Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Yumurta Kırıklarından” Türklük Çıkmaz

“Yumurta Kırıklarından” Türklük Çıkmaz

Akademik mesleği, Türklüğün “yumurta kırıkları” ve Türkiye’deki aşiretlerin soy kemikleriyle uğraşmak olan Tarih Kurumu Başkanlığı yapmış bir zat, devrin reisicumhurlarından Altı Yedi Süleyman’la Orhun Âbideleri'ni ziyaret etmişler. Türklüğü, “Yumurta kırıklarında”, yani Orhun Kitabeleri’nde arayan soysal ırkçı zâtın cezbeye kapılarak anlattıkları akla ziyan verici cinstendir.

ORHUN ÂBİDELERİ’NİN ETRAFINDA YEDİ KEZ DOLAŞARAK “TÜRK” OLANLAR

Ona göre, Orhun Kitabeleri’nin çevresinde yürümek ayrı bir haz veriyor insana. Her Türk mutlaka bu âbidelerin etrafında yedi kez dolaşıp Türklüğünü takdis etmelidir. Bu kudsî vazifeyi yerine getirmek ve Türklüğünü güçlendirmek için Orhun Abideleri'nin çevresinde Altı Yedi Süleyman’la yedi kez dolaşarak Türk olmuşlar. Türkiye'ye döndüklerinde bu âbidelerden kaptıkları Türklüğün kendisine, özellikle Altı Yedi Süleyman’a tesirini ve bulaştığını daha iyi hissetmiş.

Refikimiz bir yazarın, “Yumurta kırıkçısı” Türkçü zâta söyledikleri mânidardır: “Meğer Türk olmak zor değilmiş. Orhun yazıtlarının etrafında yedi defa turlarsın, olursun Türk! Türk ırk değildir, kan veya kemik değildir…”

“Yumurta kırıklarından”, yani Orhun âbidelerinden Türklük çıkmaz. Türklük, Necip Fazıl’ın ifadesiyle “Yumurtayı meydana getiren Tavus kuşu şartlarına malik olmaktan” çıkar. Dolayısıyla edebî roman hayâlimizi karşılamaktan başka bir gücü olmayan ve hürmete şâyan bilgece hitabeler taşıyan Orhun Kitabeleri’nde millet olmuş bir Türklük aramak beyhude bir meşgûliyet ve heyecandır.

İslâm öncesi köklerimize ait kitabeler Müslüman Türklüğü ifade eden temel bir değer sayılmaz ve millet oluşumuzu karşılamaz. Sadece duyguyla yâd edebileceğimiz edebî sanat düşüncemizi süsleyen unsurlar olabilir.

TÜRKLÜĞÜN KIBLESİ ORHUN ÂBİDELERİ DEĞİLDİR

“Yumurta kırıkçısı” Türkçüler Orhun Kitabelerini tarih şuuru olarak âdeta kutsuyorlar. Türklüğün kıblesi Orhun Âbideleri değildir. Türklüğü Orhun’da arayanlar, sosyal ırkçıdırlar. Türklüğün milâdı İslâm’a giriştir. Madde ve mânasıyla millet hüviyetini kazanması Müslümanlıkla başlar.

Orhun Âbideleri Türklüğün şartları olamaz. Türklüğün şartları arasında Orhun Âbideleri yoktur. Türklüğün şartlarını Müslümanlığın şartlarında aramak gerek. Bu âbidelerin, Müslümanlaştıktan sonra millet olan Türklüğün tarih şuuruna tesirinden bahsedilemez. Bu arkaik tarihimize ait eserlerin Müslüman Türklüğün dimağında neşv ü nema bulmasına çabalamak ham bir hayâldir.

“YUMURTA KIRIKÇISI” TÜRKÇÜLERİN ÖNDERLERİ M. KEMAL, GÖKALP VE ATSIZ…

Türklerin Orta Asya’dan çıktığı elbette doğru. Fakat dili, dîni değişmiş, İslâmlaşarak bir daha geriye ve ileriye doğru kıyamete kadar değişmezcesine bir millet hüviyetine girmiştir. Bundandır ki, “Yumurta kırıkçısı” Türkçülerin önderleri olan M. Kemal’in, Gökalp’in ve Atsız’ın Türklük anlayışı teorik ve “kurgusal”dır. Türkiye’deki Müslüman Türklüğü târif etmez ve on asırlık İslâmlaşmış hüviyetiyle uyum sağlamaz.

