D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Eşitlik yaradılıştan mı?

Eşitlik yaradılıştan mı?

 

Esas soru “eşitlik mi, adalet mi?” olmalı. İnsan olarak eşitiz, bundan şüphe yok. İnsanlara bir nazarla bakmak, imanımızın, düşüncemizin temelinde var.
 
 
Eşitlik kavram alanında olmakla beraber, biyolojide yok! Fizikî yapı olarak eşit değiliz. Kimimiz zayıfız, kimimiz iri, kimimiz şişman. Çelimsiz bir insanla, pehlivan yapılı bir kimse eşit olabilir mi? 
 
Fiziken eşit olmayanlar, akıl ve zihin yönünden eşit olabilir mi? Bu mümkündür. Çelimsiz aklı ile pehlivanla eşitlenebilir. Onun gücünü akıl ve zekâsı ile dengeleyebilir.
Eşitlik önemli olmakla beraber, insanın hayat macerası tamamıyla eşitliği bozmak veya aşmak üzerine kurulmuştur. Bütün insanî faaliyetler, eşitliği bozmak veya aşmak içindir. Tahsil, terbiye, ilim öğrenme, iktisadî ve sosyal faaliyetler… eşitliği bozmak, farklılaşmak, öne geçmek için değil midir? 
 
Hatta insanın ibadeti, taati, takvası… Allah indinde öne geçmek için değil midir? “Hayırda yarış” da aynı şey değil mi?
 
Eşitliğe takanlar, son zamanlarda en çok “kadın erkek eşitliği” kavramını kullanıyorlar. Kadın ve erkek insan olarak eşit. Her biri Allah’ın yaratığı ve kulu. Birey, ferd, kişi, dişi… her neyse kendine haslık itibarıyla diğerinin aynı alamayacağına göre, eşit olabilir mi?
Her insan bir “kişi” veya “dişi” olarak tek. O zaman bütün diğer insanlardan farklı… İnsan teki diğerinin aynısı değilse, nasıl eşiti oluyor?
 
Hele erkek ve dişinin birbirinin tamamlayan fonksiyonları inkâr edilebilir mi? Ne tek başına erkek, ne de tek başına dişi tam ve mükemmel olabiliyor. Erkek ve dişinin farkından kaynaklanan bir çoğalma süreci insanlık tarihinin nüfus açısından özeti. 
Fark olmasa idi, çoğalmak mümkün olmazdı; insanlık olmazdı. 
 
Tamam, farkı bir tarafa atalım. Fıtratı görmezden gelelim. Kadın ve erkeği mutlak eşit sayalım… Bunu pozitivizmin biyolojik ve fizyolojik gerçeklere rağmen nasıl yapabildiğini bilemiyorum. Pozitivist olmayanların nasıl yaptığını da anlamıyorum. 
 
Eğer eşit olsa idik, aynı olurduk ve bir fabrikadan çıkmış robotlardan farkımız olmazdı. Milyonlarca eşit robottan oluşan bir dünya nasıl bir âlem olurdu acaba?
Esas alınması gereken kavram “eşitlik” değildir, “adalet”tir. İnsanlara eşit davranmak değil, âdil davranmak esastır. Adalet zayıfa daha fazla yardımı gerektirir. Kuvvetliyi de kuvvetini, kudretini, gücünü kullanma konusunda sınırlamayı. 
 
İnsanın kılavuzu akıl. Aklımız olmasa, yolumuzu bulamayız. Fakat aklın sınırlarını da bilmek durumundayız. Akıl bizi bir yere kadar götürür. Ötesi için aklın söyleyebileceği bir şey yoktur. Din aklı şart koşuyor, fakat aklın alanının ötesinden konuşuyor, aklın ilkelerini ihlal etmeden. 
 
Kadın ve erkeğin eşit olarak değil, âdil bir dünyada yaşaması gözetilmeli. Farklar yok sayılmamalı. Farkları yok saydığınız zaman şahsiyeti yok sayıyorsunuz. Fıtraten kadın ve erkek farklı, bundan şüphe etmek mümkün değil. Ona göre bir rol ve iş bölümü gerekli. Bu kadının illa da çalışmayacağı anlamına gelmiyor. Fakat kadının mutlaka çalışarak eşit olacağı anlamını da taşımıyor. 
 
Kadınların çalışma hayatına bütünüyle girmesinin doğuracağı sonuçları, batı toplumlarına bakarak gözlemleyebiliriz. Batı kapitalizmi kadını da erkeğin yanında seferber etti, her türlü işe soktu. Buna rağmen, kadın bir çok sektörde erkekten daha düşük ücretle çalışmaya razı olmak zorunda kalıyor. 
 
Kadınları evden çıkardık, aileyi ne yapacağız? Evlilik sadece cinsî bir beraberlik mi? Çoğalmayı gözetmeyen bir cinsî beraberlik insana neye mal olur? 
 
Bütün batı dünyasında nüfus azalıyor. Türkiye gibi ülkeler modernleştikçe, kadını işgücünün vazgeçilmezi gördükçe aynı çözümsüz mesele ile karşı karşıya kalıyor. 
Başbakan yeni evlenen çiftlere neden “en az üç çocuk” tavsiye ediyor? 
Türkiye sınırda. Bir süre sonra İngiltere, Almanya, Fransa… gibi olacak. Evliliklerin bir çoğu boşanmayla sonuçlanıyor, çocuk sayısı azalıyor bütün bunların açıklaması ne olabilir?
 
Çalışan kadın, erkekten daha fazla çalışmak zorunda. Ev işleri, yemek vs. çocuk varsa çocuk bakımı… Çocukları yuvalara, ebe-dedelere havale ederek sıcak aile yuvası tesis edilebilir mi? 
 
Yeni nesillerden şikâyetin sebeplerini sıcak aile yuvasından mahrumiyette aramak yanlış olmaz!
 
Bu mevzular açılınca, İslâm’ın doğru yorumunu siyasilerden dinlemek de olur şey değildir. Hele Hz. Hatice veya Hz. Ayşe’yi örnek göstererek haklı görünmeye çalışmak, ancak bilgi noksanlığına yorulabilir. Bugünün kavramlarıyla ne Hz. Hatice bir “büyük tüccar ve lojistikçi!”, ne de Hz. Ayşe bir “bilgin”dir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi