Faruk Köse

Faruk Köse

Irkçı yaklaşımlar ve Türk-Kürt kapışması

Irkçı yaklaşımlar ve Türk-Kürt kapışması

Allah indinde insanlar “ırk”larıyla mı, yoksa “din”leriyle, “iman”larıyla, “takva”larıyla mı değer bulurlar?

Bir insan “Türk” olduğu için Allah katında özel bir yer kazanabilir mi? “Kürt” olduğu için daha değerli olabilir mi? Arap, İngiliz, Fransız, Çinli, Ermeni, Yunan, Rus vs... İnsanlar “hangi ırk”tan olduklarına göre mi haşrolunacaklar, yoksa “hangi din”e, “nasıl bir iman”a, “ne tür bir amel”e sahip olduklarına göre mi? “Değer ölçüsü” için “takva”dan başka bir şey mi var?
Peki, hangi ırk daha üstün?

Yahudiler, kendilerinden daha üstün bir ırk olmadığına inanırlar. Cahiliye Araplarına sorsaydınız Araplar en üstündü. Hitler’e göre Alman ırkından daha üstün bir ırk yoktu. Mussolini İtalyanlar için aynı iddiada bulunmuştu. M. Kemal’e göre en üstün ırk Türklerdi. Bosna Savaşında Boşnakları imha etmeye kalkışan Sırplar kendilerinden daha üstün bir ırk görmüyorlardı! Bünyesinde pek çok ırkı bulunduran ABD, “Amerikancılık” adıyla bir yeni ırk söylemi geliştirip bunun en üstün olduğu söylemini bütün dünyaya kabul ettirmeye çalışıyor. Afrika’da Hutu-Tutsi ırkçı kapışmasında binlerce insan ölmüştü. Adı “İslam Devleti” olan İran’da Farsçılık, devleti de, sistemi de belirleyen ana unsur.

Örnekleri çoğaltabiliriz, ama bu kadarı maksadı ifadeye kâfi. Yani anlıyoruz ki, hayatı ırkçı yaklaşımla anlamlandıran her ırk, kendi ırkının diğerlerine üstün olduğu iddiasını taşıyor. Peki neye göre?... Ellerinde nasıl bir “ölçü/mikyas” var da böyle bir iddiada bulunabiliyorlar? Mesela, doğmadan önce, hatta yaratılmadan önce insanlara ırklarını seçme hakkı verildi de, onlar da o ırkı seçip mi yaratıldılar? Eğer böyle bir seçim hakkı olsaydı, o zaman kişinin ırkını öncelemesi, üstün görmesi belki mantıklı olabilirdi. Ancak Allah’ın iradesiyle “o ırkın mensubu” olarak yaratılan insan, bunu nasıl “üstünlük vesilesi” sayar?


“Irk temelli yaklaşımlar”a bakarsanız, diğer ırklar “üstün ırka hizmet etmek için” yaratılmıştır. Bu inanış, hizmette kusur görüldüğünde “kıyım”a kadar götürür ırkçı kafayı.
Kendilerini bütün ırklardan üstün gören “ırk temelli yaklaşımlar”a sahip olanlar, varlıklarını sürdürmek için gerek duyduğu heyecanı kazanmak için, pratik zeminde didişmek ve ırkçı saldırılarını yönelterek içlerindeki vahşiliği tatmin etmek adına bir ırkı seçmişlerdir. Yahudiler Filistinlileri, Almanlar yahudileri seçmişti. Sırplar Boşnakları, Ruslar Türkleri seçmişti. Çinliler için Tibet ya da Doğu Türkistan’dı tatmin için saldırılacak olan. “Kemalist Türkler” içinse Kürtler... Dünyanın geri kalanı da benzer “sakat yaklaşım”a sahip.

Irkçı yaklaşım, ırkçı bir kavmin zulmüne uğrayan başka bir kavmin, bir süre sonra “ırkçı bir kimlik”e bürünmesine yol açar. Bu noktadan sonra artık “iman ölçüsü” değil, “ırk ölçüsü” esastır. Mesela, Türkler Kürtlere zulüm mü etmiş, bunu “Türkçülük” ederek mi yapmışlar, o halde Kürtler de “Kürtçülük” edip Türklere zulmetmelidir; işte yaklaşım böyle. Oysa “ırkçı Türkçülük”ün, Kürt olduklarından ötürü Kürtlere zulmederken, aynı zamanda imanlarından dolayı “müslüman Türkler”e de zulmettiği malûmdur. Yani söz konusu zulmün temelinde “müslüman Türkler” yoktur, İslam’ı hayattan uzaklaştıran, İslam’ın da reddettiği “Türk ırkçılığı” vardır. Bu durumda zulme uğrayan Kürtlerin, zulmeden rejimin bânîleri Türk diye, müslüman-gâvur ayrımı yapmaksızın tüm Türklere karşı tutum takınması doğru olur mu? Aslolan, Kürtler ile Türklerin “İslam” ortak paydasında bir araya gelip, “ırkçı söylem”e sahip Türklere ve Kürtlere karşı durarak, “Ümmet Birliği”ne katkıda bulunması değil mi?

İslam nazarında ırkların varlığı sadece “adres belli olsun” diyedir. Ama insanlar adreslerini imanlarının önüne çıkardığında, işte görüyoruz, “müslüman Türkler” ve “müslüman Kürtler” bile artık birinci öncelik olarak “Türklük”lerini ya da “Kürtlük”lerini ön plâna çıkarıyor; önce ırklarının tanınmasını istiyor, ardından “dine dair yaklaşımlar”a değiniyor. Irk öncelenince de “ümmetin vahdetinin kimyası” bozuluyor. Böylece “ırkçılık”, “iman”a tercih edilmiş oluyor.
Şimdi fiili durum şu: “Önce Türküm, sonra müslamanım”, ya da “önce Kürdüm, sonra müslümanım”... Bu yaklaşımla “Ümmet birliği”nin sağlamayacağı âşikâr.

“Önce de, sonra da müslümanım” dense, bu, “kimliği ifade” için yeterli olmaz mı? Türklük ya da Kürtlük sebebiyle bir insanı ya da topluluğu tutmak ya da atmak doğru değil. Müslümanların dayanışmaları ve çalışmaları “ırki yakınlık”la değil, “imani birlik”le biçimlenmeli.
“Kafatasçı ırkçılık” gayri İslami de, “tepkisel ırkçılık” İslami mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Faruk Köse Arşivi