TÜRKLÜK ORHUN ÂBİDELERİ’NDE DEĞİL, MAVERAÜNNEHİR’DE BAŞLAR

Asya ceddimizin Türkleşmesi Orhun Kitabeleri’yle değil, Maveraünnehir’de Müslümanlaşmasıyla başlar. Türkler burada alp iken alperen oldular ve istikâmetlerini Hz. Peygambere (s.a.v.) çevirdiler. Bir sülale adı iken, geniş bir toplumun hüviyetine dönüşerek Müslüman bir millet oldular.

Asya Türklüğünün tarihi Orhun Kitabeleri’yle başlamaz. İslâm’la ilk müşerref olduğu Buhara, Semerkant ve Türkistan’la başlar. Ahmet Yesevî ve Kaşgarlı Mahmud, İslâmlaşmış Türklerin Asya’daki ceddi olarak ziyaret edilmesi gereken Müslüman Türk atalardır. Yumurta kırıkçısı Türkçüler, Türkleri Müslümanlaştıran, yani adam eden İslâm medeniyetinin bu kutlu şehirlerindeki bilge kişilerin ve hâcegânın irfan yuvalarını, medreselerini niçin ziyaret etmiyorlar?

M. KEMAL DE TÜRKLÜĞÜ “YUMURTA KIRIKLARINDA” ARAYANLARDANDIR

M. Kemal de Türklüğü “Yumurta kırıklarında” arayanlardandır. Türklüğün köklerini “Mu uygarlığı”nda aramaya başlamıştı. Türk kimliğinin maksatlı olarak İslâmlaşmış çağlarda değil de, Asya’da olduğunu iddia ederek hedef saptıranların mesleği olan ve Müslüman Türklüğün düşmanı mânasına gelen Türkologlar işi gücü bırakıp bir yıkım projesi olarak, Türklerin Orta Asya’da “Büyük bir millet olduğuna” dair kitaplar neşretmeye yapmaya başlarlar.

“KAYIP MU TÜRKLERİNİN YURDUNDA” TÜRKLÜK ARAYAN M.KEMAL

1883 yıllarında bulunan “Orhun Kitabeleri’ hakkında Bir Fransız Türkolog tarafından “Asya Tarihine Giriş” adıyla yazılan kitap M. Kemal’in dikkatini celp eder. Osmanlı-İslâm tarihine karşı olması hasebiyle bu kitabı okur ve notlar düşer. Ardından Türklerin “Kayıp Kıta Mu uygarlığından geldiği” efsanesine inanır. Uydurma “Mu Türkleri” hakkında bilgiler toplanması için heyetler kurdurur. Avrupalı Türkologların “Bütün uygarlıkların Türkler tarafından kurulduğuna” dair yazdıkları safsata dolu tezlerin, İslâmsız “Türk Tarih Tezi”ne katılması için masraflı çalışmalar başlatır. Türklerin Orta Asya’ya gelmeden önceki yurtlarının “Kayıp Kıta Mu” olduğu iddiası, İslâmsız Türk tarih tezine “katkısı” olacağının düşündüğü için araştırmayı devlet imkânlarıyla resmî faaliyete döker. Bununla kalmaz, Türklerle Mayalar’ın akraba olduğuna dair araştırmalar yapması için emekli bir generali büyükelçi olarak atar.

ORHUN KİTABELERİ’NDE TÜRKLÜK ARAMAK CUMHURİYETLE BAŞLAR

Orhun Kitabeleri’nde Türklük aramak düşüncesi, Cumhuriyet’in kurucu felsefesi Kemalizm’in en şedit dönemi 1932 Tarih Kongresi’nde başlamıştı. Kongre, Türklüğün Orta Asya’da doğup 1923’de Cumhuriyetle temayüz ettiğini karara bağlıyordu.

Bu zihniyete göre Türklüğü “Orhan Âbideleri ve Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde aramak” gerekiyor. Akla bakın ki Orhun Âbideleri’nden sıçrayıp doğrudan M. Kemal devrine konuyorlar. Bu iki ara zamanda Türklük asimile olmuş aslını kaybetmiştir. Bin üç yüz yıllık geniş zamanda Türkler Müslümanlaştıkları için asılları bozulup buharlaşarak yok olmuşlar.

“ORHUN KİTABELERİYLE ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ AYNI FİKRİ TAŞIYOR”MUŞ

“Yumurta kırıkçısı” Türkçülere göre, “Türk millî seciyesi ve istiklâli, Orhun Kitabeleri ve Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi”nde yatmaktadır. Bu iki metin birbirinin müteselsilen devamıdır. Aradaki bin üç yüz küsur yılda saf Türkler Selçuklulaşarak, Abbasileşerek, Osmanlılaşarak ve Araplaşarak bozulmuş ve Türklükten çıkmış olduğu için bir değer taşımaz.

