyecekler...

Cevap: Onlar basın suçlarından tutuklu değiller.

Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri ne kadar ağır muhalefet yapıyor, onlar tutuklanıyor mu?

Bendeniz Türkiye'nin bugünkü düzenini, sistemini, rejimini, gidişatını beğenmiyorum ama muhalifim diye yalan söyleyemeye, iftira etmeye, abartmaya da hakkım yoktur.

Yakın tarihimizde şapka meselesinden nice vatandaş asılmıştır.

Yüz karası İstiklal mahkemeleri terör estirmiş, binlerce vatandaşı idam etmiştir.

İnsan haklarına, millî kimlik ve kültüre aykırı Türkçe Ezan kanunu çıkartılmış, en ufak bir itiraz ve iniltiye bile izin verilmemiştir.

Bursada bir vatandaş 1930'lu yıllarda Ulucami minaresine çıkıp Ezan-ı Muhammedî okudu diye yer yerinden oynamıştır.

Evet tekrar ediyor, bir muhalif olarak şunu söylüyorum: 1924'ten bu yana en geniş hürriyet, çoğulculuk, muhalefet bugün vardır.

Polisin Başbakanı taşlamak isteyenlere engel olması asla zulüm ve baskı değildir.

İngiltere başbakanına taş veya yumurta atsalar oranın polisi de harekete geçer ve korur.

Polis biber gazı ve su sıkıyormuş; gaz gözleri yaşartıyormuş, su ıslatır, üşütür ve hasta edermiş... Bunlar çocukça şikayetlerdir.

Bugün çok şükür hiçbir vatandaş inançlarından, fikir ve görüşlerinden, yasal sınırlar içindeki muhalefetinden, tenkitlerinden dolayı idam edilmiyor. Bırakın idam edilmek, rahatsız bile edilmiyor.

Zavallı İskilipli Âtıf Hoca, şapka kanunundan önce yazmış olduğu broşür yüzünden idam edilmişti.

Sen Başbakanı taşla, büyük devlet adamlarına yumurta at, bin türlü rezalet çıkart ve polis müdahale edince faşizm var, diktatörlük var diye yaygara kopart... Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış.

Bu adamlar dünün teröristlerine fidancıklar diyor.
* (İkinci yazı)
Kısa Kısa

O büyük zat Müslümandır ama dinî görüşlerinin bazısı yanlıştır. Bu yanlışların bazısı da çok vahimdir. Din konusunda onun akıl hocası reformcu bir ilahiyatçıdır.

Bahs ettiğiniz kişinin yanında bir yangın söndürme cihazı bulunması gerekir. Çünkü çok zengin olmak, çok ünlü olmak, çok yükseklere çıkmak için yanıp tutuşuyor. Alevler çatıyı bacayı sardığı zaman yangın cihazı çok lazım olacaktır.

O kişinin Hazret-i Muhterem'i çok sevdiği ve çok tuttuğunu iddianıza katılmam mümkün değildir. Şimdiye kadar kaç boyaya batmış çıkmış biridir o.

Lisedeki oğlu fizik dalında birinci olmuş ve ödül kazanmış da babası çok seviniyormuş... Babasına: A muhterem!.. Oğlunuz bin yıllık yazımızla okuma yazma bilmiyor. Elifi görse direk sanıyor. Fizik bilmiş bilmemiş ne olacak...

Rusya Federasyonuna bağlı Yakutistan cumhuriyetinin başşehri Yakutks'ta kışın sıcaklık (daha doğrusu soğukluk) ortalaması sıfırın altında 52 derece imiş. Okullar, üniversiteler, devlet daireleri, mahkemeler çalışıyormuş. Fabrikalar üretime devam ediyormuş. Otomobiller, otobüsler vızır vızır... Dükkanlar, marketler... Velhasıl hayat normal olarak devam ediyormuş. Bizde kar veya şiddetli yağmur yağsa, rüzgar hızlı esse her şey allak bullak oluyor, hayat duruyor...

Modern ve çağdaş zengin İslam kadını Filâne hanımefendi beş yüz liraya uzun ve ince topuklu bir ayakkabı almış. Caddede yürürken o kalem gibi incecik topuklardan biri kaldırımdaki bir çatlağa saplanmış ve çat diye kırılmış. Filane hanım çok üzülmüş, belediyeye dava açacakmış.

Terör başının iki karısı varmış. Biri MİT kızıymış, biri albay kızı... Bu işe bir bit yeniği olsa gerek.

On bir yaşında (rakamla 11) ağzı süt kokan bir okul çocuğu öğretmenini bıçaklamış. Yoruma lüzum yok.

Bir uzmandan: Türkiye'de çok domuz üretiliyor ve çok yaban domuzu vuruluyor. Bunların büyük kısmı Müslüman halka yediriliyor.

Bir eczacı dostum anlattı: Doktor bey iyi bir göz uzmanı. Özel bir hastanede çalışırken işine son verilmiş. Sebep?.. Herhangi bir başarısızlık değil... Muayene olan hastaların "yeterli" kısmına, lüzumu olmadığı için göz ameliyatı yaptırtmaması... Yoruma lüzum var mı?..

* Yüksek makamlardaki İslamcıların çok büyük kısmı beş vakit namazı cem' ederek üçte vakitte kılıyormuş. Dört mezhebin fıkhında buna cevaz verilmiyor... Fetvayı veren şu meşhur malum mahut reformcu ilahiyatçı.

Havalar soğudu. Hali vakti yerinde Müslümanlar muhtarlara gittiler, bu semtte çok fakir ve miskin kimseler var mı, diye sordular. Muhtar birkaç isim ve adres verdi. Gittiler onları buldular, az çok yardım ettiler. Tebrikler...

Acayip!.. Beş vakit namaz kılan Müslüman genç hukuk fakültesini bitirmiş ama 1928'den önceki bin yıllık Türkçeyi okuyamıyor. Okuma yazma bilmeden hukuk fakültesi bitirmek bize mahsus bir garabet olsa gerek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi