Faruk Köse

Faruk Köse

Barış oyunu

Barış oyunu

Kimse “barış”a hayır demez. Kimse “kan akması”nı, kanın akmaya devam etmesini istemez. Kimse “acıların sürmesi”nden yana değil. Barış için herkes elini taşın altına koymaya hazır; zehir içmek gibi de gelse, sorunu “kan davası”na dönüştürmeye eğilimi yok. “Olanları unutmak” da, “yaşananları olmamış saymak” da dahil, ne gerekiyorsa yapmaya kimsenin itirazı yok.

Ancak, “barış” adı altında “onursuzlaşma” da kabul edilemez. “Barış olsun da, ne olursa olsun” denemez. “Doğru zemin”de yürütülmediği, “doğru argümanlar” kullanılmadığı, “kesin ve kalıcı çözüm”ü getirme niteliğini taşımadığı sebebiyle, sonradan “daha büyük kavga”lara sebep olabilecek bir “barış oyunu”na gelinemez.
Bunun için “ne üzerine barışılacağı” da, “barış sürecinin aktörleri”nin kimler olacağı da, “kimlerle masaya oturulacağı” da, sürecin olumlu sonuçlanması ve geriye dönüşün olmaması için “barış masasına nelerin yatırılacağı” da doğru olarak belirlenmeli. “Taraflar kimler”, ya da süreci olumlu sonuçlandırmak için hangi iç ve dış “müdahil güçler” sürece dahil edilecek; bunlar çok iyi tesbit edilmeli; bunlarla açık, net, kesin bir “karar”a varılmalı.
Barış, sadece “silahların susması” olarak algılanmamalı; bilakis bundan daha önemlisi, “gönüllerin birbirine ısınması”, uzun süredir derinleşen “ayrışmanın izlerinin silinmesi”, artık neredeyse yok olmaya yüz tutan “birlikte yaşama arzusu”nun tekrar ve daha güçlü biçimde tesisi, artık “hak ihlalleri”nin ve “devlet zulmü”nün bir daha yaşanmayacağına dair kanaatlerin kalıcı hale getirilmesi ile birlikte düşünülmeli. Böylece barış, lafı edilen bir ütopya olmaktan çıkarılıp, yaşanan bir realite haline getirilmeli, gerçek yerine ve değerine kavuşturulmalı.
Bütün bunlardan daha da önemlisi şu:
Barış, yükleri alan, sorunları gideren, mutluluğu getiren, hakları iade eden, birlikteliği sağlayan bir amil olamayacaksa, sonuç mevcut halden daha vahim hale gelir. Zira “barışa katlanmak” kaldırılamayacak bir yük halini almamalı, “kavgayı sürdürmekten daha ağır” hale gelmemeli.
Barış, her şeyden önce “başka savaşlar” için, “yeni hamleler” için, “diğer stratejiler” için, “öteki çıkar ağları”nın örülmesi için bir “oyun” olarak değil; “olmazsa olmaz birlikte yaşama biçimi” olarak esas alınmalı, kabul edilmeli. Ne yapılıyorsa buna uygun yapılmalı.
Yeni bir kavganın kapısını aralayan bir “barış oyunu”, hiçbir soruna çare olmayacağı ve hiçbir şeyi düzeltmeyeceğinden; mazi için helalleşme olmaz, hâl için çare üretmez, ati için güven vermez. Bu haliyle “yeşeren umutlar”ı soldurmaktan ve monotonlaşan siyasi hayata “politik renklilik” kazandırmaktan öteye de gitmez. Böyle olunca, hiçbir derde çare üretmez.
O halde barış, “devlet yapısı”nı yeni bir “kurumsal organizasyon”a ve “hukuksal yapı”ya, “toplum hayatı”nı da yeni bir “yaşam biçimi”ne kavuşturabilmelidir. Yani “barış süreci”nin müsbet sonuçlanması; sürecin niteliğine ve yürütülmesine, eşzamanlı olarak, her alanda ve her şeyiyle birlikte “Devletin reorganizasyonu”nu, yasalarıyla ve mantalitesiyle birlikte “hukukun yeniden biçimlendirilmesi”ni katmakla mümkün olacaktır.
Eğer “Devlet” yeniden organize edilerek “ana kurucu unsur”u olan “toplum”a göre; “toplumun kimlik ve kişilik değerleri”ne göre, toplumun “kültür” ve “gelenekler”ine göre, mutlaka da “toplumun inancı”nı teşkil eden ve farklı “toplumsal kümeler” arasındaki tek “ortak payda” olan “İslam”a göre yeniden yapılandırılmazsa, “barış süreci”nin “barış”la sonuçlanması mümkün olmayacaktır. Tabiî, sonuçlanan sürecin “barış”ı getirmesi, ya da “barış” adıyla gelenin “kavga”yı sona erdirmesi de mümkün olmayacaktır.
Bunun anlamı ve gereği, “Devletin dönüşmesi”dir. Devletin dönüşmesi demek, “hukuki-adli sistem”in, “sosyal-kültürel sistem”in, “iktisadi-mali sistem”in, “siyasal-idari sistem”in; hülâsa “rejim”in dönüşmesi demektir. Barış süreci “rejime göre toplum üretilmesi” anlayışına son verip, “topluma göre rejimin yeniden kurgulanması”yla birlikte yürütülmezse; zaten kavgayı çıkaran sebep/amil olan rejimin, süreci yeni bir kavganın başlangıcına bindireceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.
Bir de, “barış süreci”nin sürdürülmesi adına bir taraf sürekli “onore” edilirken, “taltif” görürken, “gönlü alınma”ya çalışılırken, bunun için de “ne isterlerse verilir, ne yaparlarsa göz yumulur, ne derlerse katlanılır”ken;
Diğer taraftan, “acılarını kalplerine göm”üp her şeyi “sineye çekme”leri, “onursuz bir barış”a razı olmaları, “katlanan taraf” olmaları beklenmemeli.
Her iki kesimin de razı olabileceği “ortak payda”yı bulup, acılarda da, mutluluklarda da “ortak bir hayat”ı yaşamaları için gerekli bütün “değişim/dönüşüm”ler yapılmalı.
“Barış”ın “oyun” değil, “yaşam biçimi” olduğu gözden kaçırılmamalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Faruk Köse Arşivi