Faruk Köse

Faruk Köse

İdeal ile gerçek arasında Hüda-Par Programı

İdeal ile gerçek arasında Hüda-Par Programı

Hüda-Par’ın programı açıklandı. Gerçekten hakkından söz ettirecek bir program. Olabildiğince “ideal”i resmediyor, ancak mer’i yasalar/şartlar zemininde “gerçek”leşmesinin mümkün olup olmadığına dair soru işaretleri taşıyor.
Programdan önce ambleme bakalım: Yeşil zemin üzerinde açık vaziyette beyaz renkli bir kitap ve sayfaları arasından doğmakta olan sarı renkli güneş... “Bereket”i simgeleyen Güneşin beş büyük ışığı, İslam’da “Makâsıdu’ş-Şeria” denilen, “can”, “mal”, “din”, “akıl” ve “nesil” emniyetlerinden müteşekkil “Şeriat’ın maksatları”nı temsil ediyor. Küçük beş ışık ise, partinin “adalet”, “doğruluk”, “sevgi”, “ehliyet”, “hikmet” ve ”hizmet” olarak terimleştirilen altı ilkesinin simgesi. “Kitab”ın anlamı “yeni bir sayfa ve şeffaflık” iken, yeşil zemin “hayat”ın sembolü.
Şeriat’ın Maksatları, parti programında da ifade ediliyor. Can emniyeti “hayat ve emniyet hakkı”, akıl emniyeti “düşünce, ifade ve örgütlenme hürriyeti”, din emniyeti “inanç ve ibadet hürriyeti”, mal emniyeti “mülkiyet ve miras hakkı” ve nesil emniyeti de evlenme ve aile kurma hakkı başlığı altında veriliyor.
Amblemin tanıtımında ve parti programında ifade edilen “Makâsıdu’ş-Şeria” gerçekten önemli. İlk defa bir siyasal parti “Şeriat’ın Maksatları”nı partinin ambleminde simgeliyor, programına alıyor. İdeal olan da bu. Ama bu idealin, mer’i yasalardan ve rejimin niteliğinden kaynaklanan gerçekler bakımından hayat hakkı bulup bulamayacağı soru işareti; zira partiye yargı müdahalesi getirebilir.
“Cenab-ı Allah” lafzıyla başlayan program, “insan”ı önceleyen ve işi “fıtrat” temelinde ele alan bir yaklaşımla “insan ve toplumu yeniden inşa etmek” idealine vurgu yapıyor. Sadece toplumu değil, “devlet”i de, “hukuk”u-“yargı”yı da “yeniden inşa” partinin öncelikleri arasında.
Nasıl olacağı müphem de kalsa “adaletin yeniden tesis edilmesi”ne vurgu var. Aynı şekilde “devleti ve siyaseti yeniden tanımlamak” kapsamında “toplumun temel değerlerini siyasete taşımak ve hâkim kılmak” ve “toplumu sistemle değil, sistemi toplumun inanç değerleriyle uyumlu hale getirmek”, devlet ve siyaset yeniden tanımlanırken hangi kriterlerin esas alınacağına dair önemli ipuçları. Hatta “bizi biz yapan insani ve İslami değerleri yeniden ihya etmek ve yaşanılır kılmak” ilkesi ile, yeniden tanımlama ve inşânın İslam’a göre yapılacağı net olarak ifade ediliyor. Hemen ardından “Şeriat’ın Maksatları”na atıf yapılarak vurgu güçlendiriliyor.
Yeni bir anayasanın gerekliliği üzerinde durulurken, “yeni anayasanın değiştirilemez nitelikte hiçbir maddesi olmamalıdır” ifadesini tepkisel buluyorum. Zira bir ideali savunanların söyledikleri sözler, idealleri de, ilahi hakikatleri de hesaba katmalı. Evet, ideolojik bir anayasa için böyledir, ancak mesela anayasada “Devletin dini İslam’dır” diye bir ibare olsa, bu değiştirilemez kılınmasın mı? Bu tip ifadelerden kaçınılmalıydı.
Programın “Kürt sorununun çözümü”ne dair bölümünde kullanılan “Kürtlerin varlığının anayasal olarak tanınması”na dair ifadeleri son derece sakıncalı buluyorum. Zira, Kürt olsun, Türk olsun, ya da başka bir kavim olsun, bunların anayasa ile “tanınmış” olması yanlış. Zira bunların kendiliğinden, tabiî olarak, ilahi bir hikmet gereği var olduklarının insanların zihinlerinde yer bulması lazım. Herhangi bir ırkın anayasa ile tanınmış olmasını insani ve İslami bulmuyorum. Anayasada hiçbir kavmin adı geçmemeli ve öncelenmemeli.
“Müslüman Kürt halkı arasındaki her türlü sınır ve bölünmenin kaldırılması” söylenirken, bunun “bağımsız Kürdistan”ı ifade etmesi bakımından, “müslüman” vurgusunun haricinde PKK’nın söylemine yaklaştığına dikkat edilmeli. “Kürt kimliğinin inkârı”na son verilmesi ilkesi yeterli olmalıydı. Çünkü aslolan “Ümmet birliği”dir. Nitekim bu, “İslam âleminin yakınlaşmasını ve birliğini sağlamak” ana hedefine giydirilerek sunulabilirdi.
“Faize dayalı ekonomik sistem”e son vermek; Kur’an-ı Kerim, Arapça, hadis, ilmihal ve siyer derslerinin ilköğretim birinci sınıftan itibaren ders olarak okutulmasını sağlamak; medreseleri açmak; “tesettür”ü “kamu ve özel alan ayırımı olmaksızın” her alanda serbest kılmak gibi hedeflerin ilk defa bir siyasal partinin programına alınmasını önemli buluyorum.
Birkaç örnek sunduğumuz Hüda-Par Programının olabildiğince ideal olarak hazırlanmış olduğunu teslim etmek lazım. Ancak; reel zeminde hayat hakkı bulabilir mi, imkân verilir mi, orası soru işareti.
Bir de, müslümanlar nezdinde partinin dayandığı “ekol” hakkında oluşan -haklı ya da haksız, doğru ya da yanlış- olumsuz bir imaj var; bu imajı temizlemek adına parti kadrolarının geçmişin muhasebesini yapıp amblemdeki “yeni sayfa” söylemini öncelemeleri yerinde olacaktır. Ayrıca, gerek ırki anlamda, gerek “grup/ekol” anlamında parti yönetimini ve vitrinini dar tutarlarsa, grup/kesim farkı gözetmeksizin bütün “inananlar”a yer vermezlerse, parti marjinal kalacak ve ideallerini gerçekleştirme zemini bulamayacaktır.
Nitekim parti programında “ayakları yere basmayan, gerçekçilikten tamamen soyutlanmış, uygulanma imkân ve ihtimali bulunmayan mistik ideallerin peşinde değiliz” denilerek, “ideal ile gerçek arasında doğru bir yer tutmak” gerektiği bilinci vurgulanıyor.
Program genel olarak güzel. Bakalım yönetim ve vitrin nasıl olacak? Parti “marjinal” mi kalacak, yoksa “bütün müslümanlar”a hitabedebilme niteliğini kazanabilecek mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
10 Yorum
Faruk Köse Arşivi