İslâm öncesi çağlarda Türklük arayan Türkçülere göre, Orhun Âbideleri’nde “Türk milleti işitin” denirken, M. Kemal’in Gençliğe Hitabesi’nde “Ey Türk Gençliği” diye söze başlanması birbirinin aynıdır ve aynı saf Türklüğün ruhundan fışkırır. Gençliğe Hitabe’deki “Birinci vazife olarak Türk istiklâl ve Cumhuriyet’inin muhafaza ve müdafaa edilmesi, var olmanın temel şartıdır” fikri, Orhun Âbideleri’nde “İl tutup töre düzenlemek” olarak geçmektedir.

Her iki hitabede de devletin ihyasından söz edilir. M. Kemal, “Devletin ilelebet devam etmesi” kavramını kullanırken, Orhun Âbideleri’nde ise, “Üste gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe ilini ve töreni kim bozabilir?” ifadeleri kullanılmaktadır. Bu iki hitabe mâna ve maksat olarak aynı olup, “bozulmamış” aynı saf Türkün düşüncelerinden fışkırmıştır.

Orhun Âbideleri’ndeki “Varlıklı millet üzerine oturmadım. İçte aç, dışta donsuz, perişan budun üzerine oturdum. Budunun adı sanı yok olmasın diye gece gündüz oturmadım. İki şad ile öle yite kazandım…” ifadeleri, M. Kemal’in Gençliğe Hitabesi’ndeki “İmkân namüsait bir mahiyette tezahür etse bile asla yılgınlığa yer yoktur. Memleketin bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve her köşesi işgal edilmiş olabilir. Türk gencinin (…) vazifesi Türk istiklâlini….ilelebet muhafaza… etmektir” ifadeleriyle benzerlik taşımaktadır.

TÜRKLÜK “YUMURTA KIRIKLARINDA” DEĞİL, “TAVUS KUŞUNDADIR”

“Yumurta kırıkçısı Türkçüler”, Orhun Âbideleri’ndeki yabancı hayranlığının yıkıcı tesirine dikkat çekilmesi ve bunun millî şuurla yenilebileceği, gençlerin Çin hayranlığına kapılmamaları yönündeki ifadelerin, M. Kemal’in Gençliğe Hitabesi’ndeki “Dahili ve haricî bedbahtlar vardır ve gelecekte de olacaktır…” ifadeleriyle birebir “örtüştüğünü” ileri sürerler Dahası var; Orhun Kitabeleri’nde “Titre ve kendine dön” hitabesiyle, M. Kemal’in “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur” hitabesi tıpatıp aynıdır.

Anlaşılıyor ki, “Yumurta kırıkçısı” Türkçülerin gayesi İslâm’la şereflenmiş Türk olmak değil, M. Ö.2500’de Adronovo kültürüne mensup dolikosefal mongolitlerlerle akraba olan “Altay panteosunda” yaşayan Brakisefal ırkın kemiklerinde Türklük aramakmış.

Hâsıl-ı kelâm; derdimiz kavmiyetçilik değil, milletimizin adı üstünden nesillere İslâm’a mugayir bir Türklüğü aşılayanlarladır. Bundandır ki Türklüğü “Yumurta kırıklarında” değil, “Yumurtayı meydana getiren Tavus Kuşunda” arayanlardan olun.
------------------------------------------------------

İLÂVE YAZI:

GÖNLÜME DÜŞENLER

KSÜ ÖĞRT. ÜYESİ MEHMET YILMAZ’A TEBRİKNÂME


Yüreği, mağdur insanlar için atan, yüzü güleç dost!

Takdimini Mehmet Yaşar'ın yaptığı "Gönül Elçileri Projesi Kapsamında Koruyucu Aile" üstüne konuşma yapmışsın. Ne kadar sevindim, bilemezsin? Tam da sana göre bir vazife.
Bu milletin en önemli bir sosyal derdiyle dertlenmek ne güzel. Bu dert sana düşmüş.
Cemiyetin yüreğindeki sızıyı araştırıp çâre bulmak ve sarmaya çalışmak, felsefecilerin gevezeliklerinden çok daha muazzez. Yeni işin, generallerin yaptığı işten üstündür. Kutlarım seni aziz dost.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
31 